Danışmanların istifa etmesinin tabanda olayların doğru olduğuna dair inancı artırdığını söyleyen Çömez, “Saraya kadar çöreklenmiş yapıların yolsuzluğa batarak lüks hayat sürüyor olmaları aldatılmışlık duygusu uyandırdı” dedi.


AKP eski Milletvekili Turhan Çömez, Peker’in iddiaları ve saray istifalarını SÖZCÜ’ye değerlendirdi:


Sedat Peker’in devlet kurumları içindeki yolsuzluk ve rüşvet olaylarını açığa çıkaran, Sermaye Piyasası Kurulu eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun, kardeşi AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu’nun karıştığı iddia edilen dev yolsuzlukları anlatan son açıklamaları toplumda daha öncekilerden de büyük bir tepki yarattı ve bunlarla ilgili olarak muhalefet partileri; CHP, İyi Parti, Deva, HDP, Zafer, Memleket ve TİP tarafından suç duyurusu yapıldı. “Yozlaşma beka sorunu haline geldi, bu rüşvet çarkının üstüne gitmek zorundayız” diyen CHP ve bazı partiler tarafından TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi verildi. Tek bir twit veya bir cümle için gözaltı, tutuklama kararı veren savcıların soruşturma başlatmaması, AKP’nin bu iddialara karşı tamamen sessiz kalması da muhalefet partilerinin ve medyanın gündemindeydi. Bu karmakarışık olayların perde arkasını AKP içinde bulunmuş siyasetçilerin bizlerden daha iyi görebileceğini düşünerek AKP eski Milletvekili Op. Dr. Sayın Turhan Çömez’le konuştum.

■ Sayın Çömez, Sedat Peker’in son açıklamaları ülke çapında daha öncekilerden de büyük bir tepkiye sebep oldu. Peker’in bugüne kadar yaptığı açıklamalar; İçişleri Bakanı Soylu hakkındakiler dahil olmak üzere bu kadar büyük bir tepkiye sebep olmamıştı ve bugüne kadar da diğer açıklamalarıyla ilgili bir işlem yapıldığını görmedik. Türkiye dinledi dinledi, sonra çoğu unutuldu. Neden bu defa daha öncekilerden farklı oldu?

Sedat Peker ilk açıklamalarını yapmaya başladığında, hem toplum kesimleri, hem gazeteler, hem de siyaset kurumu bu işin daha çok büyüyebileceğine kanaat getirmemişti ve ilk zamanlar olayın biraz magazinsel boyutu ön plandaydı. Fakat geçen zaman içerisinde olaylar gittikçe yoğunlaştı, bilgiler, belgeler çoğaldı ve hedef Erdoğan’ın etrafı olmaya başladı. En son olayda da direkt Erdoğan’ın birlikte çalıştığı danışman kadroların işin içine girdiği bir süreçten bahsediliyor, milletvekilleri, bürokratlar, danışmanlar var. Bunlarla ilgili Peker’in ortaya koyduğu bilgi ve belgelerin gerçek olduğu ortaya çıktı, herkes buna inanmaya başladı, bildiğiniz gibi istifalar da başladı. Bu bakımdan artık hem toplumda inandırıcılığı arttı, hem de özellikle siyaset kurumu, muhalefet bu işin daha da büyüyeceğine kanaat getirdi ve kayıtsız kalamadı. Sanıyorum Peker’in “Seçimden önce son iki ayda da yapacağım açıklamalar var” demesi beklentileri yükseltti. Muhalefet o dönemde de elinin boşa çıkmaması için şimdiden sürece kendince müdahil oldu. Benim okumam bu yönde.

Peker'i şu anda bulunduğu konumla değerlendirmemek lazım!


■ Marka Yatırım Holding patronu Mine Tozlu Sineren’in; SPK Eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu hakkındaki rüşvet iddiası var. Fakat Mine Sineren “Sedat Peker’le sadece tanışıklığımız var. Bana daha önce yaşadığımız sıkıntılardan dolayı geçmiş olsun mesajı iletti” demiş. Bazı çelişkiler dikkat çekiyor. Örneğin; Sedat Peker sadece tanışıklığı olan bir iş insanına neden “geçmiş olsun” desin, herkese yapar mı? Bu açıklamalar size de tuhaf gelmiyor mu?

Tabii bunların hepsi soru işareti fakat bu konunun birkaç boyutu var, hatırlayalım; Sedat Peker yurtdışına gitmeden önce değil sarayda ağırlanmış, Erdoğan’la el sıkışmış, onunla fotoğraf vermiş bir isim. Dolayısıyla Sedat Peker’i sadece şu anda bulunduğu konum itibarıyla değerlendirmemek lazım. Öte yandan artık devlet kurumlarına olan güven büyük ölçüde sarsılmış durumda, hepimizin gözlerinin önüne serilen bu ifşaatla biz de gördük ki; Ankara’nın lüks plazalarında danışmanlık büroları adı altında rüşvet ofisleri kurulmuş ve bunların saray içerisindeki kimi çevrelerle çok güçlü, kirli ve girift ilişkileri var. Ve artık insanların Ankara’da işlerin yürümesi konusunda devlete olan ve devlet kurumlarına olan güveni büyük ölçüde sarsılmış ve örselenmiş. O sebeple sıra dışı yöntemlerin dışına çıkan bağlantılar artık Ankara’da yaygın hale gelmiş. Ben bunu böyle değerlendiriyorum.

İstifa talimatını Erdoğan vermiştir


■ Peki, bugüne kadar olan olaylarda, bu kadar 17-25 Aralık’lar geçti ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi en büyük soygunları yapanlar ödüllendirildi, önemli görevlere getirildi. Kısacası bu kadar yolsuzluk açıklaması yapılmasına rağmen bugüne kadar herkes korundu. Gerçi bu işin içinde çok önemli devlet kurumları ve isimler var ama neden şimdi istifa ediliyor?

Bu çok önemli bir soru, yüzde yüz katılıyorum. Birincisi 17-25 Aralık’taki süreci Erdoğan çok profesyonelce yönetti. O dönemde elindeki medya gücüyle karşısına bir hedef koydu ve sürecin Erdoğan ve AKP iktidarına karşı bir darbe girişimi olduğuna toplumu inandırdı. Toplum da; en azından muhafazakâr taban ve AKP’ye oy verenler de Erdoğan’ın bu söylemlerine inandılar ve sürecin bir montaj olduğunu ve bunun profesyonelce yurtdışından yönetildiğini, arkasında FETÖ’nün olduğunu düşündüler ve buna ikna oldular. Erdoğan da bundan bir mağduriyet üretebildi. Fakat bu seferki olay böyle değil, çünkü işin içerisinde çok gerçek fotoğraflar, belgeler var, kişiler çok gerçek. Sadece konuşmanın ötesinde bilgiler, belgeler var, videolar ortaya çıkıyor, kişilerin kendi arasındaki kirli ilişkiler ortaya çıkıyor, istifalar var, yurtdışına kaçmaya çalışan insanlar var, bu arada yakalanan ve hapse atılan insanlar var. Aile içerisindeki kavgalardan ortaya dökülmüş ifşaatlar ve itiraflar var. Tüm bunlara baktığımızda 17-15’ten farklı bir süreç yaşıyoruz, zaten ben bugün ortaya çıkan istifaların da arkasında Erdoğan olduğunu düşünüyorum. O bu süreci mutlaka analiz ettirmiştir, hızlı anket çalışmaları yaptırmıştır, bunun aleyhine döndüğünü görmüştür, okumuştur ve bu sebeple muhataplarına istifa talimatı vermiştir. Süreci artık yönetemeyeceğinin farkına varmıştır, ilişkilerin kirliliği ve giriftliği toplum nezdinde başka bir anlam ifade etmeye başladı ve artık inandırıcı oldu.

