Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın 5 yıl içinde 2 ayrı havalimanında uğradığı muamele, “Bu gülünçlük ancak Türkiye’de yaşanır” dedirtiyor.

Atilla, 2017’de iş için gittiği ABD’de, Rıza Zarrap aracılığıyla İran’a yönelik ambargonun delinmesinde görev aldığı gerekçesiyle tutuklandı, ceza aldı ve 28 ay cezaevinde tutuldu. Atilla, 2019’da İstanbul Havalimanı’nda dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile bürokratlar tarafından törenle karşılandı ve ‘milli kahraman’ ilan edildi.

Birkaç ay sonra Borsa İstanbul Genel Müdürlüğü’ne getirildi.

İki yıl önce görevinden ayrıldı.

Yaşadıklarını “Amerika Atilla’ya Karşı” adıyla kitaplaştırdı. O kitabında, ekonomi bürokrasisindeki atamaları eleştirdi.

Beş yıl sonra dün...

Atilla, eşi ve oğlu ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne tatile gitmek için geldiği İstanbul Havalimanı’nda yaptırımla karşılaştı. Yurt dışına çıkış yasağının olduğu ve pasaportunun iptal edildiği belirtilerek, geçişine izin verilmedi.

Havalimanı karakoluna götürülen Atilla, beş yıl önce milli kahraman olarak karşılandığı İstanbul Havalimanı’nda bugün olağan şüpheli muamelesi görmenin şokunu yaşıyordu.

Atilla’yı aradım.

Yaşadıklarını dinledim.

Ne oldu? 

Eşim, ben, oğlum Kıbrıs’a gidiyorduk. Onlar geçti, ben geçerken ekranda kararı gördüler.

Ne dediler?

“Yurtdışına çıkış yasağınız bulunuyor.” Bu kadar.

Pasaportunuza el mi koydular?

İstediler, yanımda yoktu. Olsaydı alacaklardı. Kıbrıs olduğu için pasaportu götürmemiştik.

Suçlama ne?

Suçlama yok, dava yok.

Karar ne zaman verilmiş?

Hiçbir şey söylemiyorlar. Ne karar, ne sebep.

Siz neden olduğunu düşünüyorsunuz?

Araştırıp bulmayı düşünüyorum. Ne olduğunu bilmiyorum.

Bir fikriniz var mı?

Hayra alamet olduğunu zannetmiyorum.

Tahmininiz?

“Acaba” diyorum, yurtdışına çıkmayayım, olur da yurt dışında birileriyle bir şey yaparım diye endişe edip tedirgin olan mı oldu? Yoksa yurt dışına çıkar, gene bir yerde bir şey olur, uğraşmayalım diye işgüzarlık yapan mı oldu? Yoksa sevmeyen, ayağına bastığımız birileri bu çıkmasın, elimizin altında kalsın mı dedi? Herhalde devlet bir açıklama yapar.

ABD’den döndüğünüzde neredeyse devlet töreniyle karşılanmıştınız. 

(Gülüyor) Bilmiyorum, o tören midir, değil midir. Biliyorsunuz, devletin ne zaman seveceği, ne zaman döveceği belli olmuyor. Ama mantık çerçevesinde bir izah olması gerekiyor. İnsanların seyahat özgürlüğünü kısıtlarken, sebep söylemek lazım.

En son ne zaman yurt dışına çıkmıştınız?

2020 yılında çıktım. Borsa’dan ayrıldıktan sonra da olabilir.

Borsa’da iptal edilmiş olabilir mi?

Mantık çerçevesinde yapmazlar diye düşünüyorum.

Sorduğunuzda bir şey öğrenebildiniz mi?

Nüfus Müdürlüğüne dilekçe vereceksiniz. Müdürlükten dönüş olursa, artık hangi ayın çıkmaz çarşambası olur... O prosedürleri biliyorsunuz, bayağı uzar.

Türkiye’ye geldiğinizde milli kahraman mertebesindeydiniz, öyle değil mi?

(Gülüyor) Demek ki değilmişiz! Öyle bir derdimiz hiç olmadı, kendimizi öyle görmedik ama bu muameleyi hak edecek bir şeyimiz olduğunu düşünmüyorum. En azından devletin bize uzak bir yapısı olduğunu düşünmüyorum. Bize birşey söylemek isterse istediği an ulaşabilir. ‘Çıkma’ demek istiyorsa der.

