KKM sistemine katılanlara aktarılan paranın 4 ayda 60 milyar TL’ye ulaştığını kaydeden Güneş, “Halk benzini, elektriği, doğalgazı pahalıya alıyor, ağır vergi ödüyor. İktidar da halktan aldığı vergileri bankada yüksek mevduatı olanlara aktarıyor” dedi.

TÜRKİYE’de enflasyon yani en basit açıklamayla tüketicinin hayat pahalılığı dayanılmaz şekilde artarken ve Türk Lirası dünyada en fazla değer kaybeden para birimi olurken iktidar ve ona yakın medyada “Enflasyonun yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada arttığı” tekrarlanıyor. Bu doğru ama acaba diğer ülkelerle aramızda nasıl bir fark var? ABD’de 2022 Haziran’ında yüzde 9.1 ile 41 yılın en hızlı enflasyon artışı olmuş ve ABD Merkez Bankası FED enflasyonun daha da artmasını önlemek için faizi Temmuz ayında 75 baz puan arttırmış. Euro bölgesinde yıllık enflasyon Ağustos’ta 9.1 ile rekor kırınca Avrupa Merkez Bankası da 8 Eylül Perşembe günü tarihinin en yüksek artışıyla 75 baz puan faiz artışına gitmiş. Hollanda’da yıllık enflasyon yüzde 12 ile son 47 yılın en yüksek enflasyonu olmuş. Bütün ülkeler yüzde 8, 9, 12 olan enflasyonlarla panik içinde faiz arttırarak önlem alıyor ama Türkiye Ağustos’ta yüzde 80.2’ye (onların 10 katı) yükselen enflasyonla hala düşük faiz politikası izliyor, yani enflasyonla mücadele etmiyor. Acaba bu gidişin sonu ne olacak? Ekim, Kasım aylarında neyle karşılaşacağız? Kredi kartları ve ihtiyaç kredileriyle yaşayan vatandaşlar bunu ne kadar sürdürebilecek? Bu soruların hepsini Türkiye’nin en deneyimli ve donanımlı ekonomistlerinden biriyle; Prof. Dr. Sayın Hurşit Güneş’le konuştum.

Hurşit Güneş, lisans eğitimini İngiltere’de University of Kent’te ekonomi ve politika dalında tamamladı. University of Wales’de tezli master yaptıktan sonra doktorasını Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptı, 1990’da doçent, 1996’da profesör oldu. 49’uncu Hükümette Başbakan Yardımcısı Ekonomi Danışmanı olarak görev yaptı. 2010’da CHP’de Genel Başkan Yardımcısı olunca üniversiteden ayrılan Güneş, 2011 yılında CHP’den Kocaeli Milletvekili seçilmiştir. Güneş 2017’den bu yana Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesidir. Çeşitli finans kuruluşlarına danışmanlık yapmış, birçok uluslararası şirketin Türkiye’deki yönetim kurulu başkanlıklarını yürütmüştür.


ŞU ANDA TÜRKİYE’DEKİ RESMİ ENFLASYON, DÜNYANIN EN YÜKSEK ENFLASYON ORANIDIR!”

■ Sayın Güneş, enflasyon Ağustos ayında yüzde 80’i aşarak 24 yılın zirvesini gördü, bunun düşme ihtimali var mı, yoksa böyle “enflasyon yüzde 80, 90, 100” diye 10’ar 10’ar artarak bizi perişan etmeye devam mı edecek?

Şimdi, enflasyonla ilgili önce şu bilgiyi okuyucuya vermeliyiz; şu anda Türkiye’deki gerçek enflasyon oranı dünyanın en yüksek enflasyon oranı, bu en önemli tarafı. Dünyada birçok ülke var, krizlerin en derinine girmiş, ödemeler sorunu yaşayan -Arjantin gibi- fakat Türkiye şimdi hepsini sollamış durumda. Dar gelirlinin hissettiği enflasyon depremi çok daha yüksek, çünkü enflasyon en çok gıda, ulaşım ve kira gibi dar gelirlinin harcamaları içinde çok daha büyük bir ağırlığa sahip olan maddelerde  yüksek seyrediyor, bu da dar gelirlinin aslında yaşadığı enflasyonun açıklanan verilerden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Onun içindir ki dar gelirliler pazarda, sokakta “Bu resmi açıklanan enflasyon nedir ki, bizim enflasyonumuz yüzde 200” diyorlar ve bu büyük ölçüde haklılık taşıyor. Enflasyon artacak. Nereden tahmin ediyorsun derseniz; biz enflasyonu tüketici fiyat endeksiyle (TÜFE) ölçüyoruz ama bir de üretici fiyat endeksi (ÜFE) var maliyetleri gösteren ve oradaki artış yüzde 200’lere yaklaşıyor. Dolayısıyla o maliyetler bir süre sonra tüketici fiyatlarına da yansıyacak ve enflasyon yükselmiş olacak. Dünyadaki ortama baktığımız zaman belki petrol fiyatları düşüyor ama Türkiye için son derece önemli olan doğalgaz fiyatları çok hızla yükseliyor ve kur da yükselmeye devam ediyor, dolayısıyla Türkiye’de enflasyonist ortam bir süre daha devam edecek.

Kaldı ki bir şey daha var; hükümetin enflasyonla mücadelede ciddi bir programı yok. Para politikasında bir disiplin yok, maliye politikasında da bir disiplin yok. Tam aksine her ikisi de enflasyonu daha da azdıracak biçimde sürdürülüyor. Bütçe açığı olağanüstü yüksek rakamlara gelmiş durumda. Bütçe dengesine baktığınız zaman sanki işler çok kötü değilmiş gibi gösteriliyor, gerek Nebati, gerek Erdoğan çıkıp “Bütçemiz iyi gidiyor” diyor ama orada öyle bir KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) rakamı var ki inanılmaz. KİT’ler geçen yıl 6.7 milyar fazla vermişken, bu yıl 400 milyar TL açık vereceği hesaplanıyor. Faiz geçen sene 5.9 milyar TL artıyken bu sene 509 milyar TL faiz ödeyeceğimiz gözüküyor, dolayısıyla kamu kesiminde muazzam bir raydan çıkış olduğunu görüyoruz.

“MALİYE BAKANI EKONOMİDEN ANLAMAYAN BİR KİŞİ, EKONOMİ TAHSİLİ YOK!”

■ İktidarın enflasyonla mücadele etmediğini söylediniz, tablo bu kadar korkunçken neden etmiyorlar? Siz geçmişte Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye ekonomi danışmanlığı yapmışsınız, bu iktidarda bilen tek bir ekonomi uzmanı yok mu?

Birincisi, Maliye Bakanı ekonomiden anlamayan bir kişi, Maliye Bakanı’nın ekonomi tahsili yok. Merkez Bankası Başkanı’nın da ekonomi bilmediğini tahmin ediyorum da zaten bilse bile o Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla hareket ediyor, Merkez Bankası’ndaki uzmanların kendi önüne sunduğu verilerle ekonomistlerin telkinleriyle, yönlendirmeleriyle hareket etmiyor. Bir örnekle söyleyeyim; Polonya ve Kanada bu hafta faizlerini yükseltti, birisi son 19 yılın, diğeri son 24 yılın en yüksek faizlerini uyguluyor ki enflasyonun başını ezeyim diye ama Türkiye’de biliyorsunuz dünyanın, iktisat biliminin tam aksine “faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” deneniyor, böylece de enflasyon aldı başını gidiyor. Ama tabii enflasyonla mücadeleyi sadece Merkez Bankası’nın faizine indirgersek yanlış bir yere gelmiş oluruz, Türkiye’deki enflasyon bütün uygulanan yanlışların sonucudur.

Ekonomi yavaşlayacak herkes sıkıntı çekecek


■ ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası da faiz yükseltti, ABD’de son ay enflasyonda düşüş var.

Amerika’da enflasyonu indirmek için ABD Merkez Bankası’nın izlediği politikanın aynı sertlikte devam etmemesi gerektiği ortaya çıktı. O da şuradan kaynaklanıyor; Amerika’da bir durgunluk olasılığından bahsediliyor, dolayısıyla sürekli parasal sıkılaştırma yapmayacakları anlaşılıyor, bir süre sonra bu parasal sıkılaştırmayı durduracaklarını anlıyoruz. Yani “Enflasyonla ilgili sonuç alıyoruz, daha fazla sıkarsak artık durgunluk başlar” diye düşünülüyor. Türkiye’de risk şurada; 2022 yılının başında enflasyon alıp başını gidince vatandaş özellikle gayrimenkule hücum etti, kira fiyatları arttı, gayrimenkul, araba fiyatları arttı, çünkü kredi çok ucuzdu. Şu anda insanların geliri de kalmadı, ne gayrimenkul, ne araba alamıyorlar. Kişisel görüşüm; yılın son çeyreğinde yani Ekim, Kasım, Aralık aylarında Türkiye’de ekonomide ciddi bir soğuma, yavaşlama, tüketimin azalması, bırakın dayanıklı tüketimi, normal dayanıksız tüketim mallarında bile vatandaşların çok ciddi tasarruf yapmaya çalışacaklarını, gelirlerinin satın almaya yetmeyeceğini düşünüyorum, bu da ekonomiyi yavaşlatacaktır.

ENFLASYON, İŞSİZLİK VE EKONOMİK DURGUNLUK BERABERCE ORTAYA ÇIKACAK, BU EN VAHİMİ!

Bu şu anlama geliyor; Bizde hem enflasyon, hem artan işsizlik ve ekonomik durgunluk yılın sonuna doğru kendini beraberce gösterecek, bu da en vahimi. Hükümet diyordu ki “Hayat pahalılığı var ama ekonomi tıkırında, çalışıyor”, yani “Bakmayın fakirlerin sıkıntı çektiğine, zenginler çok para kazanıyor” demek istiyorlardı, şimdi yılın sonuna doğru herkes sıkıntı çeker hale gelecek.

Müstakbel iktidarı 2 sorun bekliyor


■ Ekonomi tıkırında sözü bir oyalama mıydı?

Öyle bir aldatmaca ki Türkiye’de ücretliler milli gelirin yüzde 37’sine sahipken enflasyonun bu son patlamasıyla maaşla çalışan insanlar milli gelirin yüzde 25’ine sahip hale geldiler. Bu, şu demek; son dönemde izlenen yanlış politikalar sonucunda 37’nin 12’si gitti, 37’nin 12’si demek ise 1/3’i demektir. Düşünebiliyor musunuz ne kadar hızlı düşmüş, yani ücretliler refahlarının üçte birini kaybetmişler. Zaten zor durumdaydılar, zaten yoksuldular, bir de üçte birini bu iktidar ellerinden aldı, bu çok vahim bir durum, çok hızlı bir yoksullaşma anlamına geliyor, ücretliler Türkiye’de çok hızlı bir şekilde yoksullaştılar.

Nasıl oldu da ABD ve Batı Türkiye’nin karşısına geçti?


■ ABD Merkez Bankası FED’in kararları dünyayı ve Türkiye’yi etkiliyor, şimdi yeni faiz kararıyla daha mı kötüye gideceğiz?

Onun çıkması artık bizi çok fazla etkilemeyecek, neden derseniz; zaten Türkiye ekonomisi çok kötü bir durumda. Eskiden FED’in kararından olumlu mu, olumsuz mu etkileniriz diye düşünüyorduk,  o zaman Türkiye’deki ekonomide bir kırılganlık vardı, şimdi her şey paramparça olduğu için artık FED’in kararından çok fazla etkilenmeyeceğimizi düşünüyorum. Yani FED dese ki “Ben faizi artık artırmıyorum, tam aksine indiriyorum, dünyaya para basacağım” dese Türkiye’ye zaten para gelmeyecek, çünkü Türkiye’de ekonomik denge, ekonomik durum zaten çok kötü. Siyasal durum kötü, hukukun adaletin durumu ortada, Türkiye’nin izlediği dış politika karman çorman, burada yabancının ilgisini çekecek bir ekonomik gelişme gözlenemez.

HALK BU İKTİDARA GÜVENMİYOR, GÜVEN OLMAYINCA YATIRIMLAR GELİŞMEZ!

■ Hazine Bakanı Nebati 25 Aralık 2021’de “Fiyatlar hızla aşağı inecek” demiş, inmedi, 22 Mart 2022’de “TL şu anda en zayıf durumunda, bundan aşağı düşmez, rahat olun” dedi, bu da tutmadı dolar fırladı. Hiçbir söylediği tutmuyor, buna rağmen neden Nebati orada tutuluyor bu durumda? Daha iyi bilen biri bakan olsa durum biraz düzelmez miydi?

