Uzakdoğu kültürünün en temel unsurlarından biri saygıdır. Dövüş sporlarında bile saygı çok önemlidir; rakibe saygı vardır. Dövüşten önce birbirini selamlayarak hem yaptığın işe hem de karşındakine saygını gösterirsin.
Düşmana bile saygı gösterirsin. Batı'da da medeni dediğimiz kültürlerde, saygı kültürün önemli bir bölümünü oluşturur. Özgürlüğe saygı, kişisel haklara saygı, özel hayata saygı, sanata saygı…
Bu yüzden insanlar toplu taşıtlara binerken ya da bir şey yaparken sıraya girerler. Başkalarının haklarına saygısızlık yapmamak için kurallara uyarlar.
Bizde ise sıra beklemek enayilik sayılır! Toplum olarak yitirdiğimiz değerlerimiz ve bugünkü toplumsal çöküşün temeli, saygı ve eğitim eksikliğidir.
***
Uzmanlar yıllarca “Çocuklarınızı sevgiyle büyütün” dediler. “Onlara birey olmayı
öğretin, ne istediklerini sorun, özgüvenlerini kırmayın” dediler. Bizse ipin ucunu kaçırıp son
derece şımarık, sevgi arsızı çocuklar yetiştiren bir nesil olduk.
40-60 yaş arasındaki X kuşağı, ebeveynleri tarafından ezilerek, kurallarla sınırlanarak büyütüldü. Onlara ne istedikleri sorulmadı. Yemek saati belliydi, sofrada kimin nereye oturacağı belliydi, uyku saati belliydi.
"Sus, konuşma, büyüğüne saygısızlık etme" denilerek yetiştirildiler. Anne veya babanın bir bakışıyla korkudan donup kalan bir nesil bu. Maalesef bu nesil, çocuklarına kendi yaşayamadıklarını yaşatmak için, özgür ve özgüvenli olsunlar diye her şeyden taviz veren ve çocuğuna hayır demeyen, diyemeyen bir ebeveyn nesli oldu.
Öyle ki çocukların her biri dünya kendi etrafında dönüyor sanıyor. Hep ilgi odaklı büyüyorlar ve başka türlüsüyle de mutlu olmuyorlar. Bir zaman sonra gösterilen ilgi yetmiyor ve daha fazlasını isteyen, hiçbir şeyle mutlu olamayan gençlere dönüşüyorlar.
Çocukların her davranışına gösterilen sonsuz anlayışın onlara fayda sağladığını düşünüyoruz. Başkalarından da aynı anlayışı göstermelerini bekliyoruz. Bazen çığlık çığlığa koşan çocuğuna gülümseyerek bakan anneleri görüyorum. Etrafı rahatsız edip etmediği hiç umurlarında değil. İşte onları sarsarak “Bir dur de!” demek geçiyor çoğu zaman içimden.
Çocuklar yaptıkları yanlışların farkında olmayabiliyor. Eğer anne babası da uyarmazsa, bu çocuk toplum içinde bağırarak başkalarını rahatsız etmemesi gerektiğini nasıl öğrenecek Çocuğa, topluluk içinde nasıl davranması gerektiğini kim öğretecek?
Anne baba çocuğun her davranışına hoşgörü gösterdiğinde çocuk davranışının onaylandığını düşünüyor. Tabii ki bu yeni neslin vurdumduymazlığının, etik ve ahlaki kurallardan uzak olmasının, bencil olmalarının tek sorumlusu anne babalar değil.
İçinde yetiştikleri toplumun da yozlaşmış ve erozyona uğramış olması buna bir etken. Toplumda herkes birbirini kazıklamaya çalışıyorsa, adalet hep güçlüden yanaysa, insanlar kolay para kazanmanın peşindeyse, başkasının hakkını yemek iş bilmek diye görülüyorsa, bütün suçu ailelere yükleyemeyiz.
Şimdi uzaktan bakınca aslında çocuklarımıza sevilmeyi değil, sevmeyi öğretmeliymişiz diye düşünüyorum.
Doğayı sevmeyi… Sanatı sevmeyi… Hayvanları sevmeyi… İnsanları sevmeyi… Kısaca yaşamı sevmeyi öğretmeliymişiz. Sevdiği şeye de saygı duyup, saygı göstermeyi öğretmeliymişiz.