İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Erdem, seçim tartışmalarını SÖZCÜ’ye değerlendirdi...


Bahadır Erdem, erken seçim ihtimali görmediğini belirterek, “Erdoğan ülkeyi sultan gibi yönetirken, Türkiye’nin bütün imkanlarını yandaşlarına dağıtırken, kaybedeceği bir erken seçime neden gitsin? Kazanacağına dair en ufak bir belirti bile yok” dedi


Türkiye kaynıyor, içerde ekonominin giderek daha fazla çıkmaza girmesi, doların hızlı yükselişine devam etmesiyle sürekli artan hayat pahalılığı ve meslek sahibi yoksulların da artması, mültecilerin artık devlet kurumlarına yerleşmeye başlaması, Hazine’ye ait arazilerin sit alanı olmaktan bile çıkarılarak özelleştirme adı altında yok pahasına satılması, yeşil alanların talan edilmesi, İstanbul Sözleşmesi konusundaki akıl almaz Danıştay kararı gibi birçok problem varken şimdi bir de iktidarın sık sık yaptığı “Suriye’ye operasyon” söylemlerinden sonra Esad’ın PKK/PYD’ye destek kararı alması gibi büyük bir dış sorun ortaya çıktı. Irak’ta bir turistik tesise yapılan saldırıdan dolayı Irak yönetimi ve halkının dayanağı olmadığı halde Türkiye’yi sorumlu tutmasını ve Türkiye aleyhtarı gösterileri de eklersek tablo hiç iç açıcı değil. Bugün, Türkiye’nin önemli sorunlarını İYİ Parti Adalet ve Hukuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, deneyimli hukukçu Prof. Dr. Sayın Bahadır Erdem’le konuştum. İlgiyle okuyacağınıza eminim.

Prof. Dr. Bahadır Erdem İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2000’de aynı üniversitenin Devletler Özel Hukuku Anabilim Dalı’nda “yardımcı doçent”, 2004’te “doçent” ve 2009’da “profesör” unvanı almıştır. İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde “Milletlerarası Özel Hukuk, Yabancılar Hukuku ve Türk Vatandaşlık Hukuku dersleri veren Erdem, milli ve milletlerarası tahkim alanında arabuluculuk, hakemlik, bilirkişilik ve danışmanlık, Aile Hukuku Derneği Başkanlığı, Türk Eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti Üyeliği gibi görevlerde bulunmuştur. Halen İYİ Parti’nin Adalet ve Hukuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır.


Sayın Erdem, gördüğümüz her olayda Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü için seçimin bir an önce yapılması sonucu ortaya çıkıyor ama iktidar ittifakı hala seçimin 2023 baharından önce olmayacağında ısrarlı. En önemli soru olduğu için hep soruyorum; bu süre içinde ülke sorunlarının içinden çıkılmayacak kadar artacağını düşünüyor musunuz, “erken seçim kararı için nitelikli çoğunluk gerektiğine göre” muhalefet partileri bu süreyi kısaltamaz mı, ?

Doğru, erken seçim kararı için 360 milletvekili lazım, AK Parti’nin de bu sayıda milletvekili yok, dolayısıyla seçim kararı almak için muhalefetin oylarına da muhtaç. Biz zaten İYİ Parti olarak şu andaki her günün gecikmiş bir seçim olduğunu, artık erken seçim kavramının dahi bu milletin dayanamayacağı kadar gecikmiş bir tarih olduğunu, çünkü ekonominin çok kötü olduğunu, dış politikanın çok kötü olduğunu, vatandaşın bir gün dahi dayanacak hali kalmadığını her gün söylüyoruz, her gün “getir sandığı” diyoruz. Sayın Genel Başkan Meral Akşener her konuşmasında “sandığı getir, bugün erken seçime karar verelim” diyor. Ben AK Parti ve Erdoğan’ın bu sene sonunda baskın seçim yapacağına hiçbir zaman, bundan 1-2 ay önce dahi inanmadım çünkü hiçbir surette seçimi kazanacağına dair en ufak bir belirti yok. Kamuoyu araştırmalarına baktığınızda AKP ve MHP’yi toplasanız ikisi birden yüzde 30’u geçmiyor. AKP yüzde 25’i geçmiyor. Bakmayın siz onların kendi tuttukları kamuoyu araştırma şirketlerinin Erdoğan’ı ve AKP’yi parlatmasına, dolayısıyla seçimi kazanmayacağını bile bile bu senenin sonunda, Kasım’da seçime gideceğine hiçbir zaman inanmadım çünkü gidecek şartı yok, durumu yok, kazanamayacağı açık.

