Hiçbir yere giden oyuncak trenin yolcularıyız...

Ömür menzilimiz viraj viraj tükenirken, her istasyonda sanki yeniden başlıyormuş duygusuna kapılıyoruz, gözümüzün önünden akıp geçen manzarayı bazen dalgııın dalgın, bazen heyecanla seyrediyoruz ama, aslında dön dolaş aynı yerde inmek üzere sıramızı bekliyoruz.



Henüz 18 yaşındaydım.

İşe başladığım gün.

Gece çalışıyorum.

Sabaha karşı iki filandı.

Kapıdan aradılar.

- Veli ağabey geldi.

Babam.

Koştum telaşla, indim.

Hayırdır?

Hafif çakırkeyifti.

Elinde bir kalem vardı.

Bildiğin kurşunkalem.

Bak, dedi kalemi uzatarak...

Kutsaldır bu.

Yazacaksan, adam gibi yaz.

Taşıyamayacaksan, yol yakınken bırak.



Hepsi buydu.

Çalıştığım gazeteden emekli olduğu halde, hayatını gazete bobinleri arasında tükettiği halde, bir daha asla çalıştığım yerlere uğramadı.

Sadece işten atıldığımda, istifa ettiğimde veya yargılandığımda telefonla arardı, “sakın ha” derdi, “hepi topu bir lokma ekmek, bir avuç toprak, sakın geri adım atma.”



Anadolu insanıydı.

Kriteri testiydi.

Çamurla boğuşmaktan korkma, elini yıkarsın gider, sen asıl toprağından testi yapılmayanlara dikkat et diye uyarırdı.

İnsan mıdır...

Hamurunu yokla, anlarsın derdi.



Kulağıma küpe bu nasihat sayesinde hiç “keşke” demedim.

Testi kriterinin hiç yanılmadığını defalarca defalarca kez gördüm.



Babam gitti.

Sadece 99 gün sonra annem peşinden.

Babam vefat edince şalteri indirmişti, peşinden gitmek için elinden geleni yaptığı için, annemi hayata bağlayacak bir kablo bulamadık.

Götürüp babamın yanına koyduk.

Koynuna.



Yağmurda sırılsıklam ıslanıp, gecenin ayazında sokak lambasının cılız ışığında titreyen sahipsiz köpek yavrusu gibi hissetmiştim kendimi.



Ve, taşımakta güçlük çektiğim duygu “pişmanlık”tı.



İş güce koştururken, fırsat yaratıp bir gün daha onlarla beraber olamadığım için, bir sofrada daha buluşamadığımız için, bir kadeh daha parlatamadığımız için, bu tatilde gitmeyeyim, öbür tatilde giderim artık diyerek, bir kez daha olsun sarılmayı ötelediğim için... Hiçbir yere giden oyuncak trenin, bizsiz de dönebileceğini unuttuğum için... Taşımakta güçlük çektiğim en ağır duygu, pişmanlıktı.



Yokluklarına çaresiz alışıyor insan.

Pişmanlığıma alışamadım.



Değerli gençler...

Telafisi imkansız pişmanlığın sahibidir bu satırların yazarı.

Canını ver, o saniyeyi geri alamıyorsun.

Baba rahmetliyse, anne vardır, o da yoksa akraba, komşu, arkadaş, sarılabileceğin, yaslanabileceğin bir omuz illa ki vardır.

Öbür bayrama erteleme.

Kapat yazıyı.

Hemen şimdi.

Git, o saniyeyi al kardeşim.