2000’li yıllarda NTV’de yayınlan Eko-diyalog isimli iktisat sohbetlerinde Deniz Gökçe bana “muhasebeci” diye takılırdı. Sebebi, Wharton’da muhasebe yoğunluklu MBA eğitimi almış olmamdı. Eko-diyalog popüler bir iktisat programıydı. Kurucu üçlü, Deniz Gökçe, Asaf Savaş ve Mahfi Eğilmez’den oluşuyordu. Mahfi ayrılınca beni aralarına aldılar. Daha sonra Taner Berksoy takıma katıldı. Zaman zaman, beşimiz bir araya geldik. Muhasebe ve istatistik, iktisadın ölçme ve analiz disiplinleridir. Çoğu iktisatçının, teorik muhasebe bilgisi sınırlıdır. Bu yüzden önlerine gelen “resmi/tasdikli” bilanço ve gelir hesabı gibi tablolarda yer alan rakamları irdelemeden kullanır. Usta bir hukukçunun bana “hayattaki gerçekle, hukuki gerçek aynı değildir” dediği gibi, “maddi gerçekle muhasebe gerçeği” aynı şey değildir. Muhasebenin ufku, yasa ve yönetmeliklere göre kayıt tutup tablo hazırlamak ve vergi hesaplamayla sınırlıdır. Halbuki iktisatçıların yaptıkları analizlerin bilimsel olması için, kullandıkları muhasebe çıktılarının ekonomik hayattaki maddi gerçeği doğru yansıtması gerekir. İkisi çok farklı olabilir.
İKİZ AÇIK, İKİZ DEĞİLDİR
Ülke ekonomileri değerlenip derecelendirilirken, analistler öncelikle “ikiz açık” tabir edilen iki göstergeye bakar. Bunlardan birincisi “iç açık” yani tasarruf açığıdır. İkinci gösterge de “dış açık”tır. Dış açığın diğer adı “cari işlemler açığı”dır. Genel kabul görmüş hükme göre dış açık, iç açık yüzünden oluşur. Yani istikrarsız ekonomilerde işlenen “ilk günah”, hükümetin gelirinden fazla harcama yaparak, bütçe açığı vermesidir. Buna özel kesimin borçlanma gereksinimi eklenince ortaya “tasarruf açığı” çıkar. Düz mantıkla dış açık, içteki “tasarruf açığının” dıştan “tasarruf ithal ederek” kapamaktan başka bir şey değildir. Bu yüzden istikrar paketlerinin (IMF reçetesi diye okuyun) birinci tavsiyesi “denk bütçe”dir. Bütçe denk olur yani iç açık tetiklenmezse, dış açık da (hemen olmasa bile) bir süre sonra kendiliğinden kapanır diye düşünülür. Böylece ülkeler “vadesi gelen dış borcu, yüksek faizle yeni dış borç alarak döndürmek” zorunda kalmaz. Bu yaşamsal önemde bir ikazdır.
HAVUZDAKİ SU SEVİYESİ
Bir havuzdaki su seviyesi düşmüyorsa, giren su çıkan suya eşit demektir. Ekonomilerde birbiriyle bağlantılı biri “iç borç stoku” diğeri “dış borç stoku” diye iki havuz vardır. İç borç havuzunun su seviyesi “Kamu Borcu/GSYH” oranına bakarak değerlendiriliyor. 2021 yılında bu oran %40.4 imiş. Bu oran %29.5’e inmiş. Daha da inecek. Demek ki, son 3 yılda Türkiye ekonomisinde oransal olarak iç açık büyümemiştir. Hatırlamakta fayda var. 2001 yılında (Bülent Ecevit başbakanken) bu oran %75.5’e çıkmış, 2015’te Erdoğan başbakanken %27.2’ye kadar düşmüş. Bu oranların hepsi resmi, hepsi yanlıştır. Gelelim dış açık stokuna: Bu havuzdaki su seviyesi Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (dış yükümlülükler eksi dış varlıklar) denilen bir metrikle ölçülüyor. Son rakam eksi 318.6 milyar dolar. 2013-2023 arasında Türkiye’nin birikimli cari açığı 313 milyar dolar olmuş. Demek ki, 2013’ten önce dış borç stoku yokmuş (?). Bugün halkın elinde (yastık altında tabir edilen) kabaca 290 milyar dolarlık altın var. Zenginlerimizin yurt dışındaki kayıt dışı serveti buna eklenirse, Türkiye’nin dış borç stoku olmadığı ortaya çıkar. Bu sayıların çoğu resmi hepsi yanlıştır.
SON SÖZ: Belki de taşladığımız şeytan başka yerdedir.