Yunanistan’ın, Türk adalarını nasıl işgal ettiğini ve buna ses çıkartmadığımızı sıkça bu köşede gündeme getiriyorum. Adalardan vazgeçtik, Yunan botları artık Datça’ya, Bodrum’a kadar gelebiliyor ve bunlara karşı hiçbir şey yapılmıyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı yapılanlara nasıl seyirci kalıyor? İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma açtığını belirtsek, bakanlık hemen “Bu alçakça bir yalan” diyecek! Peki açılmıyorsa hatanızı, eksiğinizin ne olduğunu nasıl anlayacaksınız? Polisimiz şehit ediliyor, burada ne gibi hatalar, eksiklikler zinciri oluştuğunu, benzer hataların yapılmaması için alınması gerekli önlemleri belirlemek, hatası olana disiplin cezası verilmesi gerekmiyor mu? Polis katiline çöp torbası giydirilip adliyeye götürülmesi de her halde emniyet tarihinde ilk kez yaşandı. 

Yunan sahil güvenlik botlarının bırakın egemenlik alanımız olan karasularımızı ihlal etmesini, karasuları sınırımıza yaklaşmalarına bile izin verilmemeliydi. Nedenini açıklayayım: Karadaki gözetleme ve erken ihbar imkanları, denizdeki yüzer birlikler, havadaki SİHA/İHA, gece görüş imkanı olan AB 412 helikopter, CN 235 CASA uçakları ile etkin bir keşif- gözetleme ve yasadışı faaliyetleri kontrol, izleme ve karakol yapılarak Yunan Sahil Güvenlik unsurlarına zamanında müdahale edilebilirdi.

EMİR BEKLENMEZ, MÜDAHALE EDİLİRDİ

Yunan botlarına niçin müdahale edilmediğine ilişkin soruşturma açılsa, “Yukarıdan müdahale edip etmeyeceğimiz konusunda emir bekledik” denilecektir. 11. Sahil Güvenlik Komutanı emekli Koramiral Can Erenoğlu’na, “Sizin zamanınızda da Yunan botları sahillerimize kadar geldi mi?” diye sordum. Hem yaşanan rezaleti, hem Yunanları cesaretlendiren gelişmeleri Erenoğlu, SÖZCÜ’ye şöyle anlattı:

“Komutanlık yaptığımız dönemlerde bu bölgede konuşlandırdığımız Sahil Güvenlik unsurlarına emsallerine nazaran daha üstün, özverili, inisiyatif sahibi ve mücadeleci ruha sahip personel atardık. Onlar da hukuki konular dahil önceden yetkileri ve sorumlulukları konusunda bilinçlendirildiklerinden emir beklemeden zamanında müdahale ederlerdi. Bir örnek vermek istiyorum: Daha Kardak krizi ortada yokken, 1982 yılında bile Kardak Adacıkları sahiline yakın bir yerde balık avlayan ve içinde Yunan balıkçının yanı sıra bir Amerikan vatandaşının da bulunduğu balıkçı teknesini, bölgedeki Sahil Güvenlik Botununun komutanı müsadere edip Bodrum’a getirmiş, o insanları savcılığa teslim etmiş ve cezalandırılmalarını sağlamıştı.

O YETKİLER 2016’DA ALINDI

Şimdi ise yasa değişikliği ile amiraller haricinde, Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâhında görevli başkanların atanmaları İçişleri Bakanınca, diğer subayların, astsubayların, devlet memurlarının, uzman erbaşların, sözleşmeli erbaş ve erlerin atanmaları ile dağıtımları, İçişleri Bakanlığı tarafından yapılıyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı, kuruluş kanunu gereğince idari olarak geçmişte de İçişleri Bakanlığına bağlıydı. Ancak Sahil Güvenlik Genel Komutanı sicilen Genelkurmay Başkanına, diğer personel ise sıralı askeri sicil amirlerine bağlıydı. Sahil Güvenlik Komutanlığının görev alanları, üsleri, kadrolarıyla yerleşme yerleri, Deniz Kuvvetlerinin oluru alınarak Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenirdi. Darbe girişiminden sonra, 2016 yılından itibaren bu yetkiler İçişleri Bakanlığına verildi.

