Eğitim Bakanlığı, 16 yıl önce 100 öğretmeni, ‘başöğretmen’ ve 83 bin 350 öğretmeni, ‘uzman öğretmen’ yaptı. Maaşları 250 ile bin lira arasında arttı. Öğretmenlikte çalışma barışını bozup, güveni zedeleyeceği gibi gerekçelerle CHP tam 13 yıl önce Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı. Osman Paksüt, Mustafa Yıldırım, Şevket Apalak, Serruh Kaleli, Zehra Perktaş’ın karşı oyu, Haşim Kılıç gibi isimlerin oy çokluğuyla reddedildi. Öğretmenlik Meslek Kanunu, ‘60 yıllık hayal gerçekleşti’ çığlıklarıyla 3 ay önce çıktı. Şimdi meslekte 20 yılını dolduran 75 bin 669 öğretmen, 2023’ün ilk aylarında 2 bin 620 lira gibi fazla maaş alarak başöğretmen olacak. Başöğretmenlik unvanı bozuk para gibi saçılacak!..

İÇİ BOŞALTILAMAZ

Anadolu lisesi, imam hatip lisesi gibi sayısı az ama eğitimi nitelikli okulların, sayısını artırıp içini boşaltmakta, MEB’in eline kimseler su dökemez. Sokağa çıkıp sadece, ‘başöğretmen” kelimesini söyleseniz, insanlar hiç tereddütsüz, “Atatürk” diyecektir. Türk toplumu, birilerinin hoşuna gitse de gitmese de Atatürk’ü ‘başöğretmen’ olarak, baş üstünde tutuyor, tutacak. Çünkü Atatürk, yalnızca 24 Kasım 1928’de eline tebeşir alıp, kara tahta önünde Harf İnkılabı’nı bizzat öğrettiği veya TBMM’de vekil oylarıyla ‘başöğretmen’ seçildiği için bu unvanı taşımıyor. Atatürk’ün başöğretmenliğinin temelinde, hayatın her alanında düşünceyi özgürleştirerek, bireyleri kimlik sahibi yapan Cumhuriyet devrimleri olduğu gerçeği görülmelidir.

DEVRİMİN KODLARI

Atatürk’ün, kadın hakları, medeni hukuk, sanat, bilim, tıp, insan hakları, ekonomi, tarım gibi hayatın her alanında açtığı özgürlük yolundaki devrim kodları çok iyi okunmalıdır. Devlet politikası gördüğü eğitimi, siyasi propaganda malzemesi yapmadı. Toplumu birbirine düşman edebilecek, kurgulara asla izin vermedi. ‘İslam bize değil, biz İslam hükümlerine uymak zorundayız” gibi anayasaya aleni aykırı cümleler hiç kurmadı. Sünni İslam’ı etkinleştirmek için farklı din ve mezhepleri ötekileştirmedi. İslam’ın ruhban sınıfı olan tarikatları kaldırıp, inanç özgürlüğünü yasalarla güvence altına aldı. Demokrasiyi ‘araç’ değil ‘amaç’ gördü. Eşitlik, barış içinde, milli, manevi ve evrensel değerleri olan bu toplumu, halka rağmen değil halkla birlikte kurdu.

YÜKSELME DEVRİ

Laik hukuk ve eğitim sistemiyle bireye özgür aklıyla hareket etme şansı vermekten korkmadı. Türk toplumunu, kendinden sonraki yüzyıllarda dinsel-mezhepsel dışlamalarla bölünme risklerine karşı, inanç özgürlüğünü anayasal korumaya aldı. Bilime, bilim insanına, sanata, sanatçıya değer verip, ‘Ben böyle sanatın içine tüküreyim’ demediği gibi, saray sofralarının müdavimi sözde sanatçıları (!) baş tacı yapmadı. Özgür düşünce, bilim, sanat ve modern eğitimin önünü istibdatla kapatmadı. Yükseköğretime ilk kez gerçek üniversite niteliği kazandırdı. Meclis-i Mebusan binasını 1926’da Güzel Sanatlar Akademisi’ne, Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi’ni 1936’da toplumun kalkınması için halka açtı.

AKLINIZI KULLANIN

600 yıl hanedanlıkla yönetilen bu topraklarda Atatürk, eğitimle yaptığı siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel, toplumsal devrimle milliyet ve medeniyeti bütünleştirdi. İşte bu nedenlerle o, Türkiye’nin değil, dünyanın başöğretmenidir. Yetişmiş insan gücü bilim insanları, doktorlar, öğretmenler, üniversite mezunu işsiz gençlerimize, ‘Giderlerse gitsinler” diye kapıyı göstermedi. Tam tersine Hitler zulmünden kaçan Nissen, Frank, Arndt, Heilbronn, Kessler, Strupp, Bruna Tauf, Rudolf Belling gibi tıp, sanat, hukuk, mimarlık, mühendislik dehası 142 bilim insanına kapıları açtı. Bu insanlar, gelişmiş ülkeler yerine savaştan yeni çıkmış, yoksul Türkiye’ye gelmeyi seçti. Çünkü aklı, bilimi özgür kılan Atatürk Türkiye’sinde kendilerini güvende gördüler.

YAŞAYARAK ÖĞRENDİK

Devrim yasaları Tevhid-i Tedrisat’ı çıkarıp, Hilafet ve Şeriye Vekaleti’ni kaldırırken 1 asır önce 15 Temmuz ve olası şeri kalkışmaları öngörüp, tarikatları kapatması tesadüf olamaz. Atatürk’ü anlamamakta direnenlerin aldığı kararların bedelini, Türk milleti ağır yoksulluk, sınır ihlalleri, öz yurdunda yalnızlık ve çaresizlikle öğrendi. Cumhuriyet 100. yılında eğitimsiz, yoksul ve el açan nüfus istismarına son verilmesi için toplumu eğitmekle mükellef öğretmenler, ‘başöğretmenlik’ bahşişi için kendilerini asrın dehası ile bir tutma hadsizliğine düşmeyecektir. Özlük hakları elbette ki korunmalıdır. Ama ‘başöğretmenlik’ kavramının içi parayla boşaltılırken, bu kör ve sağırlık Atatürk’ün öğretmenlerine yakışmaz. Türkiye’nin kağıt üstü on binlerce başöğretmene değil, asıl Başöğretmen Atatürk’ün devrimlerini yaşatacak nesilleri yetiştirecek, öğretmenlere ihtiyacı var.