Yakaranlar projesini yapmaya nasıl karar verdiniz? Mert Fırat: ‘Yakaranlar’ı aslında DasDas Tiyatro’da sahnelemeyi uzun süredir düşünüyorduk. Aynı zamanda arkadaşım olan ve DasDas’ın da İngiltere temsilcisi John Mitchell, bana bu oyunu bahsettikten sonra ‘Yakaran Kadınlar’ adıyla oyunu sahneye koyan İngiliz ekiple tanıştık ve bizi İrlanda’ya davet ettiler. Oyunu orada seyretme şansımız oldu. ‘Yakaranlar’, 2 bin 500 yıl önce bu topraklarda yazılmış ancak hikaye açısından hiçbir belli toprağa ait olmayan; tüm dünyayı kapsayan evrensel bir metin. Bu nedenle de DasDas Tiyatro’da bu oyunu sahnelemeyi çok arzu ettik ve 8 Mart’ta da prömiyerini gerçekleştirdik. Mart ayı oyunlarımız da şu an kapalı gişe. 2 bin 500 yıl önce yazılan bir oyunun bugün de bu kadar güncel olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?  Didem Balçın: Bir kadın hikayesi gibi gözükse de aslında Aiskhylos’un kaleme aldığı bu oyunun konusunun bu denli evrensel ve güncelliğini koruması bizim için en önemli faktördü. Bakıldığında geçmişte sadece 'üçüncü sayfa haberi' olarak gördüğümüz istenmeyen evlilikler, şiddete maruz kalan kadınlar bugün en büyük sorunlardan biri. Ve ‘Yakaranlar’ da bu kadınların başlı başına bir seslenişi olduğu için güncelliğini koruyor. Keşke yitirmiş olsaydı güncelliğini ama maalesef ortadaki acı gerçek bu. yakaranlar-bultenERKEK EGEMEN TOPLUMUN VAHŞİ YÜZÜ Kadın ve göç sorununun çözümünde bu kadar yılda yol kat edilememesini neye bağlarsınız? Volkan Yosunlu: Maalesef bu sorunun bu kadar yılda çözüme ulaştırılamamasının sebebi politik nedenler, erkek egemen toplumun biraz vahşi yüzü. Aslında iktidarını vahşet üstüne kuran medeniyetlerin hala var olmasından kaynaklı. Bundan önce de bir toprak kavgası vardı, insanların mülk edinme hırsı devletler üzerinden düşünüldüğünde ülke toprağına dönüşüyor. Bu ülke, sınırlarını belirliyor ve bu sınırları genişletmek için savaşlar, daha çok yıkım gerekiyor. Doğal olarak birileri de o sınırları korumak için o savaşın içine çekiliyor. Ülkelerin adı, sınırlar değişiyor ama bu temel kavga hiçbir zaman değişmiyor. Mülk edinme, sınır kavgası değişmedikçe bunun en çok zarar gören tarafı maalesef kadınlar oluyor. Çünkü savaşan erkeklerin yanında hayatın temel yapı taşı olan, temel paylaştığımız cinsiyet olarak kadınlar maalesef ciddi olarak yıpranıyorlar bu süreçten. Doğal olarak bu paylaşım savaşında kadınlar ve göç sorunu kuşaktan kuşağa ölümsüzleşen ve sürekli tarihin tekerrür ettiği bir döngüye dönüşüyor. BU OYUN BİR SESLENİŞ Bu coğrafyada bilhassa, bu sorunların bitimi için, hasılı özgür ve huzurlu bir yaşam sürülmesi adına bu oyun bize neler söylüyor, hangi mesajları veriyor? Didem Balçın: Oyun bir süreci anlatıyor. Baskıya karşı duran kadınların kararlılığını ve sonuca ulaşma serüvenlerini gözler önüne seriyor. Bir sesleniş aslında bu oyun. O sebepten de her seyirci bir yerinden farklı bir çıkarım yapabilir oyunu seyrettikten sonra. Fakat en önemlisi şu ki, kadın ve erkek eşit haklara sahip olmalıdır. Cinsiyet, ırk, dil, din ayırt etmeden birey olarak hür ve özgür iradesiyle yaşamına karar vermelidir. Tecavüz, şiddet, zoraki evlilikler kadının maruz kalmaması gereken durumlardır. Bunu yaşayan ne yazık ki kadın çoğunluğu olduğu için 2 bin 500 yıl önce yazılan oyunu bunu kadın üzerinden anlatmayı seçmiştir. Mert Fırat: Bu oyun aslında demokrasinin ne kadar gerekli olduğunu ve gerçek kelime anlamıyla uygulandığında nasıl çözümcü bir sistem olduğunu gözler önüne seriyor. Aslında her şeyin temelinde tüm etiketlerden arındırılarak birbirimizi dinlemek, anlamak ve empati kurmak yatıyor. 