ERDOĞAN ÜLKEYİ SULTAN GİBİ YÖNETİYOR

Galiba yapmak istediği şeyleri de bitirmedi daha, 2023 hedefi var, onun hazırlıkları tamamlanmamış olabilir.

Bir günlük beylik beyliktir, Erdoğan’ın kazanamayacağı bir seçime gitmesini beklemek akıllı insanların düşüneceği bir şey değil. Dolayısıyla, 2023 Haziran’ında da yapsa seçilemeyecek, Mayıs’ında da yapsa seçilemeyecek ama neden daha arada 6-7 ay bu ülkeyi tek bir kişi sultan gibi yönetirken, Türkiye’nin bütün imkanlarını yandaşlarına dağıtırken, bütün Hazine’yi tamtakır hale getirirken 6 ay daha, 7 ay daha erken seçime gitsin? Gitmeyecek, ne yapacak; önümüzdeki dönem Kurban Bayramından önceki bir süreçte, Şeker Bayramı’nı geçirir geçirmez daha seçmenlerin bir kısmının Hac dönemi başlamadan seçime gitmek isteyecek ve o zaman muhalefete söyleyecek.

“ERKEN SEÇİM BASKISI ARTARSA MAĞDURİYET EDEBİYATINA SIĞINACAK”

Biz her gün “şimdi seçimi getir” diyoruz, aradaki fark ne; “şimdi getirmez de 2023 Mayıs’ında getirirsen biz bunu kabul etmeyiz” dediğimiz anda Sayın Erdoğan 20 senedir yaptığı mağduriyet edebiyatına sığınacak. Çünkü bütün seçimleri, ilk kazandığı seçim de dahil olmak üzere hep mağduriyet, biraz daha başı sıkıştığında “Bu ülkenin beka problemi var, terör problemi var, dış güçler saldırıyor, benden başka bu ülkeyi hiç kimse kurtaramaz” söylemleriyle -FETÖ de üzerine tuz biber ekti- kendi seçmenini kandırma yoluyla kazandı. Şimdi, ortağının da çok çirkin bir şekilde söylediği “zillet ittifakı” diye adlandırdığı “Bu Millet İttifakı gelirse bu ülke batar, teröre teslim olur” gibi söylemler kullanılıyor, bütün yerel seçim, ondan önceki seçim, referandum, hepsine baktığınızda taktik bu. Muhalefet bu taktiği çok iyi gördü, çözdü. Bakın, bu taktiği biz çözmek ve buna karşı akıllıca hareket etmek zorundayız.



“SATRANÇ OYNAR GİBİ HAREKET EDİYORUZ!”

Dolayısıyla, kendi seçmenine karşı bir kez daha Sayın Erdoğan’ı “Bu Millet İttifakı beni aday yaptırmak istemiyor, benden korkuyor, sizin bu kardeşinizin cumhurbaşkanı olmasının önünü kesiyor” gibi bir söyleme sokamayız. Lütfen, vatandaşlarımızdan şunu rica ediyorum; ne diyor “Gezi olaylarında Dolmabahçe Camii’nde bira içtiler” diyor, var mı böyle bir şey, yok, kesinlikle yalan, Cami’nin İmamı “Hayır, böyle bir şey olmadı” dedi adamı anında sürdüler. Diyor ki “Camileri yaktılar, bunlar kadınların başını açacak”, seçmenin bir kısmını yıllardır tekrarlanan bu yalanlara inandırıyor, taktik hep düşmanlaştırma ve din istismarı. Maalesef ki AK Parti’ye oy veren seçmenin bir kısmı, Erdoğan ve onun gibi dini istismar ederek bu ülkede oy devşirmek isteyen bazı siyasetçilerin söylemlerine kanıyorlar, biz artık bu fırsatı Erdoğan’a vermeyeceğiz. Bir kere daha bu ülkeyi kandırmasına izin vermeyeceğiz. Bir siyasetçi ve vatandaş olarak seçmenden rica ediyorum; lütfen duygularıyla değil, aklıyla hareket etsinler. Biz İYİ Parti olarak da, 6’lı masa olarak da ağzımızdan çıkan her bir kelimenin ve cümlenin Erdoğan veya Bahçeli tarafından nasıl manipüle edileceğini düşünerek, inanın adeta satranç oyunu oynar gibi 2-3 hamle sonrasını görerek hareket ediyoruz.

“AKP SEÇMENİ DE ARTIK ESKİ AKP SEÇMENİ DEĞİL”

Sokakta görüşü sorulan bir kadın vatandaşın “Geçimden de vazgeçtik, Türkiye elden gidiyor” diye feryat ettiği video sosyal medyada çok seyredildi. Türkiye’deki yabancılar tehlikeli bir istilaya dönüştü, maddi manevi büyük yük oldular, Yılmaz Özdil’in yazdığı “Afganların gençleri ucuz uyuşturucuya alıştırması ” gibi olayların derhal önlenmesi lazım. Bu gidişle kendi ülkemizde yabancı olacağız.

Zaten bu nedenle her gün “Tek çare erken seçim” diyoruz, millet inim inim inliyor, biz milletin sesiyiz, milletin diliyiz. Artık AK Parti seçmeni de eskisi gibi değil, kendi seçmenleri aynı şekilde düşünüyor zannediyorlar, öyle bir şey yok, çünkü Anadolu’ya gitmiyorlar, çarşı pazara çıkmıyorlar, çıkamazlar korkuyorlar, çıkacak yüzleri yok. Sayın Erdoğan, bakanları, Sayın Bahçeli bir kafalarını çıkarıp da İster Ankara, ister Çankırı, Tokat, Samsun, Diyarbakır herhangi bir şehre, bir köye, ilçeye gitseler eski seçmenlerinin kalmadığını, milletin inim inim inlediğini görecekler. Biz onların sesiyiz;  o nedenle “Daha fazla bu milletin dayanacak gücü kalmadı, hemen seçim yapın” diyoruz.

Mültecilerin çıkardığı ve polisin müdahale ettiği karışıklıklar, kadın tacizleri sosyal medyada sık sık yer alıyor. Artık devlet kurumlarına geniş kadrolarla yerleşmeye başladılar, Mardin Artuklu Üniversitesi kadrosunda 18 Arap hocanın olduğu haberi çıktı. Siz ne düşünüyorsunuz?

Almanya’daki Türkler 60 yılda 5 milyon rakamına ulaştılar, üçüncü jenerasyonları var ve orayı kalkındıran, bütün ekonomisine faydası olan, ikil sözleşmeyle 1960’larda giden Türkler bunlar. Ve Almanya hala 60’ıncı yılda ağlıyor “Bunlar bize uyum sağlayamadı” diye. Biz 11 yılda 6 milyon Suriyeli’yi buraya aç susuz, arkasında ölümler, kanlar bırakmış, arasına IŞİD’liler karışmış olarak aldık. Türkiye’deki kaçakların, Afganistan, Pakistan, Afrika’dan gelen ve sınırımızdan kaçak girenlerin sayısı –ne kadar doğru bilinmez ama- 1 milyon 200 bin civarında olduğu söyleniyor, onları anında sınır dışı edebiliriz. Hükümet politikasının bu olması gerekiyor, biz kaçak bir şekilde Kanada’ya, Amerika’ya, AB’ye gidebiliyor muyuz, o anda kapının önüne koyuyorlar. Onların memleketi kıymetli de bizim memleketimiz mi kıymetsiz.

“NE YAPACAKSINIZ VATANINIZI ONLARA MI VERECEKSİNİZ?”

Güya resmi rakamlar 4 milyon Suriyeli, 11 yıldan beri 4 milyon, şimdi bu insanlara “geçici sığınmacı hakkı” verildi -6 ayda Emevi Camii’nde namaz kılacaktı, 11 sene sonunda Esad kıldı geçenlerde.- Geçici sığınmacılar için eğer işkence görme, öldürülme ihtimali varsa gönderemezsiniz, uluslararası hukuk elinizi kolunuzu bağlıyor ama Esad her yıl af çıkarıyor ve “Bu vatandaşlar dönsün” diyor. Türkiye Cumhuriyeti 6 milyon Suriyeli’nin geçici sığınmacı hakkını kaldırarak ve uygun şartlar altında dönemlerini sağlayabilir. Dünyanın hiçbir milleti bizden bir küçük orta Avrupa ülkesi büyüklüğünde bir Arap ırkını kendi milletimizin içine alarak barındırmamızı beklemesin. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları ve Türk milleti buna tahammül etmez. Başka bir ülkenin milleti de kabul etmez, dolayısıyla sonuna kadar hakkımızdır.

Demografik yapıya baktığınız zaman doğurma oranı Türklerin 1,5, Suriyelilerin 5,5 olarak ortaya çıkıyor, ne yapacaksınız, vatanınızı bunlara mı vereceksiniz? AK Parti doktorları kovuyor, yerine Suriyelileri getiriyor, “4000 küsur Suriyeli personel aldık diyor” buna susulur mu? Burası bir hendek ülkesi mi, Türkiye Cumhuriyeti çok kıymetlidir, bizim vatandaşlığımız çok kıymetlidir, bu ülkenin vatandaşı olmak parayla pulla satılmaz.



“AK PARTİ’NİN CUMHURİYET’LE SAVAŞI VAR”

Rahmetli Demirel “Siyasette 24 saat çok uzun süredir” demişti, seçime kadar 1 yıl varsa daha kaç kişi vatandaş yapılabilir? Kaç üniversiteye daha Suriyeli hocalar yerleştirilebilir?

Siz kendi akademisyeninize değer vermezseniz, kendi doktorunuza değer vermezseniz yerleşeceklerdir. O kadar doktorlara saldırıyorlar, siz Cumhurbaşkanı’nın ağzından, Sağlık Bakanı’nın veya Ak Parti’nin herhangi bir bakanının ağzından “Doktorlar çok kıymetlidir, pandemide canlarını hiçe sayarak gece gündüz çalıştılar” diye arkalarında durduklarını gördünüz mü? Eğitimi ve eğitimli insanları değersizleştirmek için AK Parti elinden gelen her şeyi yaptı, kökü olan, kültürü, değeri, geçmişi olan her kurumla savaşı var, maalesef Cumhuriyet’le savaşları var. Ama bu ülkenin vatandaşları da ilk seçimde emin olun bu hükümeti gönderecek.

“CUMHUR İTTİFAKI’NIN DİNİ İMANI SADECE OY”

Bodrum Cennet Koyu’nda Hazine’ye ait araziye kaçak otel kondurulmuş, sit alanı iken bu kaldırılmış. Türkiye’nin en güzel koyları, ormanları talan ediliyor, seçime kadar olan sürede yeşil alan kalmayacak. Uluslararası deneyimli bir hukukçu olarak ne diyorsunuz?

Mehmet Cengiz’e ne yaptılar, Cennet Koyu’nda ona da koruma altındaki 678 bin metrekare Hazine’ye ait arazi verildi, villa, rezidans, marina yapacakmış, yandaşlarına bunu yapıyorlar. Ülkemizin, vatandaşın bu iktidarda geçen her gününe acıyoruz ve biz hazırlıklıyız, seçim bugün yapılsa İYİ Parti hazır ve bir günün geçmesine tahammülümüz yok. Ama biz “Seçime 2023 Mayıs’ında giderseniz kabul etmeyiz” dediğimiz anda “Bakın seçim istiyorlardı, şimdi itiraz ediyorlar” diyecek, buna şüphe yok. Bu ülkede vatanını kurtaracak tek Erdoğan ve seçmenleri mi var, 84 milyon birden bu ülkenin her bir karış toprağı için canını verir, bu ülkede teröre sadece Sayın Erdoğan mı karşı, Sayın Akşener ve partimizin her bir neferi de, muhalefetin her bir seçmeni de teröre karşı. Bir tek Erdoğan mı terörle savaşıyor? Madem savaşıyor neden 20 senedir terör bitmedi? Zaten her hükümetin boynunun borcu terörle savaşmak, yani hükümet oluyorsanız ülkenizin tek bir karış toprağını hiçbir kimseye vermemek sizin boynunuzun borcudur. Samimi olan insan, bebek katili Apo’dan, PKK’nın başından sırf bir yerel seçimde, alt tarafı 81 ilin birinde seçimi kazanmak için mektup aldırıp okutur, kardeşine Anadolu Ajansı’nda röportaj yaptırır mı? Oy için yapmayacakları şey yok. AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın dini imanı oy, sadece iktidarda kalmak ve beyliğini sürdürmek.

Oy devşirmeyi de sadece ve sadece vatandaşı kandırma yoluyla yapıyor, çünkü vatandaşa sunabileceği bir proje yok, bir iyilik yok, ne ekonomide, ne dış politikada, ne eğitimde, sağlıkta vatandaş için söyleyebileceği bir sözü var mı? Eğer yapılan oteller, yapılar ekolojiye, doğaya zarar veriyorsa hepsinin hesabını soracağız, zaten hesap sorulabilsin diye siyaset yapıyoruz, bütün derdimiz Meclis’in ve hukukun güçlenmesi.

Merkez Bankası’nın yıl sonu dolar rakamı 18 lira 90 kuruş. Bakın kendi ilan ediyor, yurt dışındaki finans çevrelerine bakıyorsunuz;  yıl sonu dolar 22 lira. Böyle bir kötü ekonomiyle milleti inleten bir Ak Parti millete ne verebilir? Hiçbir şey veremeyeceği için geriye ne kalıyor; yalan, dini istismar etmek, kadın haklarını istismar etmek, beka problemi diye vatandaşları kandırmak ve mağduriyet edebiyatı. Dolayısıyla, bu edebiyata, bu mağduriyete izin vermemek için çok akıllıca hareket ediyoruz.

“GERÇEK VATANSEVERLER, FETÖ’NÜN SÖYLEDİKLERİNE KANMADILAR”

2010 yılındaki Anayasa referandumunda “Yetmez ama evet” için canla başla çalışan Nilüfer Göle, Ahmet İnsel, Orhan Pamuk gibi isimlerin ve diğerlerinin Paris’te bir panelde veya başka platformlarda özeleştirilerini, “yanıldık” dediklerini duyduk ama hala anlamayanlar, o kadar karşı çıkılacak bir şey değildi diyenler var. Bize kısaca o referandum Türkiye’ye ne kaybettirdi, anlatır mısınız? 

Türkiye’de Cumhuriyet’in kurucu değerlerine; hak, hukuk, demokrasi, insan haklarına bağlı olarak  yönetilmesine inananlar için, Atatürkçüler ve sosyal demokratlar için FETÖ neydi; İran’daki Humeyni’nin bir benzeri idi. Yani bir tarikat lideri Türkiye’yi İran’daki gibi dini kurallarla yönetmek istiyordu, buna ilişkin birçok çevre uyarılarda bulundu, Uğur Mumcu’nun söylediklerini hatırlayalım, Türkan Saylan’ın, o zamanki hukukçuların söylediklerini hatırlayalım; Türkiye’de gerçekten vatanını sevenler, gerçek Atatürkçüler  FETÖ’nün söylediklerine kanmadılar. Çünkü, FETÖ’nün Türkçe öğretmesi, Türkçe olimpiyatları, okullar açması vs’nin altında yapılmak istenen neydi? Türkiye’nin laik, seküler yapısının, Cumhuriyet’in değerlerine göre yönetilmesinin ortadan kaldırılarak dini kurallara uygun bir yönetimin getirilmesiydi. Bunun için takiyye denilen güler yüz, yalan, kandırma şeklindeki yaptıklarına Türkiye’nin gerçek vatanseverleri, gerçek Atatürkçüleri, gerçek yerli ve milli olanlar kanmadılar. Kananlar şimdi “kandırıldık” diyorlar.

O gün de yargının ele geçirileceği belliydi, çünkü bu adamların takiyye yaptığı hep belliydi, yani bu adamlar, siz bugün AK Parti dersiniz, daha önce başka kesimler dersiniz dini kullanarak siyaset yapanlardır, ‘Yetmez ama evet’ten sonra bütün yargıyı ele geçirdiler, Yargıtay’ı ele geçirdiler, her yere kendi adamlarını yerleştirdiler, o günden bugüne nereye geldik? HSK’nın yapısına geldik, HSK nedir; Hakim ve Savcılar Kurulu, ne işe yarar; Türkiye’deki bütün hakim ve savcıların kaderine karar verir, onlar hakkında yapılan şikayetlere karar verir, disiplin soruşturması açar, onların görev yerlerine kara verir, şimdi hepsi Yüksek Seçim Kurulu dahil Cumhurbaşkanı’nın iki dudağının arasında. İşte biz hukuk sistemindeki bu garabeti değiştirmek istiyoruz, hükümet edenler HSK’yı ele geçiremesin, hükümet edenler Yargıtay’da at koşturamasın, bunu yapmak zorundayız.

Bugün Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de YSK’yı ikiye ayırıyoruz; Bir seçimleri idare eden kurul olacak, bir de bu kurulun seçim esnasında aldığı kararlara itiraz edildiğinde o itiraza karar verecek hakimler kurulu olacak diyoruz. Şu andaki durum ne; YSK seçimi yapıyor, “mühürsüz oyların geçerli olması” gibi bir işleme itiraz ettiğinizde buna karar verecek olan kim, o kararı alanların kendisi. FETÖ yargıyı ele geçirdiğinde -sırf yargı mı; sağlık ve aklınıza gelen her kesim- eğer siz iktidar olarak “Ne istediler de vermedik” derseniz, ondan sonra da “Rabbim beni affetsin, vatandaşım da affetsin” derseniz, işte Türkiye’nin 2022’de bu dış politikadaki sıkışmışlığına, bu ekonomik buhranına, vatandaşların ülkeden kaçmak istemesine ve Türkiye’ye 6 milyon Suriyelinin doldurulduğu günlere gelirsiniz.

AKP’LİLER VATANDAŞIN SIKINTISIYLA ALAY EDİYOR, VATANDAŞ BUNU UNUTMAZ!

“Rabbim beni affetsin, yanıldık” dediler ve olay kapandı ama diğer tarafta binlerce “çocuğunu FETÖ okuluna verdin, FETÖ bankasına para yatırdın” diye işinden olup tutuklandı. Bu adalet mi?

Erdoğan’ın şöyle bir sistemi var. Anayasa’ya göre tarafsız cumhurbaşkanı, yemin etti. Eğer işlerin iyi gitmediği bir olay varsa hemen tarafsız bir cumhurbaşkanı oluyor, o şapkayı giyiyor ve kendisi her şeyin müsebbibi değilmiş gibi oturuyor ve “yürütmenin başı olarak kendisinin aldığı kararlarla” berbat olan işi eleştiriyor. Sanırsınız ki orada hükümetin başı o değil, bütün kararları o almadı. FETÖ tarafından kandırıldığında da af dilerken “Rabbim beni affetsin” diyor, Rabbin af edip etmeyeceğini ancak Rab bilir ama vatandaşların af edip etmediğine karneyi seçimler verir. Önümüzdeki seçimler, bütün bu konularda ve vatandaşın çektiği ekonomik sıkıntıyla alay etme konusunda halkın vereceği kararı gösterecek. Kendi milletvekili “Gerekirse et yemem” diyor, sonra kendisi maaşlarının azlığından şikayet ediyor. AKP’liler adeta vatandaşın gerçeğiyle gözünü kapatıp alay ediyor, vatandaş bunu unutmaz.