Filistin davasının unutulmaz lideri Yaser Arafat 1974'teki meşhur BM konuşmasını bitirirken "Bir elimde zeytin dalı, bir elimde özgürlük savaşçısının silahı var" demişti. Parmağını sallayarak 2 kez art arda "O zeytin dalının ellerimden kayıp gitmesine müsaade etmeyin" diyerek sözlerini sonlandırmıştı.

Barış öncelikti. Ama o dal düştü.

Bu coğrafyada çok kan döküldü.

Çok gözyaşı aktı.

7 Ekim'de dünya, bir kamyonet kasasında bedeni türlü hakaretlere maruz kalan kadına, onun gibi eğlenmek için bir müzik festivalinde olan ya da tesadüfen o anda sokakta olduğu için vurulan veya kaçırılan yüzlerce sivile ağladı.

10 gün sonra, 17 Ekim'de kamyonet kasası bu kez çoluk çocuk onlarca beyaz kefene sarılı cansız bedenle doluydu.

İsrail'in vurduğu hastanede aralarında küçücük bebeklerin de olduğu 471 kişi hayatını kaybetti.

Pervasızca, aleni bir savaş suçu işlendi.

Kimse kınamaktan öteye gidemedi.

(Kınamayanlardan söz etmiyorum bile.)

Bu yüzden ne ilk oldu bu canilik ne de son...

★★★

İnsanlar evlerini terk edip daha güvenli diye kilisenin yönetimindeki hastanenin bahçesine sığınmıştı. Vuruldular.

Güvenlidir diye Birlemiş Milletler’in kontrolündeki okullara gittiler. Vuruldular.

Ekmek almak için sıraya girdiler, vuruldular.

Çünkü “Kuzeyi terk edin” demişti İsrail. Gitmek zorundalardı.

Suları, elektrikleri kesildi.

Rıza gösterenler 3-5 parça eşya alıp yola düştü. Konvoyları vurdu.

Başarabilenler Gazze’nin güneyine ulaştı.

Bu kez de güneydeki Han Yunus, Refah, hatta sınır kapısında bekleyenler vuruldu.

Ölüm peşlerinden hiç ayrılmadı.

★★★

İsrail’i kim, nasıl durduracak?

Soru bu.

Ama arkasında ABD’nin koşulsuz desteğini almış bir İsrail’i durdurabilecek bir devlet varmış gibi görünmüyor.

Bunca yaşanana rağmen hala “eşi görülmemiş” yeni yardım paketleri açıklanacağını söylüyor Biden yönetimi.

Avrupa ülkelerinden güzellik yarışmacısı misali “Siviller ölmesin, dünya barışı gelsin” açıklamaları dışında ses yok.

Birleşmiş Milletler deseniz zaten fecaat. Ateşkes çağrısı kararı dahi ABD’nin vetosuna takılıyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı ise “acil” adını verdiği toplantıyı, 4 gün sonrasında yapabiliyor.

★★★

Üstelik iş ayrı aşk ayrı derler.

İsrail ne yaparsa yasın Türkiye dahil hiçbir ülke İsrail ile ekonomik ilişkilerini bozmuyor.

Ocak ayında ilişkileri en çok geren “One minute” krizi yaşanmışken dahi, 2009 yılı 2,6 milyar dolarlık ticaret hacmiyle kapatıldı.

2010’da bunun üzerine alçak koltuk krizi ve Mavi Marmara saldırısı yaşandı.

Ama ticaret hacmi büyümeye devam etti.

2010’da sanki hiçbir şey olmamış gibi yüzde 34’lük artışla 3,5 milyar dolara yükseldi.

Geçen yılsa 2009’a göre neredeyse yüzde 250 artışla 8,9 milyar dolarlık ticaret yapıldı.

İsrail Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10. ülke oldu.

Şu an bile marinetraffic.com’un online haritasına göre Hayfa Limanı açıklarında bekleyen Türkçe isimli (gemilerin bandıraları farklı ülkelere ait) 8 gemi var.

★★★

“Zulüm, insanların sessizliği ve kayıtsızlığı ile güç bulur" der Victor Hugo.

Kınamalar sözde kalıp cepler doldurulmaya devam ettikçe zalim zulmüne korkusuzca devam edecek.

Ülkesini soyup soğana çeviren bir siyasetçi, kendi kariyerini kurtarma uğruna neredeyse etnik temizliğe varan politikalar izliyor.

Uluslararası toplumun doğru düzgün baskı yapmadığı, yapılanın da işe yaramadığı belli...

Bu süreçte iş sivil topluma düşüyor.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Gazze'deki sivillerle ilgili kendisine yöneltilen bir soruya onların da suçlu olduğunu söyleyen bir yanıt vermişti.

“Sorumlu olan orada yaşayan bütün bir ulustur. Sivillerin haberdar olmadığı, olaya dahil olmadığı söylemi doğru değil. Kesinlikle doğru değil. Ayaklanabilirlerdi. Bir darbeyle Gazze'yi ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi” demişti.

Eğer bakış açısı buysa, o zaman şimdi sıra İsraillilerde.

Şimdi İsrail’in, onları tamamen temsil etmeyen bu cani rejime karşı içeriden ses verme zamanı.

Hastane saldırısından sonra barış yanlısı Yahudilerin ABD’deki Kongre binasını basıp oturma eylemi yapması çok önemli bir adım.

Biz kamuoyu baskısının neler başarabileceğini pek bilen bir ülke değiliz.

Ama Netanyahu’yu durdurmak için başka bir yol yok.

İçeriden ve müttefiki olarak gördüğü ülkelerin halklarından baskı gelmeli.
ABD’deki bu tarihi görüntülere yenilerinin eklenmesi, Avrupa’daki kamuoyu baskısının artması gerek.

Filistin halkının kimsesi yok.

2 haftadır 2.3 milyon insanın göz göre göre ölüme doğru ilerleyişini izliyoruz.

Bütün yük toplumların sırtında.