Ruanda ile Türkiye, İngiltere’de  “ucuz çözüm ülkesi” ilan edildi. Ruanda’yı bilir misiniz?

11 milyon nüfusu var.

Afrika’nın ortasında.

Denize kıyısı yok.

Kıtanın en yoksul kara ülkesi. Başkentinde bile kerpiçten gecekondular ve sokaklarında çıplak ayaklı çocuklar görebilirsiniz. Ormanlarını, sömürgeciler kese kese bitirdi, şu anda hiç ormanı kalmadı. Nesli tükenmekte olan “dağ gorilleri” ile turist çekmeye çalışıyor.

Bol yağmur alıyor.

Kahve üretiyor.

Çay bahçeleri var.

Yıllık toplam ticaret hacmi İstanbul’un ilçesi Bakırköy ya da Beşiktaş’ın toplam ticaret hacminin gerisinde kalıyor. Nüfusunun yüzde 85’i Hatu, yüzde 14’ü Tutsi, yüzde 1 Pigme.

1885’de:

Alman sömürgesiydi.

1922’de:

Belçika sömürgesi oldu.

Sömürgeciler, hep yaptıkları gibi, Ruanda’ya da “ırk ayrımcılığı mikrobunu” soktular. 1962’de bağımsız olduktan sonra devlet başkanın uçağı teknik bir arıza sonucu düşüp yere çakılınca Tutsiler ile Hatular “devlet başkanın kaza sonucu ölümünü birbirini suçlama malzemesi” yapıtılar.

İç savaş çıktı.

Kanlı soykırım.

1 milyon katledildi.

★★★

Böyle bir ülke olan Ruanda ile Türkiye’nin adı İngiltere’de bir araya gelip “seçim malzemesi” oldu. İngiltere’de Başbakan Boris Johnson; “yalan söylediği” ortaya çıkınca demokratik değerlere saygı gereği “istifa etmek” zorunda kaldı.

Yeni seçim olacak.

Yarış başladı.

Başbakanlığa aday olanlardan biri olan Dışişleri Bakanı Liz Truss, “seçilirsem sığınmacıları Ruanda ile Türkiye’ye yollayacağım” vaadinde bulundu. Geçen yıl İngiltere’ye küçük teknelerle 28 bin, bu yıl da 13 bin mülteci kaçak girip sığınmıştı. İngiltere’nin göçmenleri sınır dışı etmesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aldığı kararla engellemişti. Türkiye’ye gönderileceğini duyan İngiltere’deki sığınmacılar da “açlık grevine” başladılar.

Bu kibirli İngiliz.

Kendini beğenmiş.

Sömürge kafalı.

Bu densiz İngiliz politikacı hanım, neye dayanarak, kime güvenerek; “İngiltere’yi mülteciden temizleme” vaadini seçim malzemesi haline getirirken “Türkiye’nin adını da Ruanda’nın yanına” koyabiliyor? Bu İngiliz politikacı (Dış işleri Bakanı aynı zamanda) “müzakere yaptığını ve Türkiye’nin mültecileri kabule sıcak baktığını” da söylüyor.

İngiliz’e mi hayıflanmalı yoksa “Türkiye’nin görüntüsünü batmış, dövize muhtaç, ver eline 3-4 milyon doları mülteci deposu olarak kullan”  durumuna düşürenlere mi “utanın” demeli.

★★★

Rastlantıya bak!

Geçen hafta bir İngiliz gazeteci de  Adana’ya kadar gelip Çukurova toprağında İngiltere’den yollanmış çöplük dağlarının fotoğraflarını çekti. İçindekiler yenmiş kutuları, ambalajları, poşetleri, palastık kapları, pisliği, kiri kalmış çöplük dağ olmuş Adana’da birikmişti. İngiliz gazeteci gazetesinde şunları yazdı:

“Adana’dayım.

Utancı gördüm.

Attıklarımız.

Çöplerimiz.

Pisliğimiz.

Buraya Adana’ya gönderilmiş. Burada açık havada yakılıyorlar. Türkiye’nin insanları zehirleniyor, çevre felaketi yaşanıyor, biz kendi pisliğimizle bir başka ülkede sağlık sorunları yaratıyoruz”

İngiliz gazeteci!

Dürüst kalem.

Namuslu yazar.

Kendi politikacısına ve yazı yazdığı gazetesinin okuruna “utanın” diye sesleniyor.

Yasal olmayan.

İnsanlık dışı.

Çevreyi kirletici.

Doğayı öldürücü.

Hastalık yaratıcı.

Olduğunu bile bile Türkiye’nin en verimli toprakları Çukurova’da çöp dağları yarattık, buna hakkımız yok, diye haykırıyor.

★★★

Ben de sesleneyim.

20 yıldır yönetiyorlar.

Ben de onlara yazayım.

“Utanın” diyeyim.

Türkiye’yi İngiliz gazetecinin bile görünce “utanca battığı” bir çöplük ülkesi haline getirdiniz. İngiliz politikacı da “seçilirsem sığınmacıları Türkiye’ye yollayacağım” dedi.

“Utanın..”