Bu başlık size yanlış gibi geldi değil mi? Çünkü işsizlik istatistikleri irdelenirken, bugüne kadar kamuoyunun dikkati daha çok diplomalı yani üniversite mezunlarının işsiz olması sorununa çekildi. Diplomasızların işsizliği üzerinde ayrıca durulmadı. Belki diploması olmayanın iş bulamaması (üniversite bitirmedikleri için) kendi kabahatleridir diye düşünüldü. Belki de diplomasızlar, teklif edilen daimi veya geçici düşük ücretli işleri kolay kabul ettiğinden onların iş bulması daha kolaydır dendi. Diplomasızlar arasında ciddi bir işsizlik sorunu yok kabul edildi. Çünkü “devletçi/planlamacı/sol/sosyalist” dünya görüşüne göre üniversite diploması olanların, diplomalarına uygun işler bulamamasından kendileri değil devlet sorumludur. Hatta “madem ki iş vermeyecekti niçin bizi üniversitede okuttu?” diye devleti kabahatli bulmak gibi bir söylem de var. Bu konuyu ele almama sebep, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçlarıdır. Araştırmaya göre 10 yıl önce üniversite mezunlarının ortanca (medyan) ücreti, asgari ücretin 3 katı iken, 2022’de 2 katın altına düşmüş. Bunu doğrulayan ikinci bir bulgu da beyaz yakalı çalışanların asgari ücret cinsinden maaşlarının 2015’ten sonra %50 azalmasıdır. Yani ücretler arasındaki eşitsizlik azalmış. Bu değişim asgari ücretin genel ücret düzeyine göre daha fazla yükseltilmesinden de doğmuş olabilir. Bazıları bu değişimi ülkenin geleceği için sakıncalı buluyor. Ben ise bu değişimi, Adam Smith’in gördüğü “Görünmez El”in (Invisible Hand) ekonomideki bir “kaynak tahsisi hatasını” düzeltmesi olarak değerliyorum. 

DİPLOMA EKMEK KARNESİ DEĞİLDİR

Yazılarımda daha önce de kullandığım bu özsözün sahibi Koç Grubu’nda iz bırakan büyük yöneticilerinden Fahir İlkel’dir (1925-1993). Fahir Bey, devlette yetişmiş mühendis kökenli bir yöneticiydi. Bu özsözü devlette çalışırken bulmuştu. Aynı hastalığın özel sektöre bulaşmaması için bizi ikaz ediyordu. Osmanlı’dan müdevver bir alışkanlıkla üniversite mezunları, yapacakları bir iş olmasa da devletin kendilerini iyi bir maaşla istihdam etmesi gerektiğine inanıyordu. Hamdolsun bu inanç günümüzde bir hayli zayıflamıştır. 1962 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın “Türkiye’de işgücü planlaması” çalışmalarına İstanbul Sanayi Odası adına ben de katılmıştım. Yaptığım sunumda, okuduğum bir dergide dikkatimi çeken “Mısır’da işsiz üniversite mezunları sorunu” başlıklı bir makaleden bölümlere yer vermiştim. Geçen perşembe günkü yazımda, Bangladeş’te üniversite öğrencilerinin isyan etmesinin sebebinin devlette post kapma kavgası olduğunu anlattım. 1979-1990 arası İngiltere’de başbakanlık yapan Margaret Thatcher’ın istihdamla ilgili olarak söylediği “Herkes, ekmek parasını başkalarının gönüllü olarak satın alacağı bir mal veya hizmetin üretiminde görev alarak kazanmalıdır” cümlesi, müthiş bir aforizmadır.

ÜNİVERSİTELER VE MEZUNLARI

Ülkemizde 200’den fazla üniversite var. Bunların bir kısmı ticarethanelerdir. Devletin yeni açtığı üniversiteler, araştırma yapsın ve kaliteli eğitim versin diye değil, daha çok yörenin iktisadi ve sosyal kalkınmasına katkı sağlasın diye kurulmuştur. Zamanla bunlar da gelişecektir, kimsenin şüphesi olmasın. Serbest piyasa düzenine yöneltilen en ciddi eleştiri, yatırım kararlarının bireyler tarafından alınması yüzünden kaynak israfına yol açıldığıdır. Yani batan batar, kalan sağlarla yola devam ederiz denmesidir. Ancak yüz yıldır yaşananlar bunun tersini göstermiştir. Merkezi planlamada daha çok israf oluşmuştur. Yine de belli konularda “planlama” yabana atılacak bir fikir değildir. Planlı bir piyasa ekonomisi en yüksek kalkınma hızını sağlamıştır. Çin bunun abidevi bir kanıtıdır. YÖK verilerine göre 2023 yılında hukuk fakültelerinde 75 bin, işletme fakültelerinde de 250 bin öğrenci okuyormuş. Buralardan mezun olacaklar ne iş yapacak diye bir soru akla geliyor. Aynı soru, eczacılık, orman veya ziraat mühendisliği gibi teknik eğitim dallarında da sorulabilir. Eğer üniversitelerin çok fazla mezun vermesi diye bir sorun varsa bunu “planlama” ile değil de öncelikle “piyasa” yani halkın iradesiyle çözmeyi öneriyorum. Bu maksatla “Diploma ekmek karnesi değildir” sözü tüm üniversitelerin giriş kapılarının üstüne yazılsın.

SON SÖZ: Olmayan soruna çözüm geliştirmek, çözümsüz sorun yaratmaktır.