Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaş­kanlığı seçiminin ikinci turu için destek açıklaması karşılığında İçişleri Bakanlığı dahil, üç bakanlığı ve MİT’i vermek üzere Ümit Özdağ’la gizli protokol imzalaması hâlâ tartışılıyor.

Parti Meclisi’ndeki eleştiriler üzerine Kılıçdaroğlu, “Bakanlık verdiysem par­timizin hakkından verdim” dedi.

CHP kadar...

Altılı Masa da rahatsız.

Akşener, yönelttiğim soru üzerine, gizli protokolden haberdar olmadığını, zaten Altılı Masa’da herhangi bir ba­kanlık paylaşımı yapılmadığını söyledi.

Gelecek Partisi’nin yazılı açıklamasın­da şöyle denildi:

“Bilgimiz ve onayımız dışında kişiler arasında mahfuz tutulan herhangi bir protokolün bizim açımızdan siyasi ve ahlaki değeri yoktur.”

Özdağ ise CHP ve İYİ Parti’nin gizli protokolü bildiğini iddia etti.

Bu açıklama üzerine Gelecek Partisi lideri ve eski Başbakan Ahmet Davutoğ­lu’nu aradım. Davutoğlu, gizli protokol yapılmış olmasına üzüldüğünü belirte­rek,“Bilgilendirilmeliydik” diye konuştu.

Davutoğlu, gizli protokolü ilkesel olarak doğru bulmadığını söyledi. “Herhangi bir partinin yönetime katılıp katılmayacağını konuşmamız gerekiyordu” dedi.

Kılıçdaroğlu, Özdağ’la protokol imzaladığında bakanlık paylaşı­mından haberiniz yok muydu?

Bize İçişleri Bakanlığı da dahil olmak üzere herhangi bir bakanlık konusu iletilmedi.

Cumhurbaşkanı adayının destek istemesi normaldir.

Ancak ülkeyi birlikte yönetmek konusunda varılacak mutabakat Altılı Masa’yı yedili haline getireceği için açık olarak konuşulması lazım. Hepimizin onayı lazım.

Böyle bir konu görüşülmediği gibi bakanlıklar da konuşulmadı. Bizim, İyi Parti’nin, diğerlerinin hangi bakanlığı alacağı belli değil. Bunlar ilkesel olarak konuşulmadan pazarlığa girildiğine ihtimal vermemiştim, açık söyleyeyim.

Yedi maddelik mutabakatı yanlış görmedim. Orada bakanlık konusu yok. “Siyasi ve ahlaki değeri yoktur” dediğim şey, bilgimiz dışında yapılan protokol.

Bakanlıkları konuşmadınız mı?

Paylaşım konuşulmadı. Aslında ben 14 Mayıs öncesi ve iki seçim arası “Ba­kanlarımızı ve yüksek bürokratlarımızı ilan edelim. Hem kamuoyunda güven oluşur hem de terör ithamlarına karşı ‘Bu isimler arasında PKK ya da FETÖ ile iltisaklı kim var?’ diye meydan oku­ruz” dedim.

Kabul görmedi ama.

Kabul görmedi. Bunu yapabilseydik seçimi iki kişi arasında değil iki farklı anlayış ve kadro arasında olduğunu gösterirdik.

Gizli protokolden haberiniz yoktu.

Yok tabi. Olsa zaten masada pozisyon belirlerdik. Yeni bir katılım teklifi olsaydı bunu önceki usullerle karara bağlardık. Birisi gelmek istiyorsa ve Altılı Masa uy­gun görürse gelir. Ama kimlerle beraber olacağımıza biz karar veririz.

Elbette Altılı Masa’daki partilerden birinin olması doğaldır. Çünkü nihai referans, liderlerin imzaladığı ortak politikalar metnidir. Bu metne imza atmamış bir partiyle mutabakatımız yok ki. Mesele, hangi kontenjandan verildiği değil, kimlerle ülkeyi yöne­teceğiniz. Herkesin ittifakta kimlerin olduğunu bilme hakkı var.

“İçişleri Bakanlığı ve MİT gibi üst dü­zey bürokratların tayinini istişareyle ya­palım” dedik. Bizim için demokratik ve özgürlükçü ortamın sağlanması önemli. İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere bu niteliklere sahip kişilerin gelmesi...

Birlikte oturmadığınız bir parti­den kim olursa olsun, Altılı Masa’da “İçişleri Bakanlığı olacak, şu olacak” demek doğru gelmedi bana.

Kılıçdaroğlu’nun PM’de “Ba­kanlığı CHP’nin kendi hakkından verdim” dediği iddia ediliyor.

