Doğallığı, samimiyeti, neşesi, şen kahkahasıyla ve usta oyunculuğuyla gönlümüzde taht kurmuş Nilgün Belgün, SÖZCÜ okurlarına konuştu. İşte corona virüse yakalanmasından, Rum zannedilmesine kadar cevap verdiği içten röportajı... Corona virüsü nasıl atlattınız? Hangi şikayetleriniz vardı? Virüsü nereden aldığımı bilmiyorum. Çok az kişiyle görüşüyordum. Kızlarıma bile bulaştırmadım. Tat ve koku kaybı yaşadım. Tomografinin ardından corona virüsü ciğerimde gördüler. Beni hemen hastaneye yatırmak istediler. Hastalığı hafif değil orta düzeyde geçirdim. Nefes darlığım olmadı, oksijene ihtiyaç duymadım. Sadece çok büyük halsizlik yaşadım. 8 gün boyunca geceli gündüzlü uyudum. HEPİMİZ ÇOK ZARAR GÖRDÜK Çin’den gelen aşıyı olur musunuz? Bu hastalığa yakalanmamak için tabii ki aşı olurum. Ancak şu an vücudum antikor ürettiği için 6 ay zaten aşı olmamam gerekiyor. Bu 6 ay zarfında da bütün aşıları araştıracağım. Bu hastalığa yakalanmaktansa aşı olmak en doğru yol. Salgın sanatçıları ekonomik olarak nasıl etkiledi? Covid-19 bütün sanatçıları etkiledi. Eğlence hayatını çok etkiledi. İnsanların da zaten bu hastalık korkusuyla böyle kalabalık ortamlara, sanatsal etkinliklere gidecek hali kalmadı. Kapalı salonlara girme isteği yok. Eğlenmeyi düşünmüyor insanlar şu an. Bir an önce bu virüsün hayatımızdan gitmesini istiyor herkes. Biz, hepimiz çok zarar gördük. Marttan bu yana çalışmıyorum. Müzisyenler deseniz öyle... Bizim yanımızda, ekibimizde olan insanlar çok zor durumda. Ben kendi adıma yardımcı olmaya çalıştım. Trilyoner değilim ama hiç olmazsa masraflarımı kısarak kendimi idare edebiliyorum. Gündelik yaşayan, çalışan bir çok oyuncu var. Kültür ve Turizm Bakanı tiyatrocularla da toplantı yaptı. Bir takım yardımlaşmalar oluyor. Ama derseniz ki yeterli mi yeterli değil. BAŞKA DÜNYAYA UYANACAĞIZ Yazıp yönettiğiniz ‘Aşk ve Komedi’ oyununu artık online olarak oynamak nasıl bir duygu? Oyunu yılbaşı günü ve arkasından 3 gün online olarak açtım. İnsanların bu kadar beğeneceğini düşünmemiştim. Çünkü tiyatro seyirciyle nefes nefese, göz göze oynanan bir sanat dalı. Çok iyi satışlar oldu. 2 defa üst üste bilet alıp seyreden insanlar var. Bu beni çok mutlu etti. Ancak derseniz ki tiyatro online oluyor mu, olur ama seyirciyle alınan tat, seyirciyle yaşanan büyülü iki saatin tadını vermez. Bu dönemi böyle geçirmek zorundayız ama başka çare yok. Belki de hayat dijitale doğru gidiyor. Yeni bir dünya kuruluyor, bu yaşadığımız virüsten sonra bambaşka bir dünyaya uyanacağız. Mutlaka bir değişim olacak ben ona inanıyorum. ŞİVESİ BANA YARDIMCI OLDU Yabancı Damat dizisinde Katina, Akasya Durağı dizisinde Eleni karakterini bence gerçek bir Rum gibi oynamanızdan kaynaklı sizi Rum zanneden birçok kişi var... Evet, benim babaannem Rum olduğu için o aksanı çok iyi yaptığımı bilen Türker İnanoğlu, Akasya Durağı’nda ve Yabancı Damat’ta bana iki Rum karakteri verdi. Yabancı Damat’taki çok güzel bir karakterdi, çok severek oynadım. Ben genelde komedi oynuyorum ama Katina’nın dramatik bir yapısı da vardı. Komedi oynayanlar çok iyi dram oynarlar. Komedi oynamak zor iştir. Bu rolleri çok severek oynadım çok beğenildiği için de beni gerçekten Rum zannedenler var ama ben Müslüman bir anne, babanın kızıyım. Dedem de Müslüman. Zaten Rum olsam adım Despina olurdu. Adım Nilgün, soyadım Belgün. Atatürkçü, cumhuriyetçi bir kadın olarak da Rum, Ermeni bunlar fark etmez hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Ama ben Elhamdülillah Müslümanım. Geçen gün Twitter’da da benim adıma birisi bu konuyla ilgili çok güzel bir şey yazmış. Ama Rum olduğumu söylemiş orada. Ben Rum kızıyım demiş, Rum kızı olmakta çok güzel bir şey ama ben Rum değilim. Şöyle ki babaannem Rum’du fakat dedemle evlenince dedem ondan Müslüman olmasını rica etmiş. Babaannem de Müslüman oldu zaten ama şivesi hiçbir zaman düzelmedi. Ben de babaannemle birlikte olduğum için hep o şivenin oyunculuğumda bana yararı oldu.