Sedat Peker’in elinde ne olduğunu kestiremiyor


■ Erdoğan “Benden habersiz kuş uçamaz” diyordu ama görüyoruz ki çok kuşlar uçmuş. En yakınındaki insanların; danışmanların, birçok bürokratların önce FETÖ’cü olduğu anlaşıldı, yolsuzluklara bakanlar, çocukları karıştı. Şimdi bu istifaların Erdoğan tarafından yapıldığını söylüyorsunuz. Kendisi neden hiç konuşmuyor, reddetmiyor ve bu konuda bir şey söylemiyor?

Birkaç sebeple; birincisi konuyu küçültmek ve örtmek istiyor çünkü konuşması halinde konunun daha da büyüyeceği kaygısı var. Öte yandan karşı tarafın elinde neler olduğunu, hangi bilgilerin Türkiye’den Peker’e ulaştığını ve ulaştırılacağını henüz kestiremiyor. O bakımdan olayı biraz daha etkisiz ve önemsiz hale getirmek için sessiz birkaç istifayla ve üzerinde hiç konuşmayarak kapatmaya çalışıyor. Ama gündem giderek hararetleniyor, tartışmalar artıyor, ortaya konan bilgi, belge, itiraflar ve ifşaatlar olayın aslında çok vahim olduğunu gözler önüne seriyor. Erdoğan’ın bu sefer bu süreci yönetme kapasitesi bana göre yok. Bundan önce yapmış olduğu çıkışlarla, manipülasyonlarla ve medya marifetiyle toplumu büyük ölçüde kendine inandırmıştı, en azından taraftarlarını inandırmıştı. Ama bu kez AKP tabanında bile büyük bir hayal kırıklığı var, kırgınlık var, öfke ve aldatılmışlık duygusu var. Özellikle ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir dönemde Ankara’daki çevrelerin, saraya kadar çöreklenmiş kimi yapıların inanılmaz rakamlardan bahsediyor olması, şatafatlı ve lüks bir hayat sürüyor olmaları tabanda çok büyük öfke uyandırdı. Bunun altını çizmek istiyorum.

Erdoğan, kendisine biat edenleri transfer etti!


■ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından başlayarak, milletvekilleri, bürokratlar, SPK Başkanlığı gibi çok önemli bir görevde bulunanlar da dahil bütün çevresi bir yolsuzluk ve FETÖ çemberiyle çevrilmiş ve ortada Cumhurbaşkanı oturuyor. Bu çok tuhaf değil mi?

Aslında tuhaf değil, kurulan denklem içerisinde hepsinin bir anlamı var ve siyasal bir karşılığı var. Maalesef AKP döneminde sırtında bagajı olmayan cesur, yürekli, demokrat, aydın ve yurtsever kişiler ilk dönemde vardı, hepsi tasfiye edildiler. Benim gibi ileriye gidenler, daha cesaretle olayların üzerine gidenler de bedel ödemek zorunda kaldı. Fakat daha sonra Erdoğan bu süreçten ders çıkardı ve tamamen kendisine biat eden, kendisiyle beraber hareket eden, şartlar ne olursa olsun yanında olan insanlarla yol yürümeye başladı. Öte yandan başka partilerden ve AKP dışındaki siyasal yapılardan da bazı isimleri transfer etti; Korkmaz Karaca bunlardan biridir, bir zamanlar Baykal’ın en yakınındaydı. Öte yandan eski bir ANAP’lı bakanın kardeşini danışman olarak saraya aldı. Bu tür başka yapılardan gelenlerin sadakati daha güçlü oluyor ve bunların eğer paraya zaafları veya makam tutkuları varsa sevk ve idaresi daha kolay, bunlardan bir bağımlılık oluşturmak daha kolaydı Erdoğan için. Maalesef etrafında kendisine doğruyu söyleyecek, samimi, iyi niyetli, bilgi ve vizyon sahibi, sadece ve sadece memleket millet menfaatini gözeten insanlar değil; sadece Erdoğan’a biat edenler, onun istediklerini itirazsız yapanlar ve bu arada da rantlarla yolsuzluğa karışan insanlar kaldı.

