BAŞLIK uzun oldu. Bilerek koy­dum. 2-3 yıl geçer cehennemi yer yüzüne çıkartan bu korkunç depremin yıkıntısını da unuturuz diye korkmaktayım.

İşte yalancı laf!

Dillere yapıştı.

“Depreme hazırlıksız yakalandık” diye söyleyip bahaneye sarılarak rahatla­maktayız. Sanki Türkiye’de ilk kez bir deprem olmuş­çasına herkes büyük bir şaşkınlık içinde görünmeyi seçiyor.

Kentlere göç.

Nüfus artışı.

Kent planı yapmamak.

Yapılana da uymamak.

Arsa rantı yaratmak.

Büyüyen kentin imar rantını zenginleşme aracı haline getiren arsız azınlık sanki bu ülkede değil de uzayda yaşıyormuş gibi davranmak.

★★★

Sorsanıza!

Sorgulasanıza?

Bizim şu son depremle yıkılan 10 kentimizi ve muhtemel yeraltı kırılmaları ile yıkılacak diğer kentleri­mizi ”depreme hazırlıksız yakalanacak kuyuların içine” kim itekleyip attı? Bütün kentlerimizin; güneşi, yağmuru, rüzgarı, temiz havayı, kuş sesini, çiçeği, böceği, doğayı, tabiatı yok ederek depreme hazırlıksız büyümesi “inşaat tica­reti ile siyasetin” para yapmak, servet biriktirmek, sınıf atlamak levyesi haline getirilmesi sonucunda oldu.

Korkum şu:

Ölen öldüğüyle kalacak fakat depreme dayanıksız kent yapılmasından zen­ginleşme çıkartanların da çaldıkları ceplerinde kala­cak. Ve bu kokmuş düzeni kurup yaşatanlar, arka çıkıp sürdürenler, kılıf uydurup gizlenecek, saklanacaklar; deprem bölgesine gidip “size çadır kurduk- size prefabrik ev getir­dik- TV’den şanlı Türk bayrağı arkasına sak­lanıp canlı yayın yaptık ve size müteahhitlerden yardım parası topladık-size para verdik- siz de yine bize oy verin” de­meye başlayacaklar.

★★★

Hırsız politikacı!

Hırsız müteahhit!

Hırsız Bürokrat!

Ve acı sonuç:

Kokmuş düzen!

Kentlerimiz bile bile kokmuş düzene kurban edildikleri için bu felaketi yaşamaktayız. Yıkılırken milyonlarca insanı gecenin saat 4’ünde yatağında altın uykularındayken enkaz altında öldüren, yaralayan yapıları yapanlar, satanlar, yapılmasına kılıf hazırlayan­lar bir yandalar. Öbür yanda çok az sayıda da olsa enkaz yığını yanında dimdik duran binaları yapanlar ise “biz fazladan bir şey yapma­dık, yasa ne diyorsa, yö­netmenlik neyi istiyorsa biz onu yaptık” diyenler...

Onların sayısı az.

★★★

Yıkılan bina Ankara’daki politikacı ile yerel yönetim (belediye) politikacısının gözleri önünde, bilgileri dahilinde yükseldi. Anka­ra’daki politikacı ya da yerel politikacı sağdan, soldan her partiden siyasetçilerdi. Fakat dürüst olalım son 70 yılın neredeyse tamamın­da hepsi sağcı partilerin liderleri ve kadrolarıydı. Müteahhit bir arsayı tarla halindeyken ucuz fiyata kapattı ya da sahibi ile “kat karşılığı” anlaştı. Bu arsa tarım alanı, dere yatağı, heyelan bölgesi, altı fay hattı olabilir, önemli değildi. İmara açıldı; “politikacı ile müteahhit rantı paylaş­ma arsız ve ahlaksız da­yanışması” hortlatıldı. Bir gün önce metrekaresi 1 lira olan o arazinin metrekare fiyatı imar geçinde 1 milyon liraya çıktı.

Devlet eliyle rant!

Hırsızlık kapısı açıldı.

70 yıldır sürüyor.

★★★

Bakmayın siz inşaat ve mimarlık fakültelerinin başına imam hatip mezunu partili kadroları yerleştirme­lerine ve AFAD ile Kızı­lay’ın yönetim kadrosuna partili yeğen, hısım, akraba doldurmuş olmalarına... Ülkemizin fay hareketliğini inceleyen ve deprem belası­nı en az can ve mal kaybına uğrayacak şekilde “jeo­lojik, jeofizik, jeodezi, jeomorfolojik paramet­relere uyumlu şehir planlaması yapacak” in­san, bilgi, tecrübe birikimi var. Türkiye’nin inşaat mühendisi, mimar, jeoloji mühendisi, elektrik mühen­disi, makine mühendisi, yapı denetim uzmanı, ancak sağlam konutlara “oturma izni verebilecek” namuslu belediye kadroları, kent, ilçe, köy binalarının dep­remde yıkılma riskini sıfıra indirerek “mecburi yapı sigortası” yapabilecek kadroları da yetişti.

Her şeyimiz var.

Biz ölmemeydik.

★★★

Hırsız politikacı.

Hırsız müteahhit.

Birlik oldular.

Kentler ve kentleri var eden binaları halkın sağ kalması için değil arsız müteahhit sınıf ile ahlaksız politikacı sınıfın zenginleşip semirmesi ihtiyacını karşıla­mak için diktiler, büyüttüler, büyütüyorlar. Kente karşı işlenmiş cinayetleri bağışla­mak olan imar afları şehir rantı soygunun kılıfı yapıldı. Halk ise “şehir büyüyor, evim değer kazanıyor büyülenmesi” içine girip ahlaksız politikacı ile arsız müteahhit sınıfının kentleri katletmesine yem oldu, yemlik oldu, alet oldu, pay­daş oldu.

Şimdi ne yapmalı?

İki hırsız sınıfın kent rantından arsızca beslenme alışkanlığına çelik duvar örmeli, bu iki soysuzlaşmış sınıfın davranışlarını değiş­tirmeli.

Nasıl?

Sivil toplum kuruluşlarını yükseltin...