İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aydın, Muharrem İnce’nin adaylığını SÖZCÜ’ye değerlendirdi:



14 Mayıs’a doğru kazanmaya yakın adayların avantajlı duruma geçeceğini kaydeden Koray Aydın “Kutup başı konumunda olanların dışındaki adaylara oy vereceklerin bakış açıları da değişecektir. Adaylıkta ısrar edenler giderek küçülecek. Muharrem İnce şimdi çekilirse tarihteki yerini alır” dedi

Koray Aydın, siyasete Milliyetçi Hareket Partisi’nde Trabzon Gençlik Kolları üyesi olarak başlamış, ilk kez 1991 seçimlerinde Trabzon Milletvekili olarak Meclis’e girmiş, 1995 seçimlerinden sonra MHP Genel Sekreteri seçilmiş, 1999 genel seçimlerinde Ankara Milletvekili olmuş, DSP ve ANAP ile koalisyon hükümetinde Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak yer almıştır. TBMM’de MHP Grup Başkanvekilliği de yapan Aydın 3 dönem Trabzon, 2 dönem Ankara Milletvekilliği yapmış, İYİ Parti’nin kurucuları arasında yer almış, uzun süre Teşkilat Başkanı olarak görev yapmıştır ve halen İYİ Parti’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır.


Seçim yaklaşıyor ve yaklaştıkça siyaset gündemi de artık saatten saate değişir hale geliyor. Öyle ki bir konuyu konuşurken bakıyorsunuz olay bir anda tamamen alt üst olmuş, başka bir şekle dönüşmüş. Ancak üzerinde durmak ve iyice anlaşılmasını sağlamak zorunda olduğumuz önemli konular da var. Bu süreçte hiçbir olayın halı altına süpürülmemesini sağlamak, bazı medya kesimlerindeki haber tartışmalarında yalan yanlış verilen mesajların doğrusunu aramak ve anlatmak, böylece seçmenlerin hata yapmamasına katkıda bulunmak bu önemli seçim öncesinde en önemli görevimiz. Bugün gündemin önemli konularını ve tabii asla unutmayacağımız ve unutturmayacağımız depremleri İyi Parti Siyasi İşler Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı Sayın Koray Aydın’la konuştum.

ERDOĞAN, KENDİNİ SAĞLAMA ALARAK ADAY OLDU

■ Sayın Aydın, 1976 yılından beri siyasetin içindesiniz, bakanlık yaptınız, bize cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili birkaç önemli konuyu açıklar mısınız; öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3’üncü kez aday olmasının Anayasa’ya aykırı olduğu hukukçular ve siyasetçiler tarafından defalarca açıklanmasına rağmen aday oldu, YSK itiraz etmedi, partiler de ses çıkarmadı. Bu durumda Anayasa ne için var sorusu çıkmıyor mu?

Tartışmalı bir cumhurbaşkanı adayı olduğu kesin ama Erdoğan elindeki cumhurbaşkanlığı gücünü ve kudretini kullanarak Yüksek Seçim Kurulu’nda önceden 5 üyeyi değiştirip kendi yandaşlarını oraya yerleştirerek oradaki gücünü ve kuvvetini iyice sağlama aldıktan sonra oraya gidecek karardan istediği sonucu alacağını düşünerek böyle bir adım attı. Bunu hayata geçireceğini, oradan kendisine herhangi bir sıkıntı olmayacağını bilerek bu adımı attı. Muhalefetin, müracaat edip şikayet etme dışında özel yapabileceği herhangi bir şey yok ama 6’lı Masa bir araya gelip, bu konuyu konuşup, onunla ilgili kendilerine bir yol haritası çıkardıklarında bu konuda hangi adımı atacaklarını o zaman öğrenebiliriz.

SEÇİM YARIŞMASI TÜRKİYE MESELESİNE DÖNÜŞTÜ

■ Memleket Partisi Genel Başkanı Sayın Muharrem İnce’nin adaylığı en çok konuşulan konulardan biri. Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turda bitmesi önemli ve bunun için de muhalefetin “tek adayla” seçime girmesi önem taşıyor. Muharrem İnce önce “Seçime daha zaman var, gerekirse adaylıktan çekilirim” dedi ama sonradan “Aday olacağını” duyurdu ve YSK’ya müracaat etti. Sizce sonuç ne olur? Acaba Sayın İnce’nin de cumhurbaşkanı yardımcısı olma ihtimali var mı?