[caption id="attachment_7342047" align="alignnone" width="1200"] Sedat Peker[/caption]

Bu istifalar sarayın içini temizlemiyor


■ “Bir süredir iktidarın Peker’le uzlaşı arayışı içinde olduğunu düşünüyorum” diyorsunuz. Peker “Ata evime el koydunuz, şerefiniz varsa yıkın onu” diyor. Madem ki önceden Erdoğan ile Peker’in arası o kadar iyiydi; Erdoğan isteseydi şimdiye kadar bütün bu açıklamalar yapılırken Peker’in “ata evi” dediği evini ona geri verip kendisiyle uzlaşamaz mıydı? Bunu neden yapmıyor veya yapamıyor?

Erdoğan’ın Sedat Peker’le anlaşmak için bütün yolları denediğine ve deneyeceğine inanıyorum ama Erdoğan’ın süreci yönetme kabiliyeti artık ortadan kalktı ve Peker de sadece evini geri almakla bu yoldan vazgeçecek gibi görünmüyor, tutumu son derece sert ve kararlı.  Belli ki seçim atmosferine girildiğinde daha ağır ifşaatla Türkiye’nin gündemini belirleyecek. Özellikle hedef seçtiği isimler var; mesela Süleyman Soylu, Mehmet Ağar ve AKP milletvekili olan oğlu. Peker ailesinden özür dilenmesini istiyor. Bunlar tabi bu aşamada devletin yapabileceği şeyler değil. O sebeple kamplar ve saflar iyice netleşti. Ben bu saatten sonra Erdoğan’ın süreci yönetebileceğini zannetmiyorum, Peker’in de geri adım atabileceğini zannetmiyorum. Öte yandan son yolsuzluk skandalındaki isimleri Erdoğan istifa ettirdi ve bu söz konusu isimler artık sarayda yok, tabii bunun inandırıcılığı da yok. Bu tür istifa süreçleri Erdoğan’ın zannettiği gibi sarayı temizlemiyor. Bilakis tabanda daha da güçlü bir şekilde olayların doğru olduğuna dair inancı arttırıyor. Eğer AKP ya da Erdoğan, AKP’nin ilk iktidar olduğu dönemde bu tür operasyonları yapsaydı, adı yolsuzluğa karışanları tasfiye etseydi ve yolsuzlukların üzerine söz verdiği gibi kararlı bir şekilde gitseydi, bugünkü davranışı toplumda anlam bulurdu ama bugün bu istifaların AKP’nin lehine değil, aleyhine olacağına eminim.

Saraya kadar girmiş yolsuzluklarda millet onu sorumlu görecektir


■ 17-25 Aralık’ı bir yana bırakacak olursak, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan’ın danışmanlarının ve yakın çevresindeki birçok kişinin FETÖ’cü olduğunun ortaya çıkmasının ona bir etkisi olmadı. Bugün de hepsi yolsuzluk yapmış olsa, rüşvet almış olsa Erdoğan’a ne etkisi olacak? 

Kendisine çok etkisi olacak. Erdoğan’ın defalarca söylediği bir söz var, “Dicle’nin kenarında bir kuzuyu kurt kapsa ondan ben sorumluyum” diyor ve Erdoğan ülkenin tek hakimi olarak toplumun karşısına çıkıyor, Türkiye bugün bir tek adam rejimiyle yönetiliyor ve Erdoğan her şeyin kontrolünü kendi elinde tutuyor. Bugün herhangi bir bakanın “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimat ve emriyle” demeden bir konuşmaya başladığına ne yazık ki şahit olamıyoruz, her şeyin kontrolü Erdoğan’da, toplum da bunun farkında. Geçtiğimiz aylarda milletin karşısına çıktı ve “Ekonominin sorumlusu benim ben” dedi. Birçok konuda aynı şeyi söylüyor, dolayısıyla sarayın içine kadar girmiş bu kadar rezil bir atmosferde millet “Erdoğan iyi ama çevresi kötü” demeyecektir eskisi gibi ve direkt dahli olmasa da, bilgisinin olmaması halinde bile sorumluyu Erdoğan olarak tayin edecektir.

■ Rüşvet ağı iddialarında adı geçen Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi Korkmaz Karaca “Görev sürem boyunca Hazine’den tek kuruş maaş, araç, yakıt almadım, şimdi Mine Tozlu Sineren yüzünden linç ediliyorum” diyerek istifa etmiş. Ne demek istiyor?

Bunların hiçbir karşılığı yok, o zaman Sezgin Baran Korkmaz’dan aldığı Audi’nin hesabını versin. Bu daha da vahim bir şey, devlet görevi yapan birine devlet mütevazı da olsa bir imkan tanır, devlete ve millete hizmet eden insanlar bu imkanlarla yetinirler. Bunun şerefi, namusu, onuru kendileri için yeter. Ne demek “devlet görevinde bulundum, devletten hiçbir şey almadım”, o zaman Sezgin Baran Korkmaz’dan aldığın Audi’nin hesabını nasıl vereceksin? Ortaya saçılmış bu rezaletin içerisinde “falancaya giderseniz o sizden daha fazla ister” sözlerinin dolaştığı rüşvet borsaları oluşmuş sarayın içerisinde. “Ben devletten bir şey almadım” diyerek kendini ne kadar temizleyeceksin?


Taşkesenlioğlu, Atilla’yı ABD’ye kasıtlı mı gönderdi?


■ Bu Hakan Atilla olayından bahsetmiştiniz, ABD’de tutuklanması ve serbest bırakılmasıyla ilgili olarak. “AKP çevreleri Hakan Atilla’nın ABD’ye gönderilmesini de, eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun planladığını söylüyor” demiştiniz. Bunun anlamı nedir? Bu olay nasıl olmuş?

Ali Fuat Taşkesenlioğlu Bank Asya’da 16 yıl yöneticilik yapmış, Halk Bank’a geçerken yanına Bank Asya’da kendisi ile birlikte çalışmış 6 kişiyi daha transfer etmiş, yani Bank Asya ekibini oraya taşımış ve sonra SPK Başkanı olmuş. Halk Bankası’nda genel müdür olduğu dönemde, Hakan Atilla genel müdür yardımcısıydı, o dönemde Reza Zarrab Amerika’daydı ve Halk Bankası davası büyük bir tehdit olarak Türkiye’nin karşısında duruyordu. Tam böyle bir dönemde anlamsız bir şekilde, hepimizin şaşırdığı bir biçimde Hakan Atilla Amerika’ya gitti. takdir edersiniz ki bir genel müdür muavini, genel müdürün talimat ve bilgisi dışında böyle önemli bir ziyareti gerçekleştiremez. Niye gittiğini, hangi amaçla gittiğini bilmiyoruz. Taşkesenlioğlu’nun bilgisi olduğu kesin, o zaman şu soru akla geliyor; acaba Taşkesenlioğlu onu özellikle gönderdi ve Amerika’da aynen Reza Zarrab gibi bazı bilgilerin Amerika’nın eline geçmesine yardımcı oldu ve burada asıl hedef Erdoğan mıydı, FETÖ’nün kripto elemanları hala Erdoğan’ın etrafında mı, bu sorular büyük ölçüde soruluyor AKP’li yöneticiler tarafından.

Burada bilinmesi gereken asıl mesele şu; Hakan Atilla ABD’ye girişte değil, dönüşte tutuklandı, yani Atilla aslında ABD’nin radarında değildi, oraya gittikten sonra arkasından ihbar edildi ve tutuklatıldı, bunu kim yaptı. Hedef Atilla mıydı, yoksa Erdoğan mı? Bütün bunlara rağmen bu kişiye hiçbir şey olmaması ve devamlı yükselmesi enteresan değil mi?

