İnsanımızın içinde bulunduğu yoksulluk artık ülke gündeminden düştü. Vatandaşın bu kışı nasıl atlatacağı kimsenin umurunda değil. Tüm TV yorumcuları ve yazılı basın 24 saat Suriye’den bahsediyor.

Irak’tan başlayan serüven, Afrika’nın kuzeyini aşarak Suriye’ye ulaştı. ABD, AB ve Orta Doğu’nun yeni terör devleti İsrail ile birlikte bir tek kurşun atmadan, taşeron HTŞ  ile Esad'ı gönderdiler. İlginç olan da Esad’ın gidişi bizde Osmanlı hayali ile yaşayan kesimlerde coşku ile karşılandı. 

Suriye’nin düşmesi ve sonrası için nasıl bir strateji var o çok bilinmeyenli bir işlem. Suriye’de Fırat’ın doğusunda PKK artıkları ile oluşturulan Garnizon Kürt devleti tam bir soru işareti. Hem Sayın Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Sayın Fidan, Suriye’nin toprak bütünlüğü diyorlar. Peki bu toprak bütünlüğü PYD varlığı orada iken nasıl sağlanacak? Bizim iktidar kesimi de Esad’ın gidişindeki etkenler arasında olduklarını ima yollu dile getiriyorlar. Yani havaları öyle...

Bu saatten sonra senaryo nasıl uygulanacak o çok önemli. Esad’ın gidişine kadar geçen süreçte ABD ile diğer katılımcılar neler konusunda anlaştılar onlar bilinmiyor. 

Trump daha göreve başlamadan, Suriye konusunu gündeme getiriyor ve Sayın Erdoğan’ı yere göğe sığdıramıyor. Bu pek hayra alamet değil.  Geçmişte bazı konularda Trump’ın yaptığı saygısızlıklar dün gibi hafızamızda. Trump tam bir esnaf zihniyetinde olan bir siyasi. O aklı sıra ağzımıza bir damla bal çalıyor. Yarın bir anda değişip olmayanları varmış gibi uygulamaya koyar. Biz istediğimiz kadar bunları konuşmadık desek de o bildiğini okuduğu gibi  tehdit de eder.

Değerli Okurlar, ülkenin geleceği açısından önümüzdeki günler çok hayati. PYD’nin oradan çıkarılacağına ihtimal çok az olasılık. Oraya Kürt-İslam federe gibi ad koyup, abiliğini siz alın, sınırlarınızda genişler diyerek yamamaya çalışabilirler. Bu tam bir tuzak. Bunun arkasındaki gerçek hayalleri GAP( Su). Emperyaller bu işleri zamana yayıyor ve bekliyorlar. Şimdi sıra İran’da. Orayı da demokrasi deyip karıştırıp parçalayacaklar.

Esad yıkıldıktan sonra bir kısım sığınmacılar ülkelerine döndüler. İlk günler olan yoğunluk kısa sürede bitti. Gidenlerin sayısı, Karadeniz’den bir tas su alınmış kadar. Sayın Cumhurbaşkanı, tüm sığınmacılar için “Başımızın üstünde yerleri var” diyor. Sayın Erdoğan bu ülkede 86 milyon insan yaşıyor. Soralım bakalım bir dilim ekmeğin peşine düşen milyonlarca vatandaşların vereceği cevaba “kendi muhtaç himmete, nerde kaldı başkasına himmet ede” özlü sözüyle cevap verecektir.  Ne olur bir cuma namazı çıkışında bir semt pazarına yarım saat uğrayın ve pazardaki yangını görün. Vatandaşlarla konuşun.

Halkın %90’ı sığınmacıları istemiyor. Bu sığınmacılar içimizde pimi çekilmemiş bomba. Kim oldukları ve içlerinde nasıl hainler var bilmiyoruz. Emperyallar, bunları kullanıp ülkeyi karıştıracaklar. Bunlarla İslam dışında bizim hiçbir benzerliğimiz yok. 

Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok deyip “Türkiye, Türkiye’den büyük” denirse yanlış anlamalara neden olmaz mı?

KURT VONNEGUT isimli bir bilim adamının araştırmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir kavanoza 100 siyah karınca ve kırmızı karınca koysanız hiçbir şey olmayacağını biliyor muydunuz? Ama kavanozu sertçe sallarsanız, karıncalar birbirlerini öldürmeye başlar. Kırmızı karıncalar siyah karıncaları düşman, siyah karıncalar kırmızı karıncaları düşman bilir. Gerçek düşman kavanozu sallayandır. Aynı Şey İnsan toplumunda da oluyor.  Yani birbirimize saldırmadan önce, kavanozu kimin salladığını düşünmeliyiz! 

SON SÖZ:
“İnsanlara, onları size nankörlük yapmaya mecbur bırakacak kadar büyük iyiliklerde bulunmayın.”
                                               BALZAC