SİYASETTEN ARINDIRILMIŞ OLSA

Yine 2016’dan sonra Sahil Güvenlik Bölge Komutanları hakkında mülki görevleri açısından konuşlu bulundukları yerin valisi tarafından her yıl sonunda, görevleri ile ilgili olarak değerlendirme raporu düzenlenmeye başlandı. Değerlendirme raporları personelin terfi, ödüllendirme, atama ve yer değiştirmesinde dikkate alınmaya başladı.

Daha önce Seferberlik ve savaş hallerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girecek birliklerin kuruluş ve kadrolarıyla konuş yerlerinin düzenlenmesinde Genelkurmay Başkanlığı yetkiliyken şimdi görüşü alınan kurum haline getirildi. Kanaatimce, Sahil Güvenlik Komutanlığının idari açıdan İçişleri Bakanlığına bağlanması, Bakanlık personelinin liyakat sahibi, deneyimli ve siyasetten arınmış olmaları halinde önemli bir sakınca teşkil etmez. Yine de harekat faaliyetleri açısından Genelkurmay Başkanlığı ve Deniz Kuvvetleri ile direkt bağlantılı olmaları gerekir.

SİLAH KULLANMA YETKİSİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları kendilerine kanun ile verilen görevlerin yapılmasında; silah kullanma yetkisi dahil kanunların diğer güvenlik kuvvetlerine tanıdığı bütün hak ve yetkilere sahiptir. Liman sınırları dışında Türk Kanunlarına göre cezalandırılması gereken eylemlere, ilgili kanun ve uluslararası antlaşmalar hükümlerine göre el koyarlar.

Suçun denizde başlayıp karada devam etmesi ya da suçluların karaya geçmesi hallerinde, Sahil Güvenlik unsurlarının yetkili güvenlik kuvveti olaya el koyuncaya kadar suç delillerinin kaybolmasını ve suçluların kaçmasını önlemek amacıyla yetkilerini karada da sürdürmeleri ve durumu en kısa sürede gerekli imkanları kullanarak mahalli mülki amire bildirmeleri gerekir.”

“EDEPSİZ” AÇIKLAMASI HÂLÂ DURUYOR

Konuyla bağlantılı olan ‘Amiraller Bildirisi’ni de hatırlatalım. İfade özgürlüğü kapsamında hiçbir suç unsuru içermeyen ve tamamen kamuoyunu bilgilendirme amaçlı olarak aralarında emekli Koramiral Can Erenoğlu’nun da bulunduğu 104 emekli amiral, 4 Nisan 2021’de bir bildiri yayımlamıştı. Duyuru sonrasında ifadeleri bile alınmadan “suçlu” ilan edildiler. Haksız ve hukuksuz olarak sistematik bir şekilde kişilik haklarına saldırıldı, onurlarıyla, toplumsal saygınlıklarıyla oynandı, görüşlerini açıklamalarına “darbe bildirisi” denildi. 

Yetmedi, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ nun emriyle, Bakanlık, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı resmi Twitter hesaplarındaki noktası ve virgülü bile aynı olan ve halen duran mesajlarla “edepsizlikle” suçlandılar. “Edepsizlikle” suçlanan emekli amirallerin 10’u, zamanında canı pahasına görev yaparak Yunanların bırakın karasularımızı ihlal etmelerine imkan vermeyi nefes bile aldırmayan Sahil Güvenlik Komutanları idi. Unutmayalım, “Kötü söz muhayyerdir ve nihayetinde sahibine döner.”

Her defasında normalin dışına çıkan Yunanistan’ın yaptığı uygulamalara tepki göstermek yerine örneğin egemenliği anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların sahillerinde ve Sahil Güvenlik Gemilerimizin yakın korumasında ağır deniz şartlarına dayanabilen büyük balıkçı teknelerimizle balık avlamalarına müsaade edilmesi gibi etkili uygulamalar yapılabilir. Tabii AB’nin uygulayabileceği ekonomik yaptırımları da göze almak kaydıyla.