Yerel seçimlerden sonra siyasette yumuşayıp  gerginlikleri bir tarafa bırakalım derken, gerginliğin tavan yaptığı bir duruma geldik.  22 yılda ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasi olarak getirdikleri çöküntü adeta deprem etkisi yarattı. 
Nasıl deprem etkisi yaratmasın ki?
 Hastanelerde yoğun bakımlarda bebekler ölüyor, çeşitli şehirlerde çocuklar katlediliyor, Milliyetçi parti bebek katilini TBMM’ye davet ediyor, her gün kadınlar katlediliyor, terör Türkiye’nin NASA’sına güpegündüz eylem yapıyor, Kürt sorununa çözüm deyip gündem yaratırken yerel seçimlerde halkın oyları ile seçilen Belediye Başkanları görevden alınıp kayyumlar atanıyor…

Değerli Okurlar, temelde yatan gerçek nedenin ne olduğunu gizlemek için terörü önceleyip  bizleri yanıltıyorlar. Gerçek neden SU ………Buzullar çözülüyor ve giderek dünya ısınıyor. Giderek daha artan sıcaklıkla suya büyük ihtiyaç olacak. Gelecekte su savaşları olacak. ABD’nin Ortadoğu’da bir devlet kurup İsrail’i güvenceye almanın dışında gerçek isteği Fırat ve Dicle’nin suları. Fırat ve Dicle olmasa Ortadoğu’da hayat devam edemez. Yıllardır terör örgütleri ile Türkiye’yi karıştırarak çeşitli bahanelerle ambargolar koyarak bizi zayıflatıp parçalayarak suya sahip olmak tek amaçları.

Emperyalistler Büyük Ortadoğu Projesi diyerek bizi, cambaza bak yapıp devamlı sallıyorlar. Ortadoğu’da adeta bir kazan kaynıyor. Bu emperyal oyunlarıyla karşı karşıyayken ülke içindeki birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Gün siyaset ya da koltuk günü değil. Emperyallerin oyunlarını kursaklarında bırakma zamanı.

HAYDİ TÜRKİYE…….

Sayın M. Tanzer Ünal’dan alıntı bir öyküyü sizlerle paylaşıyorum.

Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi.

Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu.

Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.

Bu durum yolculuk boyunca devam etti.

Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu.

Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.

Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.

Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.

Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğradı.

Mısırlı yaşlı çiftçinin bu anlattıkları, daha sonra siyaset stratejisinde “FARE ÇUVALI TEORİSİ” olarak kabul edildi.

Emperyalist devletlerin gariban ülkelerde oynadıkları oyunlar, “Fare Çuvalı Teorisi” ile açıklanmaya başlandı.

Sömürülecek ülkeler, öyle uzun süre “huzur ve istikrar” içinde bırakılmıyor, fitne çıkarılıyor, terör azdırılıyordu.

Nasıl köylü, fare çuvalını sallayınca fareler çuvalı kemirerek delip dışarı çıkmayı bırakıyor birbirleriyle kavgaya tutuşuyorsa, geri kalmış ülkelerde sistematik olarak çıkarılan karışıklıklar da milletlerin uyanmasını engelliyordu. 

SON SÖZ:  Politika demek, kazığı atarken söylediğin nutukları,
kazığı yiyenlere alkışlatmak demektir.  ÇETİN ALTAN