50 kadın, oyunda o kadar çaresiz ki bir insana yakarmaktan çok mitolojik tanrılara yakarıyor. Bu tabii oyunun yazıldığı dönemle de alakalı ama bugüne baktığınızda ne kadar üzücü ki kimse birbirini dinlemiyor. Haklarımızın bilincinde olmak ve onları aramak, karşımızdakileri dinlemek en elzem eylem bugün. Ve de en arayışında olduğumuz eylem aynı zamanda. yakaranlar-bulten4 DÜNYANIN HER YERİ İÇİN PROBLEM Oyunun yurtdışındaki versiyonunu yöneten Ramin Gray prömiyerin ardından dil farklılığı olsa da tüm duyguyu anladığını söyledi. Bu sanırım, anlatılan dertlerin bu coğrafyayla doğrudan ilişkili olmasından kaynaklı, katılır mısınız? Volkan Yosunlu: Bu hedeflediğimiz bir şeydi aslında topluluk olarak. Dil ortadan kalktığı zaman ortada kalan şey duygudur. Eğer biz bu duygunun anlamını sahneye taşıyabilirsek, bir kadının bir göçle bir hikayesini anlamlandırabilirsek ve kadının var olma biçiminin bir isyana dönüşmesini sahneye taşıyabilirsek 'ne mutlu bize' dedik ve bunun çalışmasını yaptık. Ve gerçekten görüyorum ki Ramin’in o gün sözleriyle de bunu başardık. Tabii bunda en önemli pay sahne üstünde var olan kadınlar, erkekler ve tüm ekibimizdir. Sadece bu coğrafyayla doğrudan alakalı olmasından kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü artık kadın, savaş sorunu dünyanın her yeri için bir problem. Hepimiz biliyoruz bu savaşların kaynağı nedir; neden çıkıyor. Bu yüzden aslında ülkelerin kendi mekanizmaları yani silah üretim ve silahtan kazanan mekanizmaları devam ettiği sürece bu hikaye sadece buraların hikayesi olmayacak. 50 kişilik oyuncu kadrosunun 44’ü amatör oyunculardan seçildi. Bunun kararını nasıl verdiniz? Mert Fırat: Oyun, yurt dışında da aynı şekilde oynanıyor. Zaten baktığınızda oyundaki kadınların da isimleri yok. Evet, onlar DasDas Sahne’de, Türkiye’de oynuyorlar ama İran’dan da, İngiltere’den de, Fransa’dan da olabilirler. Onlar bu sorunun var olduğu her coğrafyanın kadınları. Bu nedenle böylesine bir metni amatör oyuncularla; farklı yaş ve meslek gruplarından olan kadınlarla sahnelemek kaçınılmazdı. Oyuna hazırlık sürecinde yaşadığınız sizi şaşırtan sürprizler oldu mu? Didem Balçın: Proje baştan sona heyecan vericiydi. En heyecanlı kısmı eğitim almaya açık, farklı mesleklerden insanların tek bir fikir altında kenetlenmesiydi. Bunu hala da yaşıyoruz. Volkan Yosunlu: İki ay gibi kısa sürede bu kadar insanın yoğun emeğinin olduğu bir projenin hayata geçmesi kendi başına şaşırtıcı bir sürpriz aslında. Çünkü daha önceden bu anlamda sahne deneyimi yaşamamış insanlar aramızda çoğunlukla. Oyunun müzikleri sıfırdan bestelendi, hareket düzeni sıfırdan yapıldı; keza reji de öyle. yakaranlar-bulten2 Kısa sürede amatör yoğunluklu oyuncu kadrosuyla çalışmanın avantajları ve dezavantajları neydi? Didem Balçın: Hiçbir dezavantajı yok benim için. Dediğim gibi sadece heyecan uyandırıyor. Onlar farkında olmasa da bizim de onlardan öğrendiğimiz çok fazla şey var. Volkan Yosunlu: Avantajları; bir kere gerçekten arkadaşlarımın emeğini, hakkını vermek lazım çünkü herkes çok istekli ve motivasyonlu bir aradaydı. Söylediğimizi alabilmek adına büyük bir açlık taşıyorlardı ve bu açlık çok güzeldi. Açıkçası bütün çalıştırıcı ekip için zor bir süreçti. Çünkü bildiğimiz alışkanlıkları kırdık böylece. 'İki ayda yapılabilir mi bu?' diye birbirimize sorduğumuzda bazen umutsuzluğa kapıldığımız anlar oldu tabii. Fakat aslında doğru planlandığında, doğru çalışmayla, zamanı doğru yöneterek bu işin yapılabileceğini kendimize kanıtlamış olduk tüm ekip olarak. Dezavantajları tabii ki var. Doğal olarak arkadaşlarımın oyundaki hızlı değişimlere adapte olmaları biraz zor oluyordu. Cumartesi rejinin bir kısmını halledip pazar günü ise hareket düzeniyle provada bunu eşleştirmeye çalışıyorduk. Bunların da güzelce üstesinden geldik ve dediğim gibi etkili bir oyuna ulaşmış olduk diyebilirim. Oyunda kostümlerin antik çağdan değil, günümüz modellerinden seçildiğini gördük. Bunun sebebi nedir? Didem Balçın: Tek bir zamana ait olmadığı ve de tek bir toplumu simgelemediği için bu şekilde bir tercih yaptık. Tiyatroların kapatıldığı, oyunların sansürlendiği bir dönemde bu oyunu sahnelemek cesaret de istiyor. Bu cesareti göstermenizin arkasındaki motivasyon neydi? Volkan Yosunlu: Tiyatro cesur olmak zorunda her zaman. Biz de tiyatronun gerekliliğini ortaya koyuyoruz. Çünkü tiyatro doğal olarak yaşadığı ana yorum yapan, yaşadığı anın içinden kesitler sunan sanat biçimidir. Sanatın aslında tabii ki her dalı aynı şekilde cümlelerle karşılanabilir ama bizim sanatımız yani tiyatro sanatı seyirciyle birebir ilişki kuran ve yaşadığı toplumla, anla, yüzyılla ve insanla ilişkisini çok net ortaya koyan bir sanat dalı. Dolayısıyla cesur olmak zorunda. Biz de o cesareti aldık. Çünkü bu ülkede de, dünyada da eğer kadınlar hala eşitlik mücadelesi veriyorsa biz bu mücadelenin yanında olduğumuzu, taraf olduğumuzu ortaya koymak durumundaydık. yakaranlar-bulten5 DURDURALIM BU DÜZENİ Oyuna hazırlanırken neler hissettiniz? Şeyma Gökçe Cengiz: Biz oyunda baskı ve şiddet gören kadınların kendi topraklarını terk etmek zorunda kaldıkları ve bu uğurda verdikleri mücadeleyi, çektikleri acıyı anlatıyoruz. Oyuna hazırlanırken; ne duyguda olduklarını, baskı görürken, zulümden kaçarken neler hissettiklerini anlayabilmek adına bu kadınların hayat hikayelerini inceledim, okudum, röportajlarını izledim. Onları anlamaya çalıştım. Aslında bu süreç benim için oynadığım karakterin vücudumda hayat bulmasından çok daha öte bir yerde. Kendimi hep bir ayna gibi hissettim, onların yansıması oldum. Zulümden kaçan ve yabancı topraklara sığınan bir karakteri canlandırmak, bugün de yaşanılan sıkıntılarla ilgili neleri düşündürttü size? Şeyma Gökçe Cengiz: ‘Yakaranlar’ ekibi olarak bir amaç için bir araya geldik. Yakaran bir kadını oynarken onun sorumluluğunu da taşıyorum aynı zamanda. Çünkü ben zulme uğramış, şiddet görmüş, çaresiz kalmış ama içindeki gücü kaybetmeden, kendine tekrar sil baştan başlamak için yol arayan, özgürlüğü için, insanca yasamak için mücadele eden ve bu uğurda her şeyi göze alan kadının gücünü, direncini, isteğini gösteriyorum bir kadın olarak. Metin 2 bin 500 yıl önce yazılmış olmasına rağmen tam olarak kadınların bugün yaşadıkları sorunu yansıtıyor. Aslında bu ne kadar acı verici. Bakıldığında 2 bin 500 yıldan beri kadına uygulanan şiddet ve mültecilerin yaşadığı sorunlar günümüzde de aynı değil mi zaten!? Buradan yola çıkarak durduralım bu düzeni diyoruz.