Bugünkü konumuz “Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metni” içinde yer alan ekonomik hedeflerin irdelenmesi olacak. Bu baptaki açıklamaları DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakçı (61) yaptı. İbrahim Çanakçı, Ali Babacan’ın en has adamlarından biridir. Planlama kökenlidir. Uzun süre Hazine Müsteşarlığı görevinde bulunmuştur. Dünya Bankası’nda Türkiye kontenjanından yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. Dış ekonomik ilişkilerin ve devlet sisteminin nasıl işlediğini iyi bilir. Ekonomi ile ilgili sunumu Çanakçı’nın yapmasından anlaşılıyor ki; Millet İttifakı’nın (eski adıyla Altılı Masa’nın) ekonomi çarı Ali Babacan’dır. Halbuki, bir süre önce bende, İYİ Parti’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Profesör Bilge Yılmaz’ın bu görevi üstleneceği algısı oluşmuştu. Bilge Yılmaz tamamen devre dışı kalmış olamaz. Ancak, açıklanan ekonomik “amaçlar” ile bu amaçlara ulaşmak için kullanılacak “açıklanmayan araçlar” hakkında Bilge Yılmaz’ın daha önce kamuoyuna yaptığı sunumlar arasında uyumsuzluk vardır. Profesör Yılmaz bendeki izlenime göre ekonomide “sıkı yönetim” öneriyordu. Çanakçı’nın sunumu ise bir “gevşek yönetim” modelidir. Bu hükme, konuşmasında gelir artırıcı önlemler yerine gider artırıcı projelere ağırlık vermesine bakarak vardım.

HOŞ GELMEDİN SICAK PARA

Çanakçı (Babacan diye okuyun) maalesef Millet İttifakı’nın beni ümitsizliğe sevk eden (daha doğrusu öfkelendiren) bir kur politikası izleyeceğini beyan etti. Özet olarak TL’yi kısa vadede sıcak para (IMF?) girişleriyle değerlendirmeyi planlıyorlar. Bu sayede hem milli gelirimiz sabit fiyatlarla yılda %5 kadar artıp, beşinci yılın sonunda yaklaşık %30 büyüyecek yani 1.3 katı olacak hem de “kişi başına milli gelir”, dolarla ifade edilirse %100 artacak yani 2 katına çıkacak(mış). “Nüfus artışı sıfır olsa bile” böyle bir şey ancak TL’nin dolar karşısında %54 değerlenmesiyle mümkündür (2 bölü 1.3 eşittir 1.54). Bunun bugünkü karşılığı, cari fiyatlar/maliyetlerin aynı kalmasına rağmen, dolar kurunun 12.20 lira olması demektir. Böyle bir kurla 600 milyar dolarlık ihracat hedefi tutar mı? İthalat ve cari açık ne olur? Sanayiciler ve tarımcılar yurt içinde ve yurt dışında yabancı ülke firmalarına ve üreticilerine karşı nasıl rekabet eder? Bu sorunun cevabı sanayide “yüksek katma değerli mallar” imal ederek, tarımda da “verimliliği” artırarak diye verilse doğru olur mu? Yapmayın Allah aşkına!

BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRDÜK

AKP 2002 sonunda iktidara geldiğinde önünde işleyen bir ekonomik sistem buldu. Enflasyon bir yıl içinde %69’dan (2001) %30’a (2002) düşmüştü ve düşmeye devam ediyordu. İzleyen yıllarda tüm dünyada (kader dostumuz Arjantin dahil) sermaye akımları sayesinde enflasyonlar düştü, GSYH’ler büyüdü. Devrin Başbakanı Erdoğan, (Babacan’la birlikte) 2008 yılında 2009 krizinden hemen önce “6 yıl içinde kişi başına milli geliri 3’e katlayıp 10 bin doların üstüne çıkardık” diye böbürlendi. Ben de bu hesap yanlıştır; hem sabit TL hem de sabit dolarla (World Bank Constant Dollar) hesaplar yaptım, artış sadece %45’tir, diye yazdım. Bu da Türkiye ekonomisinin normal performansıdır, ortada bir fevkaladelik yok, dedim. Aradan 14 yıl geçti, sabit fiyatlarla artmasına rağmen, kişi başına gelir hâlâ 10 bin doların üstüne çıkamadı. Çünkü cari kurla yapılan hesap, TL değer kaybedince ters çalıştı. Ben yazmaktan siz de okumaktan bıktınız ama tekrar etmeye mecburum. Yıllık %10 dolar faiziyle borç alarak yola devam edemeyiz. Bundan kalıcı olarak kurtulmanın çaresi cari açığı, hadi fazla vermek demeyim ama, küçültmektir. Bu, TL’yi değerlendirerek olmaz.

SON SÖZ: AKP gidince hiçbir şey kolay olmayacak.