Paradoks, “içinde çelişki barındırıyor” anlamına gelen bir kelimedir. Yani bir şey aynı anda ve aynı mekanda hem iyi hem de kötü olamaz. Mantığın birinci kanunu “aynılık” ilkesidir. Bir şey kendisine özdeştir demektir. Ama belki de o “bir şey” tek bir şey değildir. O takdirde tek bir şey sanılan şey, aynı anda ve mekanda iki şey olabilir. İktisadın en bilinen paradoksu tutumlulukla ilgilidir. (Paradoks of thriftiness) Tutumluluk hem iyi hem kötüdür. Tutumluluk, yani yeteri kadar geliri olduğu halde para harcamaktan geri durmak, ilerideki kötü günler için bunu pasif yatırıma dönüştürmek, mesela altın veya kripto para almak birey için iyidir. Ama ülke için kötüdür. Toplumun önemli bir kısmı böyle davranırsa, düşük talepten dolayı piyasa büyüyebileceği kadar büyüyemez ve milli gelir artışı yavaşlar. Bu yüzden “ekonomi, müsrif insan sever” diye bir deyim de çıkmıştır.
HERKES ÇALIŞMADAN ZENGİN OLACAK
Muhtemelen siz de rastlamışsınızdır. İnternette herkesi zengin edecek yatırım fonlarının reklamını yapan kısa metrajlı filmlerden geçilmiyor. Nispeten küçük bir miktar, mesela 7.000 TL ile online ortamda bir fona giriyorsunuz. Yatırım yaptığınız fon, kurucularının geliştirdiği ve kâr etme ihtimali %85 olan bir algoritma ile sizin tasarruflarınızı değerlendiriyor. Bir hafta içinde paranız ikiye katlanıyor. Ama sakın paranızı çekmeyin. Milyoner olmak için altı veya bir sene kadar beklemeniz gerekir deniyor. Yapay zeka ile hazırlandığını sandığım bu reklam filmlerinde, toplumun ünlü iş adamları hatta gazeteciler rol alıyor. Daