Eminim dikkatinizi çekiyordur, televizyon haberlerinde ve internetteki sokak röportajlarında sık sık rastlamaya başladık...

Niğdeli çiftçi “elim kırılsaydı” diyor.

Malatyalı çiftçi “elim kırılsaydı” diyor.

Traktörüne haciz gelen Kırşehirli çiftçi de öyle.

İstanbul’da ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen vatandaş, öfkeden ziyade üzüntüyle ifade ediyor, “Ak parti üyesiyim, çok pişmanım, keşke elim kırılsaydı da oy vermeseydim.”

Erzurumlu vatandaş kahvede anlatıyor, “vicdan azabı çekiyorum” diyor, “elim kırılsaydı da bunlara oy vermeseydim.”

Semt pazarında kameralara denk gelen 70 yaşındaki bir emekli, elindeki boş poşeti gösteriyor, “Ak partiliyim, iki bin lira maaş alıyorum, bizi bu hallere soktu, elim kırılsaydı oy vermeseydim” diyor, “tövbeler tövbesi” diyor.

Gaziantep’te üç çocuk annesi olduğunu belirten bir kadın “bağıra bağıra söylüyorum” diyor, “bin pişmanım, üç çocuğumun üstüne yemin ediyorum, ellerim kırılsaydı bunlara oy vermeseydim” diyor.

Konya böyle.

Sakarya böyle.

Erzincan böyle.

Samsun aynı.



Dünyada sadece Türk demokrasisinde varolan bir kavramdır, elim kırılsaydı.



Sadece pişmanlık değildir.

Pişman etme niyetidir.

Kendi elini cezalandırırken...

Kendi eliyle cezalandırma duygusudur.



Tek tük başlar.

Koro olur.



Sahte cennete lapa lapa kar yağan mevsimdir, elim kırılsaydı mevsimi... Görmek istemeyenin bile nihayet gördüğü, duymak istemeyenin bile nihayet duyduğu, söylemek istemeyenin bile nihayet haykırdığı, en fanatik destekçinin bile canına tak ettiği mevsimdir.



O saatten sonra, pırıltılı vaatler, bol keseden müjdeler, aba altından sopa gösteren tehditler, artık nafiledir.

Elim kırılsaydı mevsimi geldiyse, o iktidarın sonu gelmiş demektir.