İÇİŞLERİ ESKİ BAKANI TANTAN’DAN 1999-2001 HATIRLATMASI:

Önümde gazeteci Hikmet Çiçek’in “Hangi Hizbullah” kitabı var. Kaynak Yayınları’ndan çıkan kitabın “MİT’te bir akşam yemeği” başlıklı bölümü önemli:

“9 Temmuz 1992 akşamı dönemin MİT Müsteşarı Korgeneral Teoman Koman, MİT’in Ankara Yenimahalle’deki ‘karargahında’ basın mensuplarına bir akşam yemeği verdi. 2000’e Doğru dergisinin Ankara Temsilcisi olarak yemeğe ben de çağrıldım. Çağrılı 48 gazeteciden çoğu yemeğe geldi. Hizbullah’la ilgili soruyu MİT bahçesindeki gece turu sırasında sordum. Koman, ‘Hangi Hizbullah’ diye karşı soruyla yanıt verdi ve şunları söyledi: (İran’daki Hizbullah’ın Türkiye’dekilerle ilgisi yoktur. Güneydoğu’daki kepenklerin kapatılmasına tepki gösteren bir çıkar grubudur bunlar. Hizbullah denmiştir, adları öyle kalmıştır, yoksa değildir.” (Hikmet Çiçek/Kaynak Yayınları/ Şubat 2000/Sayfa 13)

Sadettin Tantan, İçişleri Bakanı olduğu dönemde yapılan Hizbullah operasyonunun detaylarını Aytunç Erkin’e anlattı.


İRAN VE TÜRK HİZBULLAH’I

Yaklaşık 31 yıl sonra dün 1999-2001 arasında İçişleri Bakanı makamını temsil eden Sadettin Tantan da aynı Teoman Koman gibi konuştu ve “İran Hizbullah’ı ile Türk Hizbullah’ı farklı” dedi. Neden Tantan’la konuştum? Çünkü, MHP lideri, Cumhur İttifakı’na katılan Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile ilgili Sadettin Tantan’ın adını verdi ve şu cümleleri kurdu: “Her fırsatta konuşmayı alışkanlık haline getiren Sayın Tantan’ın bu konuda sessizliğe gömülmesi, bakanlık sorumluluğunu üstlendiği dönemde Hizbullah terör örgütüne karşı hangi operasyonel faaliyetlerin yapıldığını dürüst şekilde paylaşmaktan şu ana kadar imtina etmesi doğru değildir. Hizbullah terör örgütüyle Hür Dava Partisi arasında berrak bir ilişkiye, bu çerçevede ikna ve tevsik edici bir bilgiye bu zamana kadar tesadüf edilmemiştir.”

EVLERİN KAPISINDAKİ OYUNCAKLAR

Sadettin Tantan, DSP-MHP-ANAP koalisyonunda, 1999 yılında göreve başladığında terör örgütleriyle ilgili çalışmalara hemen başladıklarını anlattı:

“... İller bazında yapıla gelen çalışmalar vardı. Polis, kısmen jandarma çalışmalar yapıyordu. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve arkadaşları çok önemli çalışmalar yürütüyordu. Mezar evleri, hücre evleri, daha önce domuz bağıyla öldürülenlerin yerleri tespit edildi. Düşünün, o evlerin güvenli olup olmadığına dair işaretleri bile vardı. Evin kapısına asılan oyuncak bebek, tavşan vs... Haberleşiyorlardı. Güvenli güvensiz ayrımı yapılan evlerdi bunlar! Hüseyin Velioğlu ve arkadaşları Beykoz’da kıstırıldı. Velioğlu öldürüldü, diğerleri yakalandı. İller bazında bu örgütü çökerttik.

“10 DAKİKA DAYANABİLDİLER”

Tantan’a, “Siz bu operasyonları yaparken MHP lideri Bahçeli’nin haber yok muydu?” sorusunu yönelttim: “Bakın! Hizbullah vahşetini gazetecilere izlettirdim. 17 Ocak 2000’deki Beykoz operasyonundan 10 gün sonraydı sanıyorum. 27 Ocak’ta, Başbakanlık Konutu’nda, Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli, Hüsamettin Özkan ve ANAP lideri Mesut Yılmaz örgütün telle boğma, boğaz kesme ve bıçakla işkence sahnelerini içeren üç sorgu kasetini izlediler. Basına bile şu başlıkla yansıdı: ‘10 dakika dayanabildiler.’ O kadar vahşi bir örgütten bahsediyoruz. Sayın Bahçeli de biliyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarında Hizbullah’la ilgili çalışmaları anlatıyordum. Başbakan Yardımcısı görevinde olan bir isim!”