"Ben artık bu kadarına dayanamayacağım" diyen herkes tasfiye oldu


■ Peki, bu AKP’li yöneticiler ve AKP içindeki tüm siyasetçiler Türkiye ekonomisi tarihindeki en kötü durumdayken, enflasyon rekorlar kırarken bu kadar trilyonluk yolsuzlukların ortaya saçılması, milletvekili ve en tepe noktalardaki bürokratların dev yolsuzluklarının ortaya çıkması durumunda sadece soru mu soruyorlar, “Ben artık bu kadarına dayanamayacağım” diyen kimse yok mu? Bakın yatırımcı Mine Tozlu Sineren “Amacım Cumhurbaşkanı’na ulaşmaktı, beni Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’na, rüşvete yönlendirdiler” diyor.

Ben artık bu kadarına dayanamayacağım diyen herkes tasfiye oldu. Bugün sadece Erdoğan’a biat eden, her şeyin güzel olduğuna inanan, yanlış şeyler görse bile ona gözlerini kapatan bir ekip oluşturdu etrafında.

■ 17-25 Aralık olaylarında da “gözümüzle görsek inanmayız” dediler ya, onun gibi demek ki.

Aynen öyle. Dolayısıyla, AKP içerisinde ben artık sesini yükseltebilecek isimlerin, ya da kesimlerin olduğunu düşünmüyorum.

FETÖ’cülere yol verildi Burak Akbay gibi saygın isimler mağdur edildi


■ Bu yolsuzluklara karışanlar arasında FETÖ ile yakın ilişkide olanlar var, tam olarak bu bağlantı nedir? Örneğin, Zehra Taşkesenlioğlu’nun eşi Ünsal Ban da yolsuzluğa bulaşmış, Samanyolu TV, Bugün gazetesi gibi FETÖ kuruluşlarında çalışmış, nasıl oluyor da onlar hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmişler?

Söz konusu isim aslında daha önceden Samanyolu’nda birçok program yapmış, Bugün gazetesinde yazılar yazmış, Fethullah Gülen’in özel doktoruyla çok yakın hukuku ve arkadaşlığı olan biri. Bu doktor daha sonra önemli bir miktar parayı Amerika’ya transfer edip kaçıp gitmiştir. Böyle bir kişi Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nin rektörü olarak atandığında da arkasında bir sürü yolsuzluk dosyası vardı ve THK Üniversitesi’nde rektör olduğu dönemde üniversitenin gayrimenkullerini usulsüz bir şekilde sattığı için de hakkında dosyalar vardı, davalar açıldı. Fakat buna rağmen, bunca yolsuzluk ve usulsüzlük dosyası olan bir isim korundu, kollandı ve düğününde Erdoğan çok sevdiği ve “kızım” dediği Zehra Taşkesenlioğlu’nu bu adama emanet etti. İster istemez bu soruları biz sormak durumundayız, nitekim biliyorsunuz bununla ilgili daha ilginç bir şey var; Ünsal Ban -kendisinden ayrıldıktan sonra belli ki ilişkisi devam etmiş- çok yüksek bedelleri olan arazileri eski karısının üstüne geçirmiş, hepsinin kayıtları çıktı. Bunların her birinin sorgulanması ve soruşturulması lazım. Keza yine iddiaya göre Yunanistan’dan evler almış, orada oturum almış, en son birkaç gün önce Yunanistan’a kaçmaya çalışırken yakalandı. Malta’da, İngiltere’de şirketlerinin olduğu ortaya çıktı, Internet ortamında çıkan bilgiler bunu teyit ediyor, bütün bunların açıklanması lazım. Yani, bu adamın FETÖ’yle bu kadar yakın ilişkisi, hakkında bu kadar yolsuzluk dosyası varken nasıl alındı da saray tarafından korundu, kollandı, Erdoğan “kızım” dediği vekilini emanet etti, düğünde de evlilik defterini verirken bu adama “Kızımıza iyi bak” dedi. Bunlar olurken, Ali Fuat Taşkesenlioğlu Bank Asya’da 16 yıl yöneticilik yapmışken ve oradaki 6 kişilik ekibini de Halk Bank’a taşımışken, çoğu devletin en önemli kurumlarının başına getirilmişken diğer tarafta Bank Asya’ya para yatıranlar tutuklandı, en alakasız kişiler “FETÖ’cü” iftiralarıyla mağdur edildi, örneğin gazetenizin sahibi Burak Akbay gibi saygın bir isim; hiçbir günahı yokken, hakkında hiçbir tutarlı ve gerçek bir iddia olmamasına rağmen sadece muhalif bir medyanın sahibi olduğu için, doğruları haykırdığı için şu anda memleketinden uzak, sıkıntılı bir hayat sürmektedir. Bu, ne yazık ki Türkiye’nin gerçeği.