Şimdi tabii onunla yapılan görüşmeler sonucunda atacağı adımın kararını Sayın İnce’nin vermesi gerekiyor. Şu andaki seçim yarışması artık bir Türkiye meselesi haline dönüştü, yani kişilerin kendi kazanma istek ve arzularına göre değil, vatan ve millet sevgisi üzerine şekilleniyor, bu ülkede bu değişimin gerçekleşmesini düşünen insanlar birlik ve beraberlikle hareket edilmesinin bir mecburiyet olduğu kanaatindeler. Bugün ilk etapta bir dalgalanmaya dayalı olan biraz oy artışlarını dikkate alarak adaylıkta ısrar etmek, zaman içerisinde ısrar eden kişi için bana göre bir yenilgiye dönüşebilir.

SEÇİM YAKLAŞTIKÇA KAZANMAYA YAKIN ADAY AVANTAJLI DURUMA GEÇER!

Çünkü toplum olaylara şöyle bakıyor; sonuçta toplum “kazanmaya yönelik bir bakış açısını” kazanmış durumda, yani kimin aday olacağından ziyade olayı sonuç odaklı değerlendiren bir bakış açısı oluşturmuş. Bu bakımdan, zaman içerisinde önde olan, güçlü olan, kazanmaya yakın görünen adayın daha da avantajlı duruma geçeceğini, onun seçilmesi için herkesin kendi etrafında A şahsına veya B şahsına oy vermeyi düşünen insanları ikna edeceğini ve bu tür adaylık yarışını devam ettirmek isteyenlerin gittikçe daha da küçülerek seçim gününe yaklaşacaklarını düşünüyorum.

MUHARREM İNCE, ÇEKİLMESİ HALİNDE TARİHTEKİ YERİNİ ALIR!

■ Muharrem İnce’nin adaylığının oyları böleceğini düşünenlerin sayısı az değil.

Şu an için bu yorumları yapıyoruz ama bir ay sonra, 40-45 gün sonra bu işin dozajı yukarıya doğru çıktıkça, yapılacak anketlerde kutuplaşmanın kazananlar ve kaybedenler üzerine yoğunlaşacağı dönemde, yani iki boyutlu duruma dönüşmesi durumunda kutup başı konumunda olanların dışında adaylara oy verecek insanların olaya bakış açılarının önemli oranda değişeceğini düşünüyorum. Çünkü yarış en sonunda yarışan adaylar arasındaki mücadeleye dönüşecektir. Kazanma odaklı düşündükleri için “Biz bugüne kadar elimizden geleni yaptık ama bu iş olmadı” diyenlerin, yarışan adayların Millet İttifakı adayının etrafında toplanacağını düşünüyorum, çünkü bütün siyasal mücadelelerde seçim dönemi yaklaştıkça bu gerçekliği yıllardır bütün seçimlerde gördük. Aynı şey tekrarlanacaktır, çünkü bu seçim artık bir Türkiye meselesi haline geldi, çünkü Türkiye’nin bu seçiminin mutlaka kazanılması gerektiği konusunda hemfikir haline gelmiş milyonlarca insan var. Ben ilk defa Türkiye’de bir seçimde bu inanca sahip o milyonlarca insanın bütünlüğü sağlamak adına ciddi bir çalışmasının da olacağını düşünüyorum. O bakımdan Muharrem İnce’nin geçen zaman içerisinde mutlaka CHP ile görüşme trafiği devam edecektir, böyle bir durumda çekilmesi halinde ülkenin geleceğiyle ilgili önemli bir karara katkı sağlamış bir insan olarak da bana göre tarihteki yerini alır. Bunu yapmadığı takdirde, en kötü ihtimalle seçim ikinci tura kalır ama ben bu seçimin ikinci tura kalacağını düşünmüyorum.

■ Cumhurbaşkanı yardımcılığı veya bakanlık teklifi yapılacak mı sizce?

Bunlar Sayın Kılıçdaroğlu’yla kendisi arasında, iki parti arasındaki görüşmelerde belirlenebilecek bir konudur, niye olmasın, olabilir.

■ Peki, 8 cumhurbaşkanı yardımcısı olabilir mi sizce?

Şu anda bu konunun tartışılabileceğinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Millet İttifakı, birliğini, bütünlüğünü korumak için almış olduğu bu kararın uygulamada nasıl olacağının etkilerini de kazandıktan sonra yorumlayabiliriz, bugünden onu yorumlamak kanımca doğru olmaz.

MİLLET İTTİFAKI İYİ BİR TAKIMDIR  

■ İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adaylığını destekledi. Daha sonra onların cumhurbaşkanı yardımcısı olmalarını önerdi ve bu Millet İttifakı’nca kabul edildi. Mansur Yavaş’ın ilgi çeken bir önerisi oldu; “Bizim cumhurbaşkanı yardımcısı olduğumuzu ilan edin, genel başkanlar da milletvekili olsunlar ve partilerinin başında kalsınlar dedi. Sizce bu uygulanabilir mi?

Önce şöyle diyeyim; Millet İttifakı iyi bir takımdır ve İYİ Parti Millet İttifakı’nın santrforudur. Millet İttifakı olarak biz bir takım olduk, hem de iyi ve güçlü bir takım olduk, şimdi artık bu takımın hakkını ve hukukunu da her platformda koruyup kollayacağız. Takımımızı şampiyon yapacağız ve Millet İttifakı’nı iktidara taşıyacağız. Takımın patronu millettir, dolayısıyla sıralamada takımın yerini millet tayin edecektir. Takımın teknik yönetimi, partilerin yetkili kurulları, teşkilatları, üyeleri ve gönüllüleridir. Millet İttifakı’nın teknik direktörü de artık Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Millet İttifakı’nın santrforu, yani golcüsü de iyi partidir. Millet İttifakı, savunması, orta sahası, hücum hattıyla son derece yetenekli ve güçlü bir takımdır. Şimdi, bu takımı iki güçlü ve yetenekli hücum oyuncusuyla takviye ettik, daha da güçlendirdik. Sayın Ekrem İmamoğlu ve Sayın Mansur Yavaş’ı da ilk 11 kadrosuna dahil ettik. Belediye başkanlarımız Millet İttifakı’nın belediye başkanlarıdır, cumhurbaşkanı yardımcısı olmasalar da yine katkıları olurdu, ancak doğrudan birinci görev olarak hükümete dahil olmaları Millet İttifakı’na güven ve moral, milletimize de büyük umut vermiş, seçimleri kazanmaya dönük inancı daha da pekiştirmiştir, daha da kuvvetlendirmiştir. Bu bakımdan ben atılan bu adımı tarihi bir adım olarak görüyorum, kazanmanın dinamosunu oluşturacaklarını düşünüyorum, her ikisinin de zaman içerisinde oluşmuş olan kendi kitlelerinin hareketliliğini muhafaza ederek buraya ilave bir güç katacaklarını düşünüyorum ve sonuca gitmede de önemli bir adım olarak görüyorum.



SEÇİM ZAFERİMİZ KAÇINILMAZDIR

■ Genel Başkanlar büyük ihtimalle cumhurbaşkanı yardımcısı olacaklar, Sayın Mansur Yavaş’ın önerisine göre cumhurbaşkanı yardımcısı olup partilerinin başında kaldıklarını düşünelim, parlamenter sistemin “partisiz cumhurbaşkanı” şartıyla ters düşmez mi, yani bu öneri olabilir mi?

Hayır olmaz. Bu alınan karar üzerine devam edilir. Genel başkanlar orada partilerini temsil edecekler. Cumhurbaşkanı yardımcısı zaten milletvekili olamıyor, bu görevi üstlenen isimlerin görev tanımları ve yapacakları iş konularının ne olacağı kendi aralarındaki çalışmalarla ortaya çıkacaktır. Aktif olarak görev alan da olabilir, istişare ye dayalı bir birim olarak da hayata geçebilir. Bu onların konuşarak karara dönüştürecekleri bir durumdur. Mansur Yavaş’ın önerisi kendi kararıdır ama cumhurbaşkanı yardımcılarının milletvekili olmaları konusunda değişiklik yapılamaz, çünkü protokol yapıldı ve imza altına alındı, bu ortak ittifakla alınmış bir karar, bunları geride bırakıp önümüze bakmamız lazım. Ben şöyle bakıyorum; bu saatten sonra Millet İttifakı’nın seçim zaferi kaçınılmazdır, cumhurbaşkanlığı seçimini de ilk turda kazanacağız.