Ne oldu da milli kahraman muamelesi görürken, şüpheli sayıldınız?

Demek ki kahramanlığımız birilerinin işine gelmiyor.

Kaçmanızdan mı endişe ettiler?

Kaçacak olsaydım Kıbrıs’a gitmem. Kaçmamı gerektiren bir şeyim olmadı ki. Öyle bir derdim olsa devlette çalışmayı bırakmam.

Kırgın ve üzgünüzsünüz.

Öyleyim tabi. Hakkımda soruşturma olur, dersiniz ki yanlış anlaşılma. Bir şey yok ortada.

Pasaport iptali için ciddi kuşku olması gerekir.

Varsa da avukatımın bilmesi gerekir. Bakıyor, sistemde yok. İçişleri Bakanlığı’nın aldığı bir karar bu.

Öyle. Ama bir sebebi vardır, talimatı veren vardır. Yanlışlıkla olabileceğini tahmin etmiyorum.

Ne düşünüyorsunuz?

Üzgünüm! İnsan kendi ülkesinde böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyor. Hadi yabancı tarafları anlattık, farklı motivasyonları olabilir. Ticaretle uğraşsak olabilir, vergisel problem olabiliyor. Öyle bir şeyimiz yok. Yerimiz belli, yurdumuz belli. Nerede olduğumuzu herkes bilir. Gidip de havalimanlarında eşimizle çocuğumuzla o muameleyi görmemizi gerektirecek bir şey yok.

Şimdi ne yapacaksınız?

Öğrenmeye çalışacağım sebebini. İzah eden çıkarsa devletten öğreniriz. Yurtdışına çıkamadım diye bir derdim yok. Ülkeyi terk etmek gibi bir derdim de yok.

Üç yıldır yurtdışına çıkmayı düşünmediniz mi?

(Gülüyor) İnsan iki buçuk sene yurtdışında hapiste kalınca yurt dışına çıkmak istemiyor.

Yurtdışına gider, iktidar aleyhine bir şeyler söyler diye mi diye kaygılanıyorlar?

Bir şey söyleyecek olsam yurtdışına gitmemize ihtiyaç mı var? Her yerde söyleriz.

Şimdi neyle meşgulsünüz?

Emekli hayatı yaşıyorum. İş hayatına dönmedim. Zaten bu şekilde nasıl döneceğiz?

Niye?

Baksanıza, yurt dışına çıkış yasağımız varken nasıl döneceğiz? İşimiz gücümüz olsa çıkıp takip edemeyiz.

O başhekimin eşi AK Parti’de il yöneticisiymiş


Dün yazdım.

Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin eski Başhekimi Prof. Yunus Doğramacı, 23 Mart’ta bana yaptığı özel açıklamada, yıkımın bağıra çağıra geldiğini itiraf etmişti.

Depremde 72 insana mezar olan hastanenin ek binasında duvar eğilip bombeleştiği için, “Güçlendirilsin ya da taşınsın” diye beş yazı yazdığını ifade etmişti. Doğramacı, “Hastane kapatılsa insanlar ölmezdi” demişti.

Aynı şekilde, elektrikler kesilip jeneratörler devreye girmediği için yoğun bakımdaki 80 hastanın hayatını kaybettiği ana binada ise depremden önce, ‘bus-bar’ adlı enerji hattının değiştirilmesini istediğini anlatmıştı. “Jeneratör devreye girse hastalar kurtulurdu” diye konuşmuştu.

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmasına kudretli bir el değdi.

Doğramacı’nın statüsü şüpheliden tanığa çevrildi.

Doğramacı, savcılık ifadesinde, bana anlattıklarını unutuverdi!

“Depreme dayanıksız şeklinde gördüğüm bir rapor, edindiğim bilgi ya da aldığım şikayet olmamıştır” dedi.

Açıkça suçluları korudu.

Neden böyle yaptı?

Öğrendim ki...

Eşi Asena Çiğdem Doğramacı, AK Parti’nin Hatay İl Yönetim Kurulu üyesiymiş.

Nasıl bir tesadüftür ki bu...

Başhekimin eşi AK Parti’de yönetici.

Eski İl Sağlık Müdürü, milletvekili aday adayı.

Ek binanın taşınmasına itiraz eden eczane sahibi, AK Parti İl Başkanı ve milletvekili adayının kardeşi.

Şimdi anladınız mı, 152 yurttaşın can vermesine ilişkin soruşturmayı kim örtüyor?