Çocukların aç uyuduğu ülkede böyle bir rant düzeni hiç akıl alır gibi değil


■ Zehra Taşkesenlioğlu isimli AKP’li vekilin Meclis’te bir faaliyetini duymadık ama cumhurbaşkanlığı referandumu için “100 yıllık prangalarımızdan kurtuluyoruz” şeklinde Cumhuriyet karşıtı söylemini duyduk. Bunun için mi acaba vekil yapıldı kendisi?

Kendisi eski bir Demokrat Partili aileden geliyor ama siyaseten etkin bir rolünün olmadığı ortada, parlamentoda bir çalışmasına, faaliyetine tanık olmadık fakat belli ki Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana içlerinde taşıdıkları bir kızgınlık varmış ve o sözleriyle de bunu teyit etti. Açıkçası ben bu prangaların ne olduğunu merak ediyorum, herhalde prangalardan kurtulup da yolsuzluklarla yolumuza devam edelim, paraya koşalım, rahata koşalım dedikleri için prangalar buna engelmiş.

Derin yolsuzluk nedeniyle Türkiye varlık içinde yokluğa mahkum edildi!


■ Bunlar sadece duyulabilenler, gördüğümüz kadarıyla Türkiye soyulup soğana çevriliyor, çünkü alınan rüşvetler o kadar büyük ki örneğin AKP Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun ağabeyi eski SPK Başkanı olan Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun 180 milyon dolarlık serveti olması ne demek, hükümet ve yargı halen sessiz ama bunların hesabı herhalde sorulacaktır.

Hepimizin umudu o. Dünyanın en zengin coğrafyasında, en güzel ülkesinde yaşıyoruz ama maalesef siyasetteki bu derin yolsuzluk ve hırsızlık sebebiyle Türkiye varlık içerisinde yoklukta yaşamaya mahkum edildi ve maalesef güç ve kudreti eline geçirenler yolsuzluklara bulaşanlar Türkiye’nin geleceğini kararttılar. İnsanların 5250 lira asgari ücretle karnını doyurmaya çalıştığı bir dönemde, çocukların gece yatağa aç girdiği, annelerin çocuklarına bir şey alacakken beş kere düşündüğü bir ülkede böyle bir şatafatın, böyle bir rant düzeninin kurulu olması ve insanların yan yana rakamlarını bile yazamayacağı büyüklükte bir yolsuzluk kirliliğine bulaşmış olması akıl alır gibi değil. Bunlardan kurtulmanın tek yolu demokratik bir hukuk düzeninin Türkiye’de yeniden tahsis edilmesidir, aksi halde biz bu sistemle devam edecek olursak önümüzdeki yıllarda farklı bir Türkiye konuşuyor olacağız.

Muhalefet partilerinin aktif rol alması, Erdoğan'ın oyun kurgusunu etkilemiştir!


■ Bugüne kadar yolsuzluklar örtüldü, bu kez muhalefet partilerinin devreye girmesi bir şey değiştirecek mi?