Artık düzelmez, çünkü Türkiye’nin en iyi ekonomistini şu anda maliye bakanı yapsanız artık toplum bu iktidara güvenmiyor, güven olmadığında da beklentiler iyi yönlü olmaz ve iyi yönlü olmadığı zaman da yatırımlar gelişmez. Ve herkes karamsarlık içinde olur, herkes döviz alır, döviz kuru yukarı doğru gider, kaldı ki zaten Türkiye muazzam bir dış açık veriyor, döviz kurunu durduracak bir mekanizma yok. Bazı meslektaşlarım hata yaptı, bu Kur Korumalı Mevduatı başından itibaren eleştirmedi, ben ilk gününden beri çok sert bir şekilde eleştiriyorum; Türkiye’nin ekonomisinin temeline konmuş bir büyük patlayıcıdır o!

Sonbahardan sonra pahalılık artacak


■ Ben bu soruyu hep sordum, yine soracaktım, dolar iyice fırlamışken Kur Korumalı Mevduat diye neden hala döviz yatıranlara kur farkı Hazine’den, milletin cebinden ödeniyor, “Alın paralarınızı artık ödeyemeyeceğiz” demiyorlar?

Demiyorlar ve TL mevduatı olup da Kur Korumalı Mevduat sistemine girenlere bir kur garantisi vererek devamlı yoksulun cebinden paraları alıp bu mevduat sahiplerine aktarıyorlar. Bu gelir dağılımını bozuyor, bütçe dengelerini bozuyor, bakın 4 ayda 60 milyar TL’ye ulaşmış. Bunu vergilerle ödüyor, yani vatandaş gidip benzini pahalıya alıyor, elektriği, doğalgazı pahalıya alıyor, paraları veriyor, onlar da vatandaştan aldıkları paraları bankada yüksek mevduatı olan bu insanlara aktarıyorlar. Büyük bir adaletsizlik var ve bir taraftan da bütçe dengelerini bozuyor. Kaldı ki döviz kuru da durmuyor, yükselmeye devam ediyor.

Türkiye’nin en iyi iki ekonomistini Maliye Bakanlığı’nın ve Merkez Bankası’nın başına getirseniz artık bu yönetim tarzı varken ekonomi düzelmez, bunun altını çizmiş olayım. Çünkü Merkez Bankası’nın başına gelecek kişiye Cumhurbaşkanı “doğru şeyleri uygulama imkanını” bırakacak mı, bırakmayacak, Maliye Bakanı’na bırakacak mı, ona da bırakmayacak, o zaman ne kadar ekonomi bilirseniz bilin yukardaki kişi size imkan vermeyeceği için doğruları yapamayacaksınız. Bir de sizin itibarınız gidecek. Onun için burada mesele bu iktidarın, bu hükümetin değişmesidir. Beklentileri değiştirecek bir paradigma değişikliği gerekiyor Türkiye’de, bu paradigma değişikliği ancak bir seçim sonrası olabilir.

Anketler iktidarın gittiğine işaret ederse bir miktar yatırım gelir


■ Şimdi seçime 9 ay kaldı, ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası enflasyona karşı faiz artırımına gidiyor ama Türkiye hala inatla gitmiyor, yoksuldan alıp zengine veriyor, peki bu şekilde seçimi kaybedeceğini görmüyor mu, bu özgüvenin sebebi nedir acaba?

Bunu benim anlamam mümkün değil, ben bir iktisatçıyım, benim bildiğim iktisada göre bunun bir mantığı yok. Siyasette de bulundum, ciddi bir siyasetçinin –aklı başındaysa- aldığı karar sonucunda neticenin kötü çıkması üzerine yapacağı şey “Bu yaptığımız iyi sonuç vermedi, acaba ne yapmalıyız” diye uzmanlara sormaktır. Bunu yapmıyorsa o zaman başka bir psikolojik durumla karşı karşıyayız demektir. Burada bir saplantı var ve anlaşılan bu saplantıyı ancak bir seçim çözecek.

■ Bu durumda, eğer varsa parasını döviz olarak tutanlar da, TL. olarak tutanlar da zarar edecek deniyor, sizin görüşünüz nedir?

