Enflasyonun sözlük anlamı şişmedir. İktisat dilinde ise fiyatlar genel düzeyinin artmasıdır. Soru: Acaba şişen şey fiyatlar mıdır, yoksa bir başka şey şişer de o yüzden fiyatlar genel düzeyi mi yükselir? Kabul görmüş açıklama ikincisidir. Yani para miktarındaki artışın enflasyona sebep olduğudur. Bu tespitten kalkılarak “enflasyonu indirmenin yolu parayı kısmaktır” hükmüne varılmıştır. Ancak para, milli geliri yaratan “üretim-tüketim” çarkının dönmesi için belli miktarda piyasada bulunması elzem alışveriş aracıdır. Kimse milli gelir azalsın istemez. Bu sebeple “enflasyonun, fakirleşmeye sebep olmadan yavaş düşürülmesi” yoluna gidilir. Enflasyonu indirmek Merkez Bankası’nın sorumluluğudur, çünkü para arzını frenlemek onun elindedir denir. Kazın ayağı öyle değildir. Eğer devlet bütçesi açık verirse, Merkez Bankası’nın freni tutmaz olur. Bütçe giderlerinin çoğu (ücretler artı transferler) halkın geliridir. Geçmiş yılın enflasyonu kadar ücretlere zam yapmak, enflasyonu ileriye taşımaktır. Gelecek yılın hedeflenen enflasyonu kadar maaş zammı yapmak enflasyonun inmesine olumlu katkı yapar. Bu da siyaseten zor bir iştir.
HER FİYAT BİR GELİRDİR
Şunu zihnimize kazıyalım: Her fiyat, bir gelirdir. Aynen paranın iki yüzü olması gibi birilerine gelir artışı sağlamayan fiyat artışı yoktur. Bu birileri yurt içinde veya dışında olabilir. İthalat birim maliyetinin, ihracat birim maliyetinden fazla artması, yurtiçi yerleşiklerin gelirini azaltır. Fiyatlar herkes için kabaca aynı oranda artar. Ama gelirler aynı oranda artmaz. Pahalılık denen şey, gelirin fiyat artış oranından (enflasyon) az artmasıdır. (Zenginler için bu kural geçerli değildir.) Emekliler dahil toplumun büyük çoğunluğu karma gelirlidir. Yani sadece tek emekli maaşı ile geçinen bir aile yoktur desem pek de yanlış olmaz. Önemli olan “kişi” değil “hane halkı” geliridir. Kira vermemek, faiz almak, akraba ve dostlardan mali veya ayni destek görmek, kısa zamanlı kayıt dışı çalışmak, ayni veya mali sosyal yardım almak da gelirdir. Esnaf ve serbest çalışanlar, piyasaya sundukları mal veya hizmetin “fiyatını” (maaş diye okuyun) kendileri tespit eder. Hatta “ihtiyaten” enflasyondan fazla fiyat zammı yaparak enflasyonu körükler. Son yıllarda bu tutumu bizzat gözlemliyoruz.
GELİRİM ARTSIN, FİYATLAR DURSUN
Enflasyonu daha iyi anlamamızı sağlayan kişi Milton Friedman’dır. Onun tespiti, enflasyonun her yerde ve her zaman parasal bir olgu olduğudur. Aynı Friedman’ın diğer bir tespiti de, seçmenlerin enflasyon karşısında “benim gelirim artsın ama fiyatlar artmasın” şeklinde tavır almalarıdır. Bu tavra kayıtsız kalamayan siyasi iktidarlar, dolaylı ve dolaysız yollarla merkez bankalarını para basmaya zorlar. Bizim ülkemizde de kök sorun budur. Ancak enflasyon dinamiği (çıkması ve inmesi) bakımından Batı ekonomilerinden ayrışır. Şöyle ki; hükümetlerimiz son 70 yıldır, seçmenin “gelirimi artır, fiyatları artırma” talebini karşılarken (?) oluşan bütçe açığını “iç değil dış borç” alarak finanse etmiştir. Dış borç, döviz arzını artırmış, arzı artan dövizin fiyatı düşmüştür. Ucuz döviz cari açık yaratmış ve ülkemiz “dış borcu dış borçla ödeme” sarmalına girmiştir. Dış borç büyüdükçe devalüasyon (TL’nin değer kaybetmesi) riski artmış, günün sonunda risk gerçekleşmiştir. Bu da enflasyonu patlatmıştır. Mehmet Şimşek bu patlama olmasın diye doları baskılıyor.
SON SÖZ: Enflasyon tektir, sebebi çoktur.