Kökleri milattan önceki yıllara uzanan Çin’den başlayıp Anadolu üzerinden Avrupa’ya akan ticaret güzergahı, “İpek Yolu” diye tanımlanır...

Küresel ticaretten aldığı payı artırmak isteyen Çin, İngiltere’ye kadar uzanan “Bir Yol Kuşak” projesi ile tarihi İpek Yolu’nu canlandırmaya çalışıyor.

Döneminde Doğu ile Batı arasındaki ticarete adını veren “ipek” Türkiye için ne ifade ediyor?

★★★

Ülkemizde ipekböceği (tırtılın kelebek olmadan önceki hali) tohumlarının serüveni 552 yılında Bursa’da başlıyor.

Çok eskilere gitmeyelim; 1988 yılında Fransızlar’ın Bursa’da kurduğu ve içinde dut fidanlığı, tohum üretme tesisleri olan “İpekböceği Araştırma Enstitüsü” 2004 yılında kapatılıyor.

İpek ipliğinin elde edildiği yaş koza üretimi 1914 yılında 11 bin tonmuş; 2001 yılında 46 tona kadar düşüyor.

★★★

1940 yılında kurulan Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Kozabirlik); Bursa, Bilecik, Adapazarı, Mihalgazi (Eskişehir) ve Alanya Kooperatifleri üzerinden ipekböceği yetiştiriciliğine verdiği destekle ipek dokumalarını ayağa kaldırmaya çalışıyor.

★★★

Tarım Bakanlığı verilerine göre 2017’de dünyada yaklaşık 7 bin tonla ham ipek ihracatının yüzde 75’ini Çin gerçekleştiriyor.

Üretimde de 120 bin tonla açık ara Çin önde; onu Hindistan, Özbekistan, Tayland ve Brezilya izliyor.

Türkiye Çin’den yılda yaklaşık 30 bin ton ipek ipliği ithal ediyor.

Oysa ki 7’den 77’ye tüm aile bireylerinin emeğiyle gerçekleşebilen ipekçilik, sosyal boyutu ile kırsal kalkınmaya değer katan bir ekonomi yaratma kapasitesine sahip.

★★★

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi güçlü bir şekilde ipekçiliği destekliyor.

Benim yolum Antakya’ya düştü.

Boyner Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner ve “sosyal girişim destek platformu” “Buluşum”un CEO’su Cihan Alpay ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları Sanatçısı Tülay Genç’in atölyesine gittik.

Ümit Boyner ile Hatay’da Türkan Genç’in atölyesinde.


Türkiye’deki kadın dokumacılara üçüncü ziyaretim.

İlkini 1991-1995 yılları arasında Muğla Valisi olarak görev yapan Lale Aytaman’la Yeşilyurt Köyü’ne yapmıştık.

Yeşilyurt’ta kadınların buldan kumaşlarından dokudukları ev tekstili ürünlerini Beymen satın alıyordu.

Buldan kumaşları aldı, yürüdü. Tasarım devreye girdi, ihracat yolu açıldı, bir nevresim takımı 2 bin liranın üzerinde fiyatlarla satılıyor.

Darısı meşhur “Hatay sarısı” denen ipeğin başına diyelim...

Kendi atölyesini açmaya hazırlanan Türkan Hanım, Heratish markasının kurucusu Tuba Yıldız ile işbirliği geliştirmiş, ihracatı hedefliyor.

★★★

Belediyelerin bu tür projelere destek vermesi her zaman kolay olmuyor.

Eskişehir ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin  ipekçiliğe verdiği güçlü destek nadir örnekler.

Hatay’ın Samandağ ilçesinde geçen dönem belediye başkanı olarak görev yapan Mithat Nehir ile “İpek Köyü” atölyesine de gitmiştim.

Samandağ’da yeni yerel yönetim desteğe devam edemedi, atölye kapandı.

Defne Belediyesi bünyesindeki “Koza Evi” işletmesi, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası bünyesinde yer alan Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi’ne (ABİGM) devredildi.

Antakya’da da, Diyarbakır’da da yaygın olan ipek dokumacılığına güçlü destek verilmesi gerekiyor.

Zeytin ağacı gibi dut ağacının da farkındalığa ihtiyacı var.

İpek mi, beton mu?


Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürlüğü biriminin yayınları arasında yer alan Ziraat Mühendisi Gönül Öztürk’ün “İpek Böceği Besleme Evi ve Dut Bahçesi Tesisi Yatırımcı Rehberi-2020” çalışması ipekçiliği özendiren bir yol haritası sunuyor.

2014 yılı itibarıyla ipek böceği tohum ve yaş koza üretimi rakamlarına göre; 2014 yılında 27 ilde 1760 aile bu alanda faaliyet gösteriyor.

2019 yılına gelindiğinde 58 ilde 2062 aile ipek böceği yetiştiriyor.

Karşılaştırılan dönemlerde yaş koza miktarı ise ancak 80 tondan 90 tona çıkabiliyor.

Nedeni açık; hani duyarız ya “Eskiden buralar hep dutluktu...” denir.

Dut ağaçlarının yerinde binalar yükseldi.

Dut ağaçlarının yaprakları ipek böceklerinin, meyvesi insanların kıymetli bir besin kaynağı...

Çeşitli kaynaklara göre ülkede dut ağacı varlığı son 40 yılda 5 milyondan 2.5 milyona kadar geriledi.

Elef’in öfkesi kime, neye?


AKP’li eski vekil Mehmet Metiner, AKP Ağrı İl Gençlik Kolları Başkanı Halil İbrahim Selçuk’un sosyal medya hesabından paylaştığı videosunun altına; “Lütfen bu paylaşımı derhal kaldırır mısın? Neyin paylaşılıp paylaşılmayacağını, bu tür paylaşımların partimize/davamıza zarar vereceğini bilerek hareket etmek lazım.

Böyle paylaşıma niye gerek duyulur bilmem!” yazarak, serzenişini dile getirdi.



Tepkiler artınca, video da silindi.

AKP’li Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, 700 kişilik sahur kahvaltısının 21 bin TL faturasını gösterdi.

Faturanın da, katılımcı sayısının da gerçekliği tartışılıyor.

Metiner önceki gün Twitter hesabından  partililerden gelen eleştirilere yanıt verme gereği duydu:

Çarpıtmaya gerek yok. Müziğe karşı değiliz. Yemeği de yemeğin fiyatını da dilimize dolayanlardan olmadık.”

Metiner çok iyi biliyor ki AKP’de “şatafat” tartışması açmak hayra alamet değil...

Partisinin benzeri organizasyonlarından çekilen sayısız video izledi bu millet...

Metiner’in “müziğe karşı değiliz” ifadesinden de anlıyoruz ki, videodaki tefli gösteri de eleştiri konusu olmuş.

Bölgeden gençlerin davet edildiği bir etkinlikte seslendirilen eserin de bir önemi olsa gerek diye düşünüp araştırdım.

Şarkının ismi; Kürt müziğinin önde gelen yorumcularından Şivan Perver’in seslendirdiği Türkçesi “Ben Elef’im” olan “Ex Xelef’im”...

Sözler; Cizre, Siirt ve Şırnak illerini kapsayan bölgede 1330-1885 yılları arasında hüküm süren Botan Kürt Beyliği’nde adı geçen Elef’in, Mir’ine düello daveti...

Kürtçe şarkı sözlerini açıklayan web sitesinde Elef’in hikayesi şöyle aktarılıyor:

“Osmanlı’nın bastırdığı başkaldırı sonrası Girit’e sürgün edilen Bedirxan Bey’in yerine, Osmanlı ile ittifak halindeki Êzdîn Şêr, Botan’ın miri (beyi) olur. Ne var ki bir türlü çevredeki aşiretlerle iyi ilişkiler geliştiremez ve her zaman hayatı tehdit altında kalır. Fedailerden Xelefê Şûvî (Elef) ile yaşadığı ihtilaf neticesinde iyice güçsüzleşir ve sonuçta Xelef ile barışmak zorunda kalır. Dağlara çıkan Xelef ise bir süre sonra tekrar mirin sarayına geri döner fakat hiçbir zaman dik başlılığından ödün vermez. Yerli-yersiz konuşmasıyla vezirin öfkesini çekse de Êzdîn Şêr onu bir daha yanından ayırmaz. Şarkı, onların restleşmesinde Xelefê Şûvî’nin mire bağırarak söylediği sözlerden oluşur.”