Enflasyon çok yüksek olduğu ve döviz kuru üzerinde de bir baskılama yapmaya çalıştıkları için döviz tutanlar da enflasyon kadar getiri alamayabiliyorlar. Kimi aylarda –örneğin yaz aylarında- öyle oluyor ama Türk Lirası’nda olup da Kur Korumalı Mevduata girmeyenler için; diyelim ki Hazine bonosu aldılar veya TL bazında bir yatırım fonuna girdiler, bunda enflasyonun çok altında kalacaklardır, buna kuşku yok. İkisi arasında bir tercih yapmak gerekirse, ben açıkçası bu hükümet iktidarda olduğu müddetçe dövizde durun diyeceğim, döviz kurunu frenleyici, enflasyonu aşağı doğru indirici herhangi bir politika izlenmiyor. İzlenmediği için dövizde durulması kaçınılmaz görünüyor, vatandaş da öyle yapıyor zaten.

Peki bu ne kadar sürer, bununla ilgili de önemli bir ihtiyatı işaret etmem gerekiyor; Eğer seçimlerden kısa bir süre önce bu hükümetin gideceği görülürse Türkiye’ye bir ölçüde “kısa vadeli sermaye girişleri, portföy hareketleri ” olacaktır, doğrudan yatırım, büyük ve uzun vadeli sermaye henüz girmez ama bir umut doğacağı için kısa vadeli bir giriş olacaktır, o dönemde TL değerlenecektir diye düşünüyorum ama bu ne ölçüde olur, seçimlerden ne kadar önce olur, bunları şimdiden kestirmem mümkün değil. Anketler kesinlikle mevcut iktidarın gittiğini gösterdiğinde Türkiye bir miktar yatırım çekecektir diye düşünüyorum.

“AKKUYU’DA RUSLARIN SAHİP OLDUĞU NÜKLEEER SANTRALİN ELEKTRİK FİYATINDA AYARLAMA YAPARAK FON ELDE ETMEK TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ İÇİN ÇOK TEHLİKELİDİR”

■ Dolar arttıkça bu Kur Korumalı Mevduat’ın Hazine’ye yükü artacağına göre kışın tüm ürünlere getirilecek vergiler, zamlar, hayat pahalılığı da artacak mı?

Tabii, hayat pahalılığı artacak, doğalgaz artacak, unutmayalım ki yazın getirdiği; sebze fiyatlarının düşmesi ve turizm gelirlerinin getirdiği bir rahatlık vardı, onlar geçecek, döviz kuru üzerindeki –turizmle biraz gevşeyen- direnç daha da artacak. Ruslarla bazı anlaşmalar yaparak rezervleri güçlendiriyorlar, Rusların sahip olduğu Akkuyu’daki nükleer santralin elektrik satın alma fiyatında ayarlama yaparak Rusya’dan bir fon elde ettikleri ve bunu Merkez Bankası’na yatırdıkları anlaşılıyor. Tabii bu çok tehlikeli, çok zararlı, Türkiye’nin istiklalini teminat altına aldıran gelişmeler ama ne yazık ki yapıyorlar ve bununla döviz kuru bir miktar kontrol altına alınmış gibi görünüyor, sonbahardan sonra bu daha da zor hale gelecektir diye düşünüyorum.

Türkiye’nin tarım sorunu hala devam ediyor. Bamya pazarda 30 lira veya 50 liraya satılıyor, bu çok pahalı, insanlar bamya yemesin mi? Türkiye’de tarımın daha ucuz olması için hem tarımda, hem de ulaştırma fiyatlarında birçok ciddi reform gerekiyor. İkincisi, seçimlerden sonra müstakbel iktidarı bekleyen çok önemli 2 sorun var, Türkiye’de birçok şey hızla düzelecektir ama çok da hızlı düzelmeyecektir, çünkü hasar çok büyük. Bunlardan biri; Türkiye’de ayyuka çıkmış bir kamu borcu, ikincisi de yine ayyuka çıkmış dış borç. Bu borç sorunuyla karşı karşıya kalınacak, bu borçlar nasıl kontrol altına alınacak? Yani, İMF’ye gidilmemeli tamam ama ne yapılacak? Yeni gelen hükümet dar gelirlilere yardım etmek isteyecek ama öte tarafta muazzam bir borç bırakılmış, yeni gelen hükümetin eli daraltılmış. Bu önemli bir sorun, bunu aşmada bir sıkıntı olacak.

ADALET VE DIŞ İLİKİLER OLMADAN EKONOMİYİ DÜZELTECEĞİM DERSENİZ, LATİN AMERİKA ÜLKELERİNDE DENENDİ; OLMUYOR!

İki noktanın altını çizmek istiyorum, iktisatçılara “Nasıl bir ekonomi politikasıyla ülkenin ekonomisi düzelebilir” diye soruyorlar, doğru bir maliye politikası, doğru bir para politikası gerekiyor ama 2 tane daha önemli şey gerekiyor; ülkede hukuk sisteminin, adalet sisteminin doğru dürüst yerine oturtulması, yargının bağımsızlaştırılması, bu söyleniyor. Türkiye’nin çektiği yatırım artık yurt dışına kaçan yatırımın altına düştü. Yani daha fazla yatırım Türkiye’den dışarı gidiyor, aldığımızdan daha fazlasını kaçırıyoruz, bu çok kötü. Gelişmekte olan bir ülke açısından ne kadar kötü bir durumda olduğumuzun çok açık bir göstergesi, oraya geldik. Bunu düzeltmek için dış politika değişikliği yapmak gerekiyor. Kurulduğu günden itibaren yedi düvele karşı bağımsızlık savaşı vermiş Atatürk, Batı’ya karşı bağımsızlık savaşı vermiş Atatürk Cumhuriyeti kurar kurmaz Batı’yla ilişkilerimizin düzeltilmesi, geliştirilmesi ve Batı İttifakı içinde yer almamız için çaba göstermiştir.

BU İKTİDAR TÜRKİYE’Yİ ALDI, BİR ORTADOĞU BATAKLIĞINA SOKTU!

Bu Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri Batı’nın özgürlükçü, demokratik ittifakı içinde yer almamız gerektiğidir, oysa bu iktidar Türkiye’yi aldı, bir Ortadoğu bataklığının içine soktu. Şimdi, bir ülkeye yanaşıyor, Batı’yla ilişkileri toparlayayım diyor, Avrupa’yla ilişkileri çok kötü vaziyette, komşularıyla huzurlu bir ilişkisi yok. Türkiye’nin dış politikasının toparlanması ve yeniden Batı İttifakının içinde güçlü bir müttefik olarak, menfaatlerimizi koruyarak, onlara daha güçlü bir şekilde anlatarak yer almamız gerekiyor. Türkiye’nin itibarı yükseldiği takdirde Batı’yla ilişkileri düzelecek, Batı da Türkiye’nin hassasiyetlerine daha fazla önem verecektir. Şimdi biz hassasiyetlerimizi anlatamıyoruz, çünkü ilişkilerimiz kötü, bu toparlanmadan ekonominin de toparlanması mümkün değildir diye düşünüyorum. Ekonomi politikasının değişmesi, adaletin-hukukun geri gelmesi ve dış ilişkilerin düzelmesi olmadan ekonomide düzelme olmaz. “Sadece ekonomiyi düzelteceğim, diğer ikisini bırakacağım” derseniz bunlar Latin Amerika ülkelerinde denendi, hiç olumlu sonuçlar vermiyor.

■ Dış ilişkileri düzeltmek derken zaten Yunanistan nedeniyle AB ile, ABD ile ilişkiler daha da bozulacak gibi görünüyor, hepsi adalar konusunda Yunanistan’ın tarafını tuttuklarını açıklıyor. Bu durumda Türkiye ne yapacak belli değil.

Nasıl oldu da Amerika ve Batı bu kadar Türkiye’nin karşısına geçti? Nasıl oldu bu? Bu hükümet otursun ve düşünsün. Sen şimdi herkese dayılanırsan gücün yetmez, senin Suriye’de ne işin vardı? Suriye ve Yunanistan’a devamlı mesaj gönderiyorsun, onu yapamayacağını düşünüp seni eziyorlar. Şunun altını çizmemiz lazım; Türkiye’nin “Suriye’nin içişlerine girmesi için” hangi ülke telkinde bulundu, ABD. Niye kaldın, 1 Mart tezkeresi reddedilmeseydi ABD seni Irak’ın da içişlerine sokacaktı ve orada da çok kötü bir yara alacaktık.

