Sizin hiç kardeşiniz öldü mü?

Benim öldü.

Daha 11 yaşımdaydım. Abimle birlikte Kars/Susuz’daki okulda yatılı okuyorduk.

O gün bizi öğle yemeği için eve gönderip, hafta sonu evde kalabileceğimizi söylediler.

Evimize 300 metre kala, karşılaştığımız komşumuz bizi yoldan geri döndürüp halamın evine götürmeye çalıştı. Çok ısrar edince bir terslik olduğunu anladık.

Bir yaş küçük olan kardeşim Mehtap menenjit olmuş, uzun bir süredir Erzurum’da tedavi görüyordu. Kesin Mehtap’a bir şey olmuştu.

Önündeki kalabalığı görünce eve doğru koştuk. Kapının önünde yeşil çadır kurulmuştu. Kadınlar içeride ağlaşıyordu. Annemi göremedim, babam ise duvarın dibinde çömelmiş, iki elini başının arasına almış hareketsiz duruyor, ağlıyordu. Bizi görünce doğruldu, bize sarıldı, üzüntüsünü çaktırmamaya çalıştı.

Kolunun arasından sıyrıldım ve çadıra doğru koştum. Kardeşimi görmek istiyordum. Bir kadın kolumdan tutup içeri girmemi engelledi. O sırada kardeşimin sadece siyah saçlarını görebildim.

Daha sonraları, babamı defalarca teneffüslerde sınıfta kalıp başını iki elinin arasına sıkıştırıp o siyah kaplı not defterinde (aynı zamanda öğrencisi olan) Mehtap’ın sayfasına bakarak ağlarken yakalamıştım. Gözyaşlarından olsa gerek o sayfadaki yazıların mürekkebi okunmayacak şekilde dağılmıştı.

Biz toparlasak da annemle babamın yaşadığı evlat acısı hiç bitmedi. O acının ne büyük olduğunu yıllarca şahit olduk.

★★★

16 Haziran 2013 günü polis tarafından vurulan çocuk Berkin Elvan’ı ne zaman anımsasam, (Saçlarını, o çadırda son gördüğümde fotoğraf gibi aklıma çakılı kalan kardeşimin siyah saçlarına benzettiğimden olsa gerek) Mehtap’ı ve annemle babamın yaşadığı o büyük evlat acısını düşünüyorum.

Hastane kapısında 269 gün çocuklarından haber bekleyen ve 16 kiloya düşmüş bir çocuğun cenazesini teslim alan bir anne ve babanın yaşadığı acının büyüklüğünü içimde hissediyorum.

Gözlerim yaşarıyor, yutkunuyorum, boğulacak gibi oluyorum. Melik Oğlan türküsü kafamın içinde yankılanmaya başlıyor:

“Ondört yaşım diken ile kaplanmış
Göz ucuma karıncalar toplanmış
Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne
Alın yazım okur gibi saplanmış”

Sonra o çocuğu bir terörist gibi gösterdiklerini, annesini miting meydanında yuhalattıklarını anımsayıp öfkeleniyorum.

Hangi hırs, hangi kibir insanların vicdanını bu kadar köreltebilirdi ki?

★★★

Kim ne derse desin! Gezi Davası’nın 72 yaşındaki sanığı Mücella Yapıcı, “Bugüne kadar tek bir çocuğuma haram lokma yedirmedim. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamınızı umuyorum” sözleriyle, kararı veren hakimlere ve o hakimleri bu karara yönlendiren iktidara büyük bir adalet dersi vermişti.

Tıpkı Sokrates gibi, siyasetçi bir yargıca yalvararak beraat etmeye çalışmak yerine, Berkin gibi o günlerde ölen çocukları düşünüp, kendi kalbine “Dayan kalbim, bir zamanlar daha büyük kötülüklere dayanmıştın” diye seslenmeyi tercih etmişti.

Siyasetçi yargıcın bu derin mesajı anlayabileceğini sanmıyorum.

Zira vicdanı susturursanız, adalet kör olur.

Düzeltme ve bir hadsize yanıt!


AA Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun bir programda “Mühendis ihraç eder hale geldik” dediğini yazmıştı. İlgili videoyu izlerken şivesinden olsa gerek aynı şekilde anlamış, 25 Nisan’da “Bakan ihraç edebilir miyiz” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Ancak yazının çıktığı gün Hürriyet’teki Ombudsmanımız, gazeteci ağabeyim Faruk Bildirici sabah erken saatlerde uyardı. AA haberini düzeltmiş, bakanın “Mühendislik ihraç eder hale geldik” dediğini aktarmıştı. Videoyu dikkatli ve sesli dinleyince o sözleri ben de işittim.

Gazeteciliğe başladığım günden bu yana bu tür maddi hatalar yapınca canım çok sıkılır. Elim ayağıma dolaşır. Bu sefer de çok canım sıkıldı. Faruk Ağabey’e teşekkür edip sonraki yazımda düzelteceğimi söyledim.

Ancak gelin görün ki herkes Faruk Ağabey gibi nezaketli değil. Aynı gün bakanın danışmanı Mehmet Cemal Öztürk sosyal medya mesajında konuşmanın videosunu paylaşmış ve şöyle demiş:

“...İnsan sormadan edemiyor: Sizin gazeteciliğiniz (!) nereden ithal?”

Ben gazetecilikte düzeltme ve cevap hakkına her zaman saygı gösterdim. Bu danışman bir düzeltme ve cevap metni gönderse, burada düzeltir ve özür dilerdim.

Ancak bu yeni nesil danışmanlar kendilerini fil dişi kulelerde gördükleri için bu yollara başvurmak yerine bu tür hadsizlikler yapmayı bir meziyet haline getirmişler.

Küçük dağları kendileri yaratmışçasına kibirli olduklarından, sırtlarını dayadıkları bakanların, milletvekillerinin sonsuza kadar aynı yerde kalacağını, hep iktidarda ve güçlü olacaklarını, bizim de kendilerinden korkacağımızı sanıyorlar.

O kadar da değil, herkes haddini ve yerini bilecek!

Yazımdaki maddi hatayı düzeltir, (bu hadsizlerden değil ama) siz değerli okuyucularımdan özür dilerim.