Sedat Peker süreci kendi açısından bir strateji ile yönetti ve zekice kurguladı. Önce yayınladığı videolarla toplumda büyük ilgi uyandırdı, ardından belgelerle desteklediği olaylarla güven kazandı. Giderek çemberi daralttı, Erdoğan’ın yakın arkadaşlarını hedef aldı ve en sonunda da yakın çalışma arkadaşlarını hedefine oturttu. Ortaya koyduğu olayların ciddiyeti ve rezaletin boyutu muhalefeti harekete geçirdi, iktidarı ise sindirdi. Son istifalarla yeni bir mevzi ve güç kazandı. Kazandığı bu güçle sanıyorum seçime doğru da asıl hedefine yürüyecek.

Muhalefetin devreye girmesi iktidarda da bir kaygı oluşturdu, muhalefet bugüne kadar bu konuda cesaretsizdi, çünkü ortaya saçılan bu bilgilerin, iddia sahibinin Sedat Peker olması onlarda bir çekingenlik ortaya koymuştu. Ancak ortaya çıkan bilgi ve belgeler, ifşaatlar o kadar görülmemiş bir boyuta geldi ki muhalefet de kayıtsız kalmadı, bu Erdoğan’ı biraz daha köşeye sıkıştırdı. Muhalefetin aktif rol alması Erdoğan’ın muhtemel oyun kurgusunu da bana göre etkilemiştir.

Seçime doğru Peker'in hedefi Erdoğan olacak, bunu açıkça söyledi aslında!


■ “Asıl hedefine” derken Erdoğan’ı mı kast ediyorsunuz?

Evet, görünen o ki seçime doğru Peker’in nihai hedefi Erdoğan olacak. Bunu “Seninle helalleşeceğiz ve seçime 2 ay kala yeni bilgi ve belgelerle karşına çıkacağım” derken açıkça söyledi aslında. Şu anda iktidarın en büyük kaygılarından biri Peker’in elindeki bilgilerin nasıl elde edildiği. Ben bu bilgilerin bir kısmının saray içinden bazı çevrelerden, bir kısmının da devlet içindeki kimi kanallardan gittiğini düşünüyorum. Bu da Erdoğan’ın süreci yönetmesini büyük ölçüde zorlaştırıyor. Erdoğan’ın olayları yönetme, kontrol etme kapasitesi kalmadı, o nedenle sessiz ve belki de panik halinde, son istifalar da bana göre bunun işareti. Bir süredir Peker’le uzlaşı arayışında ama Erdoğan sopa ve havuç taktiğini sever, bir yandan eminim Peker’i susturmak için aracılar vasıtası ile temas kuruyordur, öte yandan evine el konulması suretiyle de yumruğunu gösteriyordur ama bunların sonuç vereceği kanaatinde değilim.

■ Yaşananları “AKP’nin İSKİ’si” diye nitelendirdiniz.

Aslında “İSKİ skandalı” bugün yaşananların yanında çok küçük kalır. İSKİ ile son ifşaatın benzerliği ikisinin de bir boşanma ile patlak vermesi ancak bugünkü rezaletin boyutu mukayese edilemeyecek kadar büyük. Düşünün; boşanma ve vekilin eşinden boşanma tazminatı olarak 70 milyon lira istemesiyle ortaya çıkan” bu olayda vekil Zehra Taşkesenlioğlu’nun danışmanlık şirketi olduğu ve SPK ile ilgili işlemlerde ağabeyi -o dönemde- SPK Başkanı’nın Sermaye Piyasası Kurulu ile ilgili işlemlerde muhatapların bu şirkete yönlendirilip yüksek rüşvetler istendiği, ayrıca AKP’li belediyelerden onlarca ihale aldığı anlaşılıyor. İSKİ skandalı nasıl ki Erdoğan iktidarının zeminini hazırladı, son ifşaat da bir devrin kapanışının, tek adam rejiminin bitişinin ve Türkiye’nin yeni ufuklara yelken açmasının kaldırım taşlarını döşüyor.