HEDEFİMİZ 360 MİLLETVEKİLİ SAYISINA ULAŞMAK

Bu bir iddia değil, kısa zamanda gerçekliğe dönüşecektir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de çoğunluğu elde edeceğiz. Millet İttifakı olarak Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu veya referandum eşiği olan 360 milletvekili sayısına ulaşmayı da çok arzu ediyoruz. Bu da bizim için ortaya koyduğumuz bir hedef, bunu da bir hedef olarak görüyoruz. Böylece bu ucube sistemden kurtulup Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi hızlı bir biçimde hayata geçirebiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp parlamentoda çoğunluğu elde edince hiç vakit kaybetmeden de kolları sıvayacağız. Millet İttifakı, milletinden aldığı güçle hem iktidara gelecek, güçlü kadrosuyla da ülkemizin birikmiş sorunlarını çözecektir. Devlet yönetiminde ehliyet, liyakat, adalet, bilgi birikimini esas alacağız, yani bugüne kadar yapılan uygulamaların dışına çıkacağız; devlet yönetiminde yolsuzluk, adaletsizlik, israf ve savurganlık, afetlere karşı ihmaller son bulacak. Bu saydıklarım Türkiye’nin temel problemleri. Millet İttifakı’nın 6 siyasi partiden oluşmasını da avantaja çevireceğiz.

İKTİDARLAR GİDİCİ, DEVLET VE MİLLET KALICIDIR!

Muhalefetin, basının, bilim insanlarının fikir ve önerilerini dikkate almayan anlayışın yerine ona kulak veren, halkın taleplerini yerine getiren bir anlayış gelecek. Şu anda geldiğimiz noktada “Devlet nerede” diye soruldu ya; vatandaş ihtiyaç sahibi değil ki vatandaş hak sahibidir, vatandaş millettir. Dolayısıyla, devleti kuran ve yaşatan millettir, devlet bir anlamda milletin teşkilatlanmış halidir, başımıza bir felaket geldiğinde elbette ilgili devlet kuruluşlarından yardım bekleyeceğiz. Devlet ile iktidarı ayırmak gerekiyor, iktidarlar gidici, devlet ve millet ise kalıcıdır, bu bakımdan milletin özenle korunması gerekir.

HAYATİ KONUYU BİLE 12 YIL BEKLETTİLER!

■ Devlet için 1 numarada milletin can güvenliği gelmeli değil midir? Deprem uzmanları “ekonomi, işsizlik ve her şeyin önüne depremi, afetleri koymak zorundasınız” diyorlar ve örneğin İstanbul’la ilgili büyük bir hareket hala yok. Siz 1999 depremlerinden sonra prefabrik ve kalıcı konutlar konusunda önemli çalışmalar yapmıştınız.

İstanbul’la ilgili konu şu anda Türkiye’nin ana, temel, en büyük problemlerinden biri. Bu konuda ben bakanlığım döneminde, 17 Ağustos depremi sonrasındaki süreç içerisinde 100 kişilik bir yapı oluşturduk ve İstanbul’da olabilecek bir deprem konusunda atılacak adımların üzerinde çalışacak bir mekanizma oluşturduk ve İstanbul’u bölgelere ayıran bir çalışma yaptık. A grubu en tehlikeli bölgeler, B ikinci derecede, C üçüncü derece diye ayırdık, buradan amacımız önceden tedbir alan bir anlayışı hayata geçirmekti. Önce köprü ve viyadüklerden başladık, çünkü eski adıyla Boğaziçi Köprüsü’nde halatların bağlandığı mekanizmayla bağlantıların kısa olduğu ve büyük bir deprem halinde yıkılabileceğini kendi birimlerimiz bize rapor olarak verdi. Amerika’dan bir heyet getirip incelettik, aynı karara vardı, köprüyü yapan Japonlar olduğu için ben randevu aldım, Japonya’ya gittim, Japon Bayındırlık Bakanı ile konuştuk ve bütün bu köprü ve viyadüklerin yapılmasıyla alakalı olarak bize kredi açmalarını talep ettik, Japonlar bize 20 yıl vadeli, faizi yok denecek kadar düşük bir kredi tahsis ettiler, anlaşmalarını yaptık. Sonra biz iktidardan ayrıldıktan sonra parası temin edilmiş bir şeyi bu arkadaşlar 2011 yılında hayata geçirdiler. Yani aradan 11-12 sene geçtikten sonra yaptılar. Yani, bunlar imkanı sağlanmış olanları bile 11-12 yıl geriden gelen bir anlayışla ülkeyi yönetmeye çalıştılar.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ MÜTEAHHİTLERİN PARA KAZANACAĞI YERLERDE YAPTILAR!



