MUHALEFET BU YOL HARİTASINI İYİ İNCELEMELİ


Seçimden bir hafta önce...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde duran notlarda 14 Mayıs’a giden süreçte izlenecek yol haritası danışmanlar tarafından kendisine iletildi. Son bir hafta için yapılan bir çalışmaydı bu!

Bugün “CHP’nin 10 günlük yol haritası ne olmalı” diye yazılıyor, konuşuluyor ya... Ortak görüşlerden birisi “milliyetçilik” ve “PKK-Kandil” propagandasına karşı nasıl bir ikna süreci inşa edilmeli? Ancak... Bu yeni bir durum değil ki! Çünkü... İktidar cenahı ekonomiden çok “beka” üzerinden çalışma yapacağını ilan etmişti. Neyse...

Erdoğan’ın önündeki notlara bakalım. Neden mi? 10 gün boyunca kampanyayı bu şekilde yürütecekler de ondan! Muhalefet de mutlaka bu bakış açısını görmeli.

Masadaki ilk not: “14 Mayıs seçimleri ve tam bağımsızlık süreci, Türkiye’nin coğrafi bütünlüğü ve siyasi birliği üzerinden verilecek mesajların dozunun artması.”

Dikkat edin... Erdoğan mitinglerde montajlı PKK açıklamalarını Kılıçdaroğlu’yla birlikte kullandı. Ekrana çıkan tüm iktidar hatipleri de “bağımsızlık” vurgusu yaptı. Bu arada ABD ve Batı medyası da Erdoğan’ın bu propagandasına attığı manşetlerle “destek” verdi. Muhalefetin yanında olduklarını açıkladı.

Masadaki ikinci not: “Türkiye İktidarı ne demek? Türkiye iktidarı kazanırsa kimler kazanacak kimler kaybedecek?” Bu sorular üzerinden konuşma metinleri hazırlandı ve Türkiye’nin istikrar üzerinden yürümesi gereğinin altı çizildi.

Masadaki üçüncü not: Erdoğan’ın konuşmalarında, muhalefete yapılan sık sık “Bunlar seçkinci, biz halkın sesiyiz” cümlesiyle mesaj verildi. Sosyolojik anlamda halkı anlayan lider imajı üzerinden kampanya sürdü.

Bu notları uzatabilirim. Gerek yok!

Sonuçta, deprem bölgesinde bu kadar oyu nasıl aldığını anlamak, güvenlik-özgürlük-ekonomi denkleminde, üçünün birbirleriyle bağlantılı olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizmekte fayda görüyorum. Şimdi iktidar 10 günde yine bu propaganda üzerinden yola devam edecek. Bu saatten sonra CHP’nin “ikna-güven” üzerinden yurttaşa nasıl dokunacağı konusunda iyi düşünmesi gerekiyor. Bu seçimde de gördük ki; sosyal medya sloganları, birbirimize propaganda kazandırmadı! Gazetecilerin “siyaseti dizayn” etmeye çalışmaları hem gazeteciliği, o gazetecileri takip eden kitleyi hem de onları okuyan, dinleyen siyasetçiyi olumsuz etkiledi. Hatta...

14 Mayıs sonrasında “oyun kurmak” için çalışmalar yapan akademisyen-medya mensubu olduğunu da herkes biliyor.

Şimdi gelelim ABD, 14 Mayıs’ı nasıl okudu?

ABD “derin devleti”nden 14 Mayıs analizi


Amerika’nın dış politikasına yön veren ve “derin devleti” olarak değerlendirilen Council on Foreign Relations (CFR/Dış İlişkiler Konseyi) dün bir analiz yayımladı. Analizi, Türkiye uzmanlarından Steven Cook hazırlamış. Cook, “Türkiye’nin seçim sonuçlarını nasıl okumalıyız?” başlıklı çalışmasında şu tespiti yapıyor:

“... Kılıçdaroğlu daha sessiz, daha az ataerkil bir yönetim yaklaşımı sözü verdi. Erdoğan; istikrar, muhalefet koalisyonunun hantal yapısı ve kimlik sorunlarının kombinasyonu üzerinden bir kampanya yürüttü. Erdoğan, seçim kampanyasında ailevi ve dini değerleri vurgularken keskin bir şekilde homofobik bir duruş sergiledi.

Peki Erdoğan ya da Kılıçdaroğu kazanırsa ne olacak? CFR’ye göre iktidar dün uyguladığı politikadan yarın da vazgeçmeyecek:

“... İkinci turu kazanırsa Erdoğan’dan büyük politika değişiklikleri beklemeli miyiz? Pek mümkün görünmüyor. Erdoğan, seçim zaferlerini (sonuçlar ne kadar yakın olursa olsun) bir zorunluluk ve politikalarının doğrulanması olarak görme eğiliminde. En acil konu ekonomi ancak yaklaşımını değiştirmek ve olması gereken ekonomi politikaları izlemek yerine, Erdoğan’ın zaferi muhtemelen Türk liderini kendi ekonomik popülizm biçiminin işe yaradığına ikna edecektir. Bazıları bunun ekonomideki rotayı tersine çevirmek için tam olarak doğru an olduğunu iddia edebilir, ancak Erdoğan’ın ‘faiz lobisi’ dediği şeye teslim olması pek olası değil.

“... Erdoğan yönetimindeki dış politika da muhtemelen aşağı yukarı aynı olacak. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasında gri bir bölgede duracak. Körfez ülkeleriyle onların varlık fonlarından yatırım alacak şekilde ilişkiler geliştirecek. Türkiye’nin ABD nezdindeki konumunu iyileştirmek için İsrail ile gelişen bağları kullanacak. Şubat 2023 depreminden sonra Atina ile Ankara arasındaki ilişkiler önemli ölçüde iyileşmesine rağmen Yunanistan’ı izole etmek için Mısır ile ilişkileri geliştirecek ve ABD ile ilişkisinde yeniden bir canlanma arayışında olacak. Suriye ile bağları normalleştirmek ve Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermek, Erdoğan açısından düşünüldüğünde eskisi kadar acil olmayabilir.”

CFR uzmanı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmasıyla birlikte neler olabileceğini de şu cümlelerle anlatmış: “Kılıçdaroğlu’nun dış politika önceliklerini tahmin etmek, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirmenin ve Suriyelileri ülkelerine geri göndermenin ötesinde, çok daha zor. Kılıçdaroğlu, Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini canlandırmak istiyor, ancak Kıbrıs konusunda sert bir tavır takınıyor. Türkiye’nin Ukrayna’daki savaşa ilişkin pozisyonunda büyük bir değişiklik sinyali vermedi ve ABD ile ilişkiler konusunda sessiz kaldı.

SONUÇ: Zorlu bir 10 gün Türkiye’yi bekliyor. Milyonlar sandığa sahip çıkılmasını ve muhalefetin etkin bir politika izlemesini istiyor. Erdoğan’ın notları hazır, Kılıçdaroğlu da yeni “kurmaylarıyla” sahneye çıkacak ve dokunamadıklarına dokunmaya çalışacak. ABD ve Batı mı? Onlar kim kazanırsa kazansın yürümeye devam edecek! Çünkü... Beyaz Saray’dan, 14 Mayıs seçimlerine ilişkin yapılan açıklamada, ABD’nin Türkiye’deki seçim sonuçlarını yakından takip ettiği belirtildi. Açıklamada ‘”Başkan Biden, kazanan kim olursa olsun onunla çalışmayı dört gözle bekliyor” denildi.