Gazetemiz, bir süredir tarihi bilgiler içeren ekler veriyor. İsmet Paşa’nın 1935 yılında yazdığı Kürt Raporu bunlardan biridir. Saygı Öztürk’ün hazırladığı bu son dizi “çok gizli” olan bu raporun tamamı değildir sanıyorum. Gerek Ermeni Tehciri gerek Kürt sorunuyla uzun süredir ilgiliyim. 1922’de Askeri Tıbbiye’den mezun olan babam, ertesi yıl “tabur tabibi” olarak tayin edildiği Kars’a gider. Taburu, Kürt isyanının bastırılmasında görev alınca, o da katır sırtında bu harekata katılır. Babam, zaman zaman o günlerle ilgili hatıralar anlatırdı. Ona göre bu ayaklanma, Osmanlı’nın iki Kürt köyü arasına bir Türk veya Ermeni köyü yerleştiren “iskan planlaması” sayesinde bastırılmıştır. Muhtemelen 1915 Ermeni Tehciri de bu yüzden faciaya dönüşmüştür.
KÜRT DEĞİL, SANKİ EKONOMİ RAPORU
Raporun benim için öğretici yanı İsmet Paşa’nın alınmasını istediği kararlar ve yapılmasını istediği yatırımlardan çok gördükleriydi. İnsanlar bir şey okurken, kendi kanaatlerinin teyidini arar. Ben de bu raporu öyle okumuş olabilirim. Bildiğiniz gibi “93 (1877-78) Harbi” diye bilinen savaşı kaybettik. Kars, Ardahan ve Batum’u, harbin galibi Çarlık Rusyasına terk ettik. Kars ve çevresi 1917’e kadar 40 yıl Rus idaresinde kaldı. İsmet Paşa’nın raporunda ibretlik tespitlere rastlıyoruz: Kars vilayeti kadar mamur yerimiz azdır. Kars vilayetinde Ruslardan kalma 900 km şose yol vardır. Bunlar bugün dahi en iyi yollarımızdan sayılabilir. Köprüler tamamdır. Korkuluklar henüz tamamen mahvolmamıştır. En ziyade müteessir olduğum, milletin köprü demirlerine musallat olmasıdır. Vali, kim bilir ne zamandan beri devam eden bu fenalığı, bura halkının bir adeti olarak bana izah etti... 93 Harbi’nden evvelki tapularla yeni bir türedi nesil yetişiyor. Bunlar köylerin arazisini ve devletin ormanlarını, mahkemeden kolayını bularak koparıp almaktalar. Bölge Rus hakimiyetindeyken kurulan Murgul bakır işletmesi için İnönü şunları yazıyor: İşletmenin hali anlatılmaz bir trajedidir. 22 milyon liralık servetten geriye sadece tuğlalar, bacalar ve bazı duvarlar kalmıştır. Mal Müdürü demirleri müzayedeyle satmış. 2 bin ton makine İstanbul’da parçalanıp hurda demir olarak elden çıkarılmış.
TEK MİLLET TEK DEVLET
Osmanlı çok milletli “gevşek federatif” bir devletti. Topraklarında değişik gelişmişlik düzeylerinde dili ve/veya dini farklı milletler yaşıyordu. Bu yüzden dağıldı. Türkiye Cumhuriyeti ise bekası için bunun tam zıttı olan “sıkı merkezileşme ve etnik entegrasyon” ilkelerini benimsedi. Bütün dünyada olduğu gibi Osmanlı’da da “gayri-müslimler” her zaman ve her yerde “müslimlerden” daha müreffeh hayat sürüyordu. Çünkü onlar, ahirete inansalar bile “bu dünya” için yaşıyordu. Bilgi, beceri ve dünyevi ahlak sahibiydiler. İzmir’den Van’a, Antalya’dan Trabzon’a kadar her köy, kasaba ve şehirde ister azınlıkta ister çoğunlukta olsunlar, Rumlar ve Ermeniler ekonominin hakimiydiler. Askeri ve mülki erkan hariç Müslüman Türk ve Kürt halkları fakirdi ve geri kalmıştı. Doğu Anadolu’da Ermeniler tehcir edilip, Rumlar da Balkan Türkleriyle mübadele edilince, bütün Türkiye’de ve özellikle Doğu’da ekonomi çöktü. İsmet Paşa’nın gördüğü tablo budur. Kürtler, bölünme için ayaklanınca “ulus devlet” T.C. ile araları açıldı. Bu Doğu’yu daha da geri bıraktı. Benim kanaatim 1935’ten bu yana görev yapan tüm cumhuriyet hükümetlerin İsmet Paşa’nın Kürt raporunun ruhuna sadık kaldığı ve T.C.’nin stratejik olarak başarılı olduğudur.
SON SÖZ: Sorundan büyük yeni sorunlar yaratacak çözüm, çözüm değildir.