Şimdiki kentsel dönüşümün temelleri de bizim dönemimizde atıldı ama onun kararları da 2011 yılında alınabildi. Öyle bir rantsal dönüşüm haline geldi ki kentsel dönüşüm bile en tehlikeli bölgelerde dönüşüm uygulanacağı yerde müteahhit kesimine para kazandırmaya yönelik bölgelerde yapılmaya çalışıldı. Birinci dereceden en tehlikeli yerlerde uygulamayı bir türlü hayata geçiremediler. Beyefendilerin akılları şimdi başlarına geldi ama hala şu anda bir irade ortaya koyamıyorlar, onların eksik kalan tarafını İBB’nin hayata geçirebilmek için organize bir çalışma yapmış olmasını ben takdirle karşılıyorum. Konu öyle basit bir bakış açısıyla önlenebilecek bir konu değil, yıkılma ihtimali olan bina sayısı dikkate alındığında hızlı bir şekilde hayata geçirerek bunun her sene üstüne koya koya halledilmeye çalışıldığı bir dönemi Türkiye yaşamak mecburiyetindedir, AK Parti’nin böyle bir gücü yoktur, çünkü böyle bir derdi yoktur, onlar rant üzerine kurmuş oldukları bir siyasal bakış açısını düzeltme kararlılığı da yoktur. Dolayısıyla millet bunlardan umudunu kesmiş vaziyettedir.



TOPLANMA ALANLARINI BİLE RANTA AÇTILAR

Toplanma alanlarını bile ranta açtılar, nereden bakarsanız bakın Ak Parti şu anda Türkiye’nin geleceğini yok eden bir anlayışı temsil ediyor. İmar afları depremi felakete dönüştürmedi mi, kayıpları arttırmadı mı? İmar afları bile başlı başlına büyük bir hata olmuştur, büyük yıkımlara davetiye çıkarmış ve kayıpları önemli oranda arttırmıştır. 11 ilimizi etkileyen bu depremden 4 yıl önce 2019 yerel seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep ve diğer illerde imar affını önemli bir hizmet, bir müjde gibi sundu, insanlar bunları çabuk unutuyor, oysa imar affı bu illerimiz için büyük bir yıkım olmuştur, aynı yıkım imar affının olduğu ama afet riski bulunan diğer illerimiz için de geçerlidir. Olaya bu halde bakıp imar affını 2019 yerel seçimlerinden önce bir hizmet gibi müjdelemiş bir yapının artık Türkiye’ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır, bu artık işin sonudur ve bundan sonra olabilecek depremlerde de bu işi halletme durumlarının olmadığını düşünüyorum.

Sel felaketi de göz göre göre geldi. Plansız, programsız kurulan birçok çadır kent bile sular altında kaldı. Irmağın, kanalın kenarına çadır kurmuş olan anlayışa ne diyeceksiniz? 2021 yılında AFAD ile Şanlıurfa Valiliği’nin ortaklaşa düzenlediği ‘İl Afet Riski Azaltma Planı’nda sel afetiyle ilgili dikkat çeken tespitler yapılmış. Taşkın olacak dereler, ilçeler tek tek yazılmış, bu rapordaki derelerin, yerlerin imara açılmış olması, derelerin temizliğinin yapılmaması gibi ihmallerin nelere mal olduğunu  aklımızdan çıkarmayalım. Sayın Erdoğan’ın 3 ay önce açtığı kavşak ölüm kavşağı oldu ve en az 8 kişiye de mezar oldu. Projenin alt geçit kısmı 2012’de, üst yolları 2022’de tamamlanmış, düşünebiliyor musunuz? Nereden baksanız plansız, programsız, bilimsellikten uzak, uyarılara rağmen yağmuru seli hesaba katmayan projeler bunlar.

2013’te “afet riskli alan” ilan edilen 6 mahalleden bir yıl önce bu karar kaldırıldı ve o mahallelerde binlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen yıl risk ortadan kalkmadığına göre bu Cumhurbaşkanı’nın 5 Şubat 2022’deki bu kararının gerekçesi nedir? Bu sorunun cevabını milletimiz beklemektedir, bölgede yaşayan ve ailesini,  her şeyini kaybeden insanımız beklemektedir. Bunu topluma açık ve net bir şekilde anlatmak zorundadır!