CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçenlerde bir dizi sosyal medya mesajında gazetecileri ve anketçileri hedef aldı. Yazdıklarını aynen aktarıyorum:

“Bir grup konuşmamda söylediğimi yeniden hatırlatma ihtiyacı duydum. Bu sefer daha net söyleyeyim… Son zamanlarda kerameti kendinden menkul bazı kişiler bir anda muhalif yazar oldular. 20 yıllık yandaşlıktan sonra, bir baktık oluvermişler işte. Bunların bazıları köşe yazarı, bazıları araştırmacı formatında önümüze çıkıyorlar; muhalefet nasıl yapılır, kelle koltukta mücadele eden bana öğretmeye kalkıyorlar. Defalarca suikast teşebbüsüne uğramış bana, köşelerinde ders vermeye kalkıyorlar. Şunu çok iyi bilsinler ki biz daha ölmedik. Onların da ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Haksızlıklar karşısında kalemini dahi oynatmayan, televizyonlarda konuşmayan, ‘Alo Holdinglerin’ medyası bana ders vermeyi bıraksın, ateş olsalar cürmü kadar yer yakarlar. Bu böyle biline.”

Benim çok tarzım değil ama bizim camiada meslektaşlarını hedef göstermeyi, meslektaşları aleyhindeki çıkışları adreslendirmeyi sevenler var.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından sonra da çok sayıda “Kemal Kılıçdaroğlu kimi kastetti” diye başlayan cümle kuruldu, karşısına bazı isimler yazıldı.

Bu yazılanların bazıları “olsa olsa” denilerek yapılmış tahmin cümleleri olabilir.

Bazıları ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakınındaki birkaç kişinin art niyetli yönlendirmeleriyle yazılmıştı.



Bazılarında fotoğrafımla birlikte benim ismim de vardı. Yani “Kemal Kılıçdaroğlu’nun kastettikleri arasında Deniz Zeyrek de vardı” diyorlardı. Ben ister Kılıçdaroğlu olsun ister Tayyip Erdoğan, sırf işimi yaptığım için bir siyasetçinin hedefi olmaktan hiçbir zaman korkmam ve gocunmam. İnandıklarımı ve doğruları söylemeye devam ederim.

Kılıçdaroğlu kimi kastetti bilmiyorum ama “holding gazetecisi”, “20 yıllık yandaşlıktan sonra...”, “kerameti kendinden menkul...”, “Haksızlıklar karşısında kalemini dahi oynatmayan”, “Televizyonlarda konuşmayan” gibi ifadelerle tarif edilen bir gazeteci profiline beni yakıştıranlar orada dursunlar, hadlerini bilsinler istiyorum.

Yıllardır doğruları söylemek için mücadele eden, yazan/çizen, televizyonlarda kitabın ortasından konuşan, işini kaybeden, değişik bedeller ödeyen bir gazeteci olarak böyle bir iftiranın muhatabı olmayı dahi kendime hakaret sayarım.

O yüzden aynı minvaldeki haberlere tek tek yanıt vermek yerine, o haberlerden bazılarını alıp Kılıçdaroğlu’na gönderdim ve “Bu haberler doğru mu? Kastettikleriniz arasında ben de var mıyım, yanıtınızı köşemde yazacağım” diye doğrudan sordum.

Kendisinin cevabı net oldu: “Hayır.”

Bu cevabı kendimden şüphe duyduğum için değil, “Holding gazetecisi”, “20 yıllık yandaşlıktan sonra...”, “kerameti kendinden menkul...”, “Haksızlıklar karşısında kalemini dahi oynatmayan” ve “Televizyonlarda konuşmayan” gibi tanımlamaları bana yakıştıran meslektaşlarıma cevap olsun diye alıp burada paylaştım.

Ruslar Türk hukukuna tabi değil mi?


Akkuyu Nükleer Santralı inşaatında ilginç gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Biliyorsunuz, Rus şirket Rosatom, Akkuyu’da kullanılmak üzere Türkiye’ye 5 milyar dolar göndereceğini açıkladığı gün, santral inşaatını üstlenen Türk şirketi IC İçtaş’ı konsorsiyumdan atmış, yerine Rus şirketleri koymuştu.



IC İçtaş, bu gelişmeler üzerine Mersin 2. Ticaret Asliye Mahkemesi’ne başvurarak tesisteki varlıklarını korumak üzere ihtiyati tedbir kararı aldırmıştı. Mahkeme kararı doğrultusunda şantiyede mühürleme işlemleri başlatılmıştı. IC İçtaş’tan gelen bilgilere göre, mahkeme kararı doğrultusunda yapılan mühürleme işlemleri Rus şirket tarafından engellenmiş. Ruslar bununla da yetinmemiş ve mahkeme kararı doğrultusunda vurulan mühürleri de söküyormuş. Mühürler söküldükten sonra Türk şirkete ait ekipmanlar, Rus şirkete aitmiş gibi Rusça isimler işleniyormuş.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin arasında görüşmeler sürerken Rus şirketinin bildiğini okumaya devam etmesi, Türk yargısının kararlarını hiçe sayması ilginç. Bu gücü nereden alıyorlar gerçekten merak ediyorum.

Acaba santralın Mersin Akkuyu’da olmasına karşın her şeyiyle Ruslara ait bir santral olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?