Bir kitap duruyor önümde. Yazarları diyor ki: “... Dedikoducuların maksadı belli: İşi baştan sıkı tutup akılları sıra ‘Reis’i iş yapamaz hale getirecekler. Oysa Başkan çoktan vermiş kararını: ‘Şimdi biz iş mi yapacağız, bu dedikodularla mı uğraşacağız? Dileyen, dilediği gibi konuşsun dursun; biz, işimize bakacağız...’ (Recep Tayyip Erdoğan/Bir Liderin Doğuşu/Meydan Yayınları/Hüseyin Besli-Ömer Özbay)”

27 Mart 1994 seçimleri sonrasında “merkez medyada” Erdoğan’la ilgili eleştirilere bu cümlelerle yanıt veriyordu kitap. Neden bu kitapla başladım?

Son günlerde AKP medyasında “iç kavga” var ve bunun üzerine sağda solda bazı haberlere rastlıyoruz. Üstü kapalı mesajlar üzerinden süren bu kavga daha görünür hale gelmeye başladı. 31 Mart seçimlerinde ağır yenilgi alan iktidarda “değişim” tartışması sadece bir “değişim” olarak karşımızda durmuyor. İktidar cenahında özellikle medyasında seçim sonuçları sonrasında siyasi iklimin yumuşamasının önemine dair vurgular yapılıyor. CHP lideri Özgür Özel’in de Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesi “yeni siyasetin” kapılarını açtı. Burada tartışma “yeni Anayasa” üzerinden yürüyor, yürütülüyor. Tam da bu noktada AKP içinde ve dışında (dışında olanlar da AKP’li) bir grubun “Cumhur İttifakı’ndan kopmak gerekiyor. MHP ile yol yürünmez” fikrini de 31 Mart sonrası Ankara koridorlarında dile getirdiğini de duymayan kalmadı. Buna karşı çıkanlar “Erdoğan’ın yalnızlaştırılma projesiyle” karşı karşıya olduğunu yazıyor.

Örneğin...

Haber7.com yazarı ve aynı zamanda Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’ün 1 Mayıs’ta kaleme aldığı “AK Parti’de neler oluyor?” başlıklı yazısı: 

“Bugün 31 Mart yerel seçimlerinden sonra sanki AK Parti ve MHP’nin ana omurgasını oluşturduğu Cumhur İttifakı Meclis çoğunluğunu kaybetmiş gibi davranan AK Partililer var. Farkında mısınız? (31 Mart seçimleri öncesinde) İddia şuydu: ‘Erdoğan, yerel seçimlerden de büyük bir zaferle çıkarsa, bir şekliyle bir dönem daha cumhurbaşkanlığına adaylığını koyar. O nedenle, yerel seçimlerden güçlü olarak çıkmaması lazım’ diyen AK Parti içinde bir grubun varlığından söz edildi. Hele hele, ‘AK Parti, MHP’ye mecbur mudur? Cumhur İttifakı ile buraya kadar’ diyerek ittifakı bitirip Erdoğan’ın arkasındaki ‘çoğunluğu’ azınlık haline getirmek isteyenleri gördükçe iddianın bir hakikate doğru evrildiğini düşünmek hakkımızdır.”

Bu konuda “rahatsız” olanların başında da MHP lideri Devlet Bahçeli geliyor. Bahçeli, “AKP fabrika ayarlarına dönmeli. Muhafazakar demokrat kimlik öne çıkarılmalı. 2002 modeli kazanmıştı yine kazanır” diyenlere salı günü grup toplantısında yanıt verdi: “Cumhur İttifakı’nın tasfiyesine ve sonlanmasına ümit bağlayanlar size kötü bir haberim var; Cumhur İttifakı sonuna kadar vardır, var olacaktır ve ayakta kalacaktır.”

Kavala üzerinden yaşanan “iç” tartışma

AKP medyasında yaşanan “kavga”nın görünür yüzlerinden bir diğeri de Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’nin gündeme getirdiği konulara yine iktidar medyasında bir ismin yanıt vermesi. Selvi, “Erdoğan: ‘50 artı 1 sistemi değişmeli (30 Nisan 2024)” başlıklı köşe yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Kasım 2023’te sarf ettiği sözü hatırlatarak 50+1 sisteminin değişmesi gerektiğini söyledi. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üzerinden iki dönem geçtiği için aksayan ya da düzenlenmesi gereken yönleri ortaya çıktı” diyen Selvi, “O nedenle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin restorasyonu yeni anayasaya göre daha mümkün gözüküyor. Çünkü az sayıda anayasa değişikliği gerektiren maddeler var. Çoğunluğu yasa değişikliği ile sağlanabilir” diye devam etti.

İktidara yakınlığıyla bilinen gazeteci Mehmet Çek de Selvi’ye hedef alarak sosyal medyada yayınladığı bir paylaşımda sert sözler sarf etti. Çek, şunları söyledi: “Abdülkadir Selvi Kimin Sesi? Abdülkadir Selvi, Ak Parti merkez temsil alanlarında etkili ve seçim hezimetinin de birinci dereceden sorumlusu ekibin tetikçiliğini, kalemşörlüğünü yapıyor. Bu ekip ABD uçağına bindiremedikleri Cumhurbaşkanını Özgür Özel ile müzakere masasına oturtmaya çalışıyorlar. Kafalarında 1979`da kurulamayan AP-CHP koalisyonunu kurdurtmak var. Hedeflerinde ise Cumhur İttifakı yani MHP var. Cumhurbaşkanından talepleri de net: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden vazgeçilsin. 50+1’den vazgeçilsin. ABD`nin Suriye politikalarına uygun şekilde YPG tanınsın. Kavala, Demirtaş, Can Atalay serbest bırakılsın. Çeşitli merciler eliyle FETÖ’ye yeniden alan açma girişimlerine, FETÖ’cülerin göreve iadelerine tepki gösterilmesin. Yani tam teslimiyet!”

Ve dün... Selvi, Osman Kavala’nın “hukuki” durumunu yazdı ve “yeni delillerle birlikte Kavala’nın tahliye edilebileceğini” ima etti. Buna da iki isim yanıt verdi. Birisi; Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Ahmet Selim Köroğlu: “Ne Osman Kavala’ymış arkadaş. Gezi olaylarında hükümetin en önemli görevlisi Başbakan olan, yeni sistemde bizatihi yürütme görevini üstlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiçbir önemi yok varsa yoksa Kavala.”

Bir diğeri de hukukçu ve eski AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci: “Kimsenin aklıyla alay etmeyin kardeşim. Ortalık yangın yeri. Siz ‘kibriti’ konuşsunlar, çıkaralım diyorsunuz. Aklınızı başınıza alın! Burada partimizin içine bir şekilde konuşlanmış olan nihayetinde temizlenecek olan Avrupacı-Amerikancılara sesleniyorum. Bu ‘kibritle’ oynayan ya kendini yakar ya evini yakar.”

Evet... Özetle; AKP içinde yaşanan bu “kavga” daha da büyüyecek gibi. Bir taraf “muhafazakar demokrat çizgiye dönelim” diyor bir taraf “bu politikalar Batı’ya teslimiyet” diyor. Peki Erdoğan ne diyecek? İzlemeye devam edelim.