HÜDA PAR’I NASIL HAZMETTİ?

Aklım almadı ve sordum: “Bahçeli neden konuştu? ‘Tantan suskunluğunu bozsun’ dedi. Siz konuşmadınız mı bugüne kadar?” Eski Bakan Sadettin Tantan şu bilgileri verdi:  “Ben hep konuştum ama devlet terbiyesinden dolayı detaya inmedim. Hizbullah terör örgütünün kuruluşuna bakın. O zaman bir siyasi parti yok; terör örgütü. PKK da terör örgütü ve siyasi partisi yok. İkisinin de stratejisi aynı: Türk kimliğini ortadan kaldırmak, özerklik ve Cumhuriyet’le kavga etmek. İlim Kitabevi’nde Hüseyin Velioğlu silahlı mücadeleyi savunuyor. O dönem daha ılımlı olan Menzil Kitabevi’nden Fidan Güngör ve arkadaşlarını tasfiye ettiler. Bugün Velioğlu’ndan sonra gelen liderleri de Almanya’ya kaçtı. İsa Altsoy’dan bahsediyorum. Şu anda da 2011 yılında serbest kalan ve yurtdışına kaçan örgütün lider kadrolarından Edip Gümüş ile Cemal Tutar sosyal medyada HÜDA PAR’ı ayakta tutmak için çalışmalar yapıyor. Bunlar bilinmeyen konular değil. HÜDA PAR’ın Başkanı Hizbullah sanıklarının avukatı değil mi? Kaçanlar belli, kaçırılanlar belli. Sayın Bahçeli’ye sormak gerekir; Cumhuriyet ilkelerine karşı HÜDA PAR’ın ayrımcı parti politikalarını nasıl hazmedebiliyor?”

OSLO’DA PKK ŞİMDİ DE HİZBULLAH

Tantan’ın Hizbullah-PKK benzetmesinin altını çizmekte fayda var:

“Sayın Bahçeli, HÜDA PAR’ın parti programını okumuş olsa, Cumhuriyet’in ilkelerine karşı, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesine karşı duran HÜDA PAR ile; yine bir organize suç örgütü ve terör örgütü ile Oslo’da istihbarat başkanıyla oturan, Cumhur İttifakı’nın büyük ortağının duruşuna karşı tavır alır. Her iki örgütün de kimler tarafından kontrol altında olduğunu bilen Sayın Bahçeli, buna ne diyecek acaba? Bunu sormak lazım, sorgulamak lazım.”


Okkan’ı şehit edenlerin üstü nasıl örtülür?


Sadettin Tantan, “HÜDA PAR, Türk’ü tanımıyor, Cumhuriyet’i tanımıyor. Hizbullah’ın devamı olarak bir parti kuruldu. Bahçeli’nin bu yapıyı bilmemesi imkansız” dedi ve devam etti: “Bütün bu örgütlerle mücadele eden ve şehit olan arkadaşlarımız mezarda yatıyor. Gaffar Okkan’ı şehit edenlerin üstünü nasıl örteceksiniz? Örtemeyiz! Bu PKK için de böyle Hizbullah için de! Bu vahşetin ileri düzeyde olduğu o kadar net ki... İran bu iki örgütü PKK ve Hizbullah’ı barıştırmaya çalıştı. İran Hizbullah’ı ile Türk Hizbullah’ı çok farklı. İran’dakini İsrail kurdurdu. Bugün bir katiller sürüsünün siyasi partiye dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz.”

Kirli ve kimliksiz siyasi kadrolar


İçişleri eski Bakanı Tantan, “Türkiye’yi yıllardır kim yönetiyor? Türkler mi yönetiyor?” diye konuştu ve ekledi: “Devletin temel altyapısı Türk kimlikli olsa; devletin temel altyapısı Türkiye Cumhuriyeti halkına ve milletine ait olsa kirli ve kimliksiz siyasetçiler parlamentoda halkın temsilcisi olabilirler miydi? Bugün Türkiye’de kirli ve kimliksiz siyasi kadrolar ülkeye egemen olmuşsa halk müsaade edebilir miydi? Bugün özellikle yıllar içerisinde halkın birikimi olan, alın teriyle kazandığının cemaatlere kendi yandaşlarına aktarıldığı bir dönemi yaşıyor Türkiye. Türk milleti kendi Türk kimliğini başkalarına kullandırabilir miydi?”