KALİTESİZ BÜYÜME
Ülkelerin büyümesiyle kredi genişlemesi arasında doğrudan bir ilişki var. Ancak, krize karşı sadece bol kredi ve hane halklarını daha yoğun borçlandırmaya dayalı harcamalar üzerinden kurgulanan model büyümenin kalitesine ilişkin tartışmalar da alevleniyor. Türkiye’nin 2001 sonrasında uzun yıllar düzenli büyüyebilmesinin kaynağı da krediler olmuştu. Fakat kredi genişlemesiyle büyüme sağlamak zorlaştıkça, avantajlarından çok daha fazla dezavantajları ön plana çıkıyor. Ekonomist Dr. Murat Kubilay, geri ödeme hızı yüksek ve verimli projelerin azaldığını ve en çok kredi almak isteyenlerin batık ve yarı batık işletmeler olduğunu söyledi.
Kubilay, bu ortamda sorumluluğun devlet bankalarına kaldığını belirterek, “Bu şekilde fonlanan birçok kredinin geriye dönüşü olmayacağı için, batık kredilerin yükü devlete ve en nihayetinde vatandaşa kalmış oluyor. İkinci olarak, TL cinsi kredilerin son durağı, ekonomi yönetimine ilişkin güven yoksunluğundan ötürü döviz tevdiat hesabı yani döviz talebi oluyor. TL’nin değersizleşmesi ve enflasyonun kontrol altına alınamaması döngüsünden çıkamaz hale geliyoruz” dedi.
Kredileri teşvik edici politikaların örneğin; 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi olağanüstü hallerde veya 2017’de Kredi Garanti Fonu vasıtasıyla kısa süreli uygulandığında hedefine ulaşabildiğini kaydeden Kubilay, “Bu politikayı 2013’ten beri 7 yıl, doğrudan veya dolaylı uygularsanız daha çok batık kredi, bankaların zayıflaması, devlet banklarının görev zararı, dinmeyen enflasyon ve süreklilik arz eden kur patlamaları kaçınılmaz sonuç olur” yorumunu yaptı.

[custom_content title="Büyümeye 7 puan katkı" desc="Türkiye’nin büyüme performansının önemli bir bölümü hane halklarının ve kamunun borçlanmasından kaynaklandı. Finansbank ekonomisitlerinin döviz kurlarından arındırarak yaptığı hesaplamaya göre, 12 Haziran itibarıyla kredi ivmesi yüzde 20 ile 2010’daki global kriz sonrasında hızlı toparlanma döneminden beri en yüksek seviyeye ulaştı. Analizde kredi artışının tüketim harcamaları ve yatırım harcamalarının 2019 GSYH’sindeki yüzde 83.8’lik payı dikkate alınınca, büyümeye 7 puan olumlu katkı yapabileceği kaydedildi. "]