Cumhuriyet Halk Partisi ve aklıselim Ak Partililerle birlikte o tezkere reddedildi ve çok iyi oldu. Suriye’ye de girmememiz gerekirdi ama orada CHP’nin elinde engelleyebileceği imkan yoktu, girdi ve Türkiye’nin istikrarı bozuldu, bakınız Türkiye’de çok ciddi bir göçmen sorunu var, dünyanın en büyük göçmen sorununu Türkiye yaşıyor. İkincisi, Suriye’de PKK terör örgütü kendi egemenliğinde olan bir devletin kurulması için ABD’nin çok ciddi desteğini alıyor. ABD, bir NATO müttefiki olan Türkiye’yi nasıl göz ardı ediyor, nasıl bu hale geldik biz Amerika’yla? Yanlış politikalar izlediğimiz için geldik. Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmasaydık, bu tehlikeyle karşı karşıya kalmayacaktık. Bütün bunlar toparlanmadan, Türkiye doğru politikalara gelmeden Türkiye’nin iç istikrarı olmayacaktır, iç istikrarı olmayınca da elbette siyasi istikrarı olmayan bir ülkede ekonomik istikrar da olmaz.

İSMET PAŞA ZAMANINDA ABD’YE DİRENDİ AMA O DÖNEMDE TÜRKİYE “ABD VE NATO İÇİN” ÖNEMSİZ BİR ÜLKE OLARAK GÖRÜLMEDİ

Altını çizmeye çalıştığım şey; sadece hukukun üstünlüğünü sağlayarak, adaleti bağımsızlaştırarak ve doğru ekonomik politikaları izleyerek belki bir sonuç alırız ama mutlaka Türkiye’nin daha hızlı büyümesi, sanayileşmesi, çağdaşlaşması ve ilerlemesi için dış politikasının hızla rasyonelleşmesi ve Batı İttifakı’nın kıymetli bir unsuru haline gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye, değerlidir ve değerli görünmelidir, Türkiye göz ardı edilemez, Türkiye’yi şimdi göz ardı ediyorlar. Türkiye Batı için Yunanistan’dan daha değerli bir ülkedir ama hep dayılanmakla olmaz, oturup bunları toparlamak lazım. Akıllı davranırsanız onlar da size büyük kıymet atfedeceklerdir. Zamanında İsmet Paşa Amerika’nın bazı dediklerine direndi ama hiçbir zaman Türkiye o dönemde Amerika ve NATO için kıymetsiz, önemsiz bir ülke olarak görülmedi.

AVM’lerde alışverişi Ortadoğulular yapıyor


■ Halk kredi alarak veya kredi kartlarıyla yaşıyor, 36.3 milyon kişi ihtiyaç kredisi almış, ortalama borç miktarı 35 bin lira, bu halk nereye kadar kredi alarak yaşayacak?

Bence bir süre sonra almayacaklar, çünkü ödeme sorunları olacak, ben ciddi bir tüketim daralması bekliyorum. Bazı AVM’lerde satıcılara “Alışveriş yapanların yüzde kaçı Türk” diye soruyorum, “Yüzde 80’i Ortadoğulu” diyorlar. AVM’ler kalabalık ama alışveriş yapanlar Araplar, Türkler alışveriş yapamıyor. AVM’lere geliyorlar, belki bazı fast food yerlerde haftada bir yemek yiyorlar, dolaşıp çıkıyorlar. Büyük pahalılık var, Türkler artık alışveriş yapamaz hale geldiler.

Tüketimler hep erteleniyor, yılın ilk 6-8 ayında kredi kartıyla, borçlanarak “Fiyatı daha da artacak, şimdi arabayı alayım” veya “100 bine alayım, 400 bine satarım” diye araba alan, krediyle ev alanlar artık bunları alamıyor, çünkü fiyatlar uçtu, bankalar da kredileri daralttılar, dikkat ederseniz gayrimenkul piyasasında durgunluk başladı. Sonuçta bu da olacak tabii, durgunluk da yaşayacağız. Stagflasyon; hem enflasyon, hem durgunluk, bu çok kötü bir şey tabii ve bence yıl sonuna doğru biz bunu yaşayacağız.