Serbest dış ticaretin, gelişmiş veya gelişmemiş her ülkenin yararına olduğu inancını zihinlerimize nakşeden iktisatçı, David Ricardo’dur (1772-1823).  Onun “Karşılaştırmalı Üstünlük” (Comparetive Advantage) kuramı, bugünkü küresel ekonominin dayandığı temel postulattır. Karşılaştırmalı (mukayeseli) avantaj (üstünlük) teorisi özet olarak şunu söyler: Her ülkenin, ticaret yaptığı diğer ülkeden mutlak olmasa da kıyasen daha az veya çok üstün olduğu bir üretim dalı vardır. Mesela Hollanda, hem imalat sanayisinde hem tarımda Macaristan’dan daha üstün (avantajlı) olabilir. (Burada üstünlükten kasıt, aynı malın daha yüksek kalitelisini, düşük maliyetle üretme becerisidir.) Eğer Hollanda’nın Macaristan’a göre sanayideki üstünlüğü “mukayeseli olarak” tarımdaki üstünlüğünden daha yüksekse, Hollanda, kaynaklarını daha ziyade sanayiye, Macarlar da daha fazla tarıma tahsis etmelidir. Hollanda, eksik kalan tarım ürünlerini Macaristan’dan, Macaristan da eksik kalan sanayi mallarını Hollanda’dan ithal ederse, her iki ülkenin de milli gelirleri, ticaret yapılmaması haline göre daha yüksek olur.

 SAKIN “ORTA GELİR TUZAĞI” BU OLMASIN

Türkiye’nin önde gelen yönetim danışmanlarından değerli arkadaşım Ali Nail Kubalı (İktisat Doktoru, Missouri Üniversitesi) geçenlerde bana yolladığı bir mesajda şöyle diyordu: “En iyi şekilde çalışsa bile, mukayeseli üstünlüğün ülkeler arası ticaretin devamını sağlayamayacağını düşünüyorum. Sanırım bunu ispatlayabilirim. Mukayeseli üstünlük, fakir ülkelerin borç batağında debelenmesine sebep oluyor.” Dr. Kubalı’nın bu tespiti, beni de düşündürdü. Kendisine hak vermedim değil. Belki de “mukayeseli üstünlük” kuramına göre oluşturulan kalkınma stratejileri, az gelişmiş ülkeler için bir nevi “orta gelir tuzağı” oluşturmaktadır. Şöyle düşünelim. İsviçre en mükemmel dokuma tezgahlarını üreten ülkedir. Ama aynı İsviçre, kumaş dokumada ve hazır giyim üretiminde söz sahibi bir ülke değildir. Bulunmaz Hint kumaşı diye bir tabir vardır, ama bulunmaz Hint dokuma tezgahı diye bir şey yoktur. Mukayeseli üstünlük kuramına göre, İsviçre dokuma makineleri imal edip, bunları kumaş dokuyan ülkelere satmaktadır. İhtiyacı olan kumaşı ve hazır giyimi de onlardan almaktadır. Bu iş bölümü her iki taraf için daha yüksek milli gelir yaratmaktadır. Ama nedense (?) kumaş üreten ülkeler, tezgah üreten ülkelerin zenginlik düzeyine bir türlü ulaşamamaktadır.

KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜN(SÜZ)LÜK  KADER DEĞİLDİR

İktisatta (ve tüm bilimlerde) doğruluğu kanıtlanmış her kuram (Örnek: Karşılaştırmalı Üstünlük) belli şartlar altında neyin, nasıl sonuç vereceğini gösterir. Eğer şartlar değişirse, kuram ortadan kalkmaz, ama sonuç farklı olur. Diğer bir deyişle karşılaştırmalı üstünlük, ülkeler arası gelişmişlik farkları sabit kalmak şartıyla, hangi ülke, neyi satıp neyi alırsa, kendisi için daha kazançlı olduğunu gösterir. Ancak şurası kesin ki; eğer az gelişmiş ülkeler teknolojide ilerlerse “karşılaştırmalı üstünlükleri” de değişecektir. Kubalı’nın tezi şudur: Bugünkü karşılaştırmalı üstünlüklere göre ihracat ve ithalat yapan gelişmekte olan bir ülke aslında “orta gelir tuzağına” düşmüş demektir. Tezi tersten yazalım: Az gelişmiş bir ülke, karşılaştırmalı olarak “üstün olmadığı” malları üretip satmayı beceremeden “orta gelir tuzağı”ndan çıkamaz.

Son söz: Bugünkü sorunun sebebi, dünün çözümü olabilir.