Fakat o masayı kuran altı liderle bunu konuşmamışız. Kimlerle bakanlar kuru­lunda olacağımız, bizim kendi olmamız kadar önemli.

Özdağ’la beş dakika bile oturup ko­nuşmamışız. Uygulamada nasıl beraber olacağız? Birçok tartışmalı konu günde­me gelecek. Hele İçişleri Bakanlığı gibi bir konuysa...

İlkeler önem taşır bizim için. Biz makamlara önem vermekten ilkeleri gözardı ediyoruz. Mesele makama gelmek değil, o makamda neyi uygula­yacağınız ve kimlerle uygulayacağınız.

O halde Altılı Masa gizli proto­kolle fiilen yediye çıktı.

Evet, öyle bir durum ortaya çıkıyor.

Altılı Masa sizce bilgilendirilmeli miydi?

Bilgilendirilmeliydi. Yedi maddelik kamuoyuna açıklanan protokol bize iletildi. Baktık, tamam. Problem yok. (Ama) gizli protokolde bilgilendirilme­dik, haberimiz yok. Onun için Cansu Çamlıbel’in ropörtajı çıkınca (Kılıçda­roğlu’nu) aradım. Sordum.

Ne sordunuz?

Böyle bir protokol var mı? İçişleri Bakalığı ve üç bakanlık verildi mi?

Ne dedi?

“Yok” dedi. “Bir bakanlık konuşuldu ama karara bağlanmadı. Bağlanmadığı için size getirmedim. Olsa bile benim kontenjanımdandı” dedi.

Ben de o akşam Karar TV’de, “Muhatabımız Kılıçdaroğlu’dur. O da ‘Yok öyle bir protokol dedi” minvaline konuştum.

Onun üzerine (Kılıçdaroğlu) aradı. “Ku­sura bakmayın. Tekrar baktım, protokol varmış. Bakanlık görüşülmüş” dedi.

Üzüldüm ama birşey söylemedim.

Üç bakanlık ve MİT’i kabul etti.

Yalnızca bakanlıklar konusu.

Üzüldünüz.

Tabi canım, benim ilkesel olarak doğru bulmadığım bir şey.

Herhangi bir başka partinin ortak yö­netime katılıp katılmayacağını altı lider olarak konuşmamız gerekiyordu.

Seçim kazanılsa mutabakat ortaya çıkacaktı. O zaman ne olurdu?

Bizi Altılı Masa’da konuşulan muta­bakatlar dışında hiçbir şey bağlamaz. Ben ki otoriter eğilimleri dolayısıyla 30 yıllık arkadaşlarımla oturduğum masa­dan ilkelerim için kalkmışım, hangi ma­sada ve kimlerle oturacağıma bakarım.

Seçim sürecinde yaşananlardan her­kes ders çıkarmalı. Bugün iktidar “Ne yaparsam yapayım, halk destekliyor” diyerek ekonomik zulmü artırıyor. Her türlü zam ve vergi uygulanıyor. Güçlü muhalefete ihtiyaç var. Bu tartışmalar muhalefetin kapasitesini daraltıyor. İki şeye odaklanmalıyız.

Bir: Yoksullaşma ve yolsuzluklarla beslenen otoriter yapı karşısında muha­lefetin güçlü ses çıkarması.

İki: Yerel seçim.

Bunun dışında herşey iktidarın yan­lışlarının sürmesine, halkın “Alternati­fim yok” diye karamsarlığa düşmesine yol açar.

ŞAHİN VE SARAL’I TAHLİYE ETTİ, YARGITAY’A SIÇRADI

Hakimler ve Savcılar Kurulu dün Yargıtay’a altı yeni üye seçti.

Bu altı hakimden biri olan Hakan Türkön, son 10 gün içerisinde iki kritik tahliye kararına imza attıktan sonra sıradışı bir terfiyle ödüllendirildi.

Yaklaşık dört yıldır İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Tür­kön, geçen 17 Temmuz’da İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı’na atandı.

Giderayak...

Heyetleri yaz tatiline veya yıllık izne çıkan dört farklı ağır ceza mahkemesinde nöbetçi hakim olarak görev aldı.

Türkön, nöbetçi olarak çıktığı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’n­de organize suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Sedat Şahin ve üç sanığı tahliye etti.

Bir gün sonra da İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Alaattin Sa­ral’ın tahliyesine karar verdi.

Bir hafta önce atandığı bölge adliye mahkemesinde bir gün bile çalış­madan HSK’nın 25 Temmuz tarihli kararnamesiyle Yargıtay’a atandı.

Türkön, dört yıl önce iktidar yanlısı KADEM Derneği’nin etkinliğinde konuşmacı olarak yer almıştı.