Arzuhal; adından da anlaşılacağı üzere, köken olarak Arapça’dan “arz-ı hal” kelimelerinden türemiş bir kavram. Arapça sözcükler, Türkçe’de yoğun olarak kullanıldığından, kelimenin “halini arz etme”, -bunu da yazarak yapma- anlamına gelen, sonuç olarak da “dilekçe” ile bağdaşan bir kavram olduğunu söyleyelim.

Arzuhalcilik de “hali arz etmeye- dilekçe yazmaya” aracı olan, gerçekleştiren kişi…

Temelleri Osmanlı’ya dayanan arzuhalcilik, yüzlerce yıl toplumda kimi zaman itibar görerek varlığını sürdürmüş, kimi zaman da yasaklanmış, kısıtlanmış bir meslek.

Meslek diyorum; çünkü “ Ülkemizde standart bir veri tabanı oluşturma ve SGK prim kayıplarının önüne geçilmesi gibi nedenlerle meslek kodu belirtme zorunluluğunu bulunduğunu, ISCO-08 Mesleklerin Uluslararası Standart Sınıflandırması göre de; Arzuhalci Meslek Kodu’nun 4414.01 olarak belirlendiğini” hatırlatmak isterim.

Yani bugün SGK’dan iş kolu olarak kayıtlı, vergi levhası çıkartılabilen bir iş kolu ve meslek…
Diğer yandan da hukukçular açısından sorunlu bir meslek.

Çünkü arzuhalcilerin özellikle Avukatlık Kanunun, başta 35. Maddesi olmak üzere bazı maddelerini ihlal ettiğini, avukatların yapabileceği kanunla belirtilmiş olan işlerinin arzuhalcilerce yapılmak istendiğini bunun da yasal olmadığı yönünde görüşler hatta mahkeme kararları da var.

Buna karşılık arzuhalciler de kimi Yargıtay içtihatlarının, kendi mesleklerini yapmalarında sakınca olmadığını belirten görüşleri taşıdığını savunuyor.

Görüldüğü gibi konunun hukuki tarafları var. Ben başka bir yönüne de bakacağım şimdi.

Adana’da arzuhalciler Yeni Adliye Binası yapılınca kadar belki adliye tarihinden bu yana işlerini icra ediyorlardı. Zaten kendim de yıllarca adliye muhabirliği yaptığım için neredeyse 50 yıl öncesinden bile arzuhalci varlığını bilirim.


Yarım asırdır arzuhalciler, eski Adana Adliyesi çevresinde mesleklerini icra ettiler. Savcılar, avukatlar, hakimler önlerinden gelip geçti. Onlarla sohbet etti. Bazen çaylarını içti. Çünkü bir çoğunu zaten tanıyorlardı.

Adana’daki arzuhalciler büyük bir oranla Adliye’nin eski yazı işleri kalem personellerinden oluşuyor.

Günün birinde emekli olunca, emekli maaşı ile geçinemeyen bu insanlar, genellikle –gariban- diyebileceğimiz vatandaşlarımızın avukatlara gidecek paraları ya da cesaretleri olmadığı için onların adliyelerdeki icra takibinden itiraz dilekçesine, boşanma davasından savcılık şikayetlerine kadar onlarca farklı alandaki sorunlarında başlıca başvuru makamı oluyorlardı.



Daha açık bir deyişle, bugüne güncellersek bir şikayet ya da itiraz dilekçesi için 1000 TL verecek parası olmayan vatandaş 50 TL’ye bir dilekçe yazdırıp işini çözmeye çalışıyordu.

Arzuhalciler herkesten kabul görmüş ve sistem böyle işliyordu. 50 yıl kimsenin arzuhalcileri şikayet ettiğini görmedim, duymadım. (Yanlış anlaşılmasın geçmişte şikayet edilmemesi elbette şimdi de şikayet edilmemesini gerektirmez, bu ayrı bir konudur)

Vatandaş işini çözerken, adliyeden emekli olmuş, günümüz koşullarında emekli maaşıyla geçinemeyen eski Adliye katibi de bu işten kazandığı ek ücret ile evinin geçimine, belki çocuklarının okumasına katkı sağlıyordu.



Yeni Adliye binası yapılınca da arzuhalciler Yüreğir’deki yeni binanın önüne taşındılar.
Fakat bir süre sonra Baro’nun şikayeti üzerine arzuhalcilerin kaldırıldığını öğrendik.

Baro’nun şikayetinin hangi yönlerden yoğunlaştığını bilmiyorum ancak adliye önünde oluşan görüntü de gerçekten hoş değildi. Fakat, eğer arzuhalcilerin kaldırılmasının gerekçesi adliye önündeki bir görüntü kirliliği idiyse buna bir çözüm bulunamaz mıydı?

Kökleri Osmanlı’ya kadar uzanan ve böyle sosyal bir yönü de bulunan bu meslek ve mensupları bir kalemde silinip atılmalı mı?

Burada Adana Cumhuriyet Başsavcısı sayın Bilal Gümüş’e seslenmek isterim doğrusu; Sayın Başsavcım, eğer arzuhalciler Yeni Adliye binası önünde dağınıklıkları nedeniyle görüntü kirliliği yaratıyorsa bunlar bir ara düzenli biçimdetoplanamaz mıydı?

Örneğin Adana’da Küçüksaat civarında ayakkabıcılar çok dağınık ve çirkin bir görüntü vardı, fakat belediyenin açtığı lostra salonu bu karmaşaya son verdi, hatta turistik ve nostaljik bir görüntü de ortaya çıktı.

İşte şimdi, çoğunluğu Adliye’den emekli olmuş, günümüz şartlarında geçimlerini zorlukla sağlamaya çalışan, yazdıkları dilekçelerden kazandıkları üç kuruşlarla ve dar gelirli müşteri portföyleriyle avukatlarla rekabet etmeleri mümkün olmayan bu vatandaşların Yeni Adliye’nin yakınında uygun bir yerde düzenli hizmet vermeleri, sağlanamaz mı?

Bu arada belki Baro Başkanı Av. Semih Gökayaz da bu emekçilerin bu acımasız ekonomik koşullarda, hayat pahalılığı altında inim inim inlerkenki bu çare arayışlarını anlayışla karşılayabilir ve yüzlerce yıldır sürdüğü gibi bu tarihsel, nostaljik özelliği de olan bu meslek yok olmaktan kurtulur…

Çarşı pazarın yangın yeri olduğu şu ortamda bir de bu insanları ateşe atmak... Bunu ben adlandıramıyorum...

Ha bu arada arzuhalci deyip geçmeyin. Unutmayın ki, Adanamızın yetiştirdiği, Türkiye’nin gururu, dünyanın en büyük yazarlarından olan ünlü romancımız Yaşar Kemal de, bir zamanlar
Adana Adliyesi önündeki Arzuhalci Kör Kemal’di…