Nilgün Belgün tek başına yapımcı desteği almadan, dimdik ayakta bugünlere kadar geldiğini söyledi...
Sizi genelde hep neşeli görüyoruz. Ancak içinizde nasıl birisiniz? Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Ben gerçekten çok neşeli bir insanım. Bütün arkadaşlarım ve benimle olanlar bilirler. Neşeli olmam asla sahte değil. Benim annem de böyle bir kadındı. İyi ki ona benzemişim. Fakat bunun dışında çok prensipleri olan, kuralları olan bir kadınım. İş hayatında da çocuklarımı yetiştirirken de otoriterdim. Halen de bir otoriterliğim vardır ama bu kötü anlamda değil. Herkesin birbirine saygılı olması anlamında. Beni de babam böyle yetiştirdi çünkü. Onun dışında kızlarım da mesela arkadaşlarıyla buluşmak yerine benimle buluşmayı tercih ederler çünkü beni daha eğlenceli bulurlar. Normal bir insanım tabi ki üzüldüğüm, sıkıldığım, kızdığım çok şey, haksızlıklar olabiliyor. Ama yaşadığınız o haksızlıklar karşısında her zaman dimdik durmuşumdur, kendimi savunmuşumdur. Kimseye muhtaç olmadan tek başına da bir başarı hikayesi olmadan kendimi buralara kadar getirmişimdir. Arkamda beni destekleyen hiçbir yapımcı olmadı. Tek başıma buralara kadar dimdik geldiğim için belki de otoriter tarafım olmuştur. Ben Nilgün Belgün’ü, son derece bardağın boş tarafından çok dolu tarafını gören bardak boşaldıkça kendini dolduran, özgüveni olan, bir tavrı tarzı olan, kimseyi taklit etmeyen, kendi kişiliğiyle dimdik yürüyen Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir kadın olarak görüyorum. Akademisyen Aylin Sözer’in öldürülmesinin ardından daima kanayan yaramız kadın cinayetlerini bir kez daha gündeme getirdi. Ne düşünüyorsunuz? Kadın cinayetlerinin kabul edilebilir bir yanı yok. Önüne geleni istediğin gibi kesip biçip öldüremezsin. Bunun çok ağır cezaları olmalı. Bir insanı öldürmek nasıl bir vahşilik? Katiller, ellerini kollarını sallayarak ‘Yok eski sevgilimdi’, ‘Yok kravat taktım, iyi hal gösterdim’ gibi bahanelerle kurtulmamalılar bu işten. Bunun vebali çok ağır olmalı. Türkiye’nin en büyük sorunu nedir? En büyük sorunu kadın cinayetleri ve hayvanlara yapılan eziyetler. Bunlar medeni bir ülkede olmaması gereken davranışlar. Bir hayvana eziyet etmek hangi akla hangi vicdana sığar? Bunlar büyük sorunlar. Alt yapılarda mutlaka bunu yapan insanların psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum. Bunun çözümü de çok ağırlaştırılmış cezalar. Mutlaka adaletin temin ettiği en ağır cezaların verilmesini istiyorum. Ülkemizde ayrımcılık var mı? Ben insanları partilere, tuttukları takımlara göre ayrıştırılmasından hoşlanmıyorum. Bir ülkede hepimiz kardeşçe, sevgiyle beraber olmazsak o ülkede huzur olmaz. Bu ayrımcılıktan hoşlanmıyorum. Benim her partiden, her takımdan arkadaşım var. Ben arkadaşlarımı, dostlarımı iyiliklerine, vicdanlarına göre seçerim. Onun dışında her şey özgür, demokratik fikridir, seçimidir. Son zamanlarda benim gördüğüm bütün dünyada sanıyorum böyle, sevgisizlik hakim. Madde daha ağır bastı. Maddeye olan zaaflar daha fazla olduğu için insanlar sevgiyi, barışı, güzel duyguları unuttu. Bizi biz yapan o güzel duygular, kalbimiz, sevgimiz, vicdanımız. Bizi insan yapan bunları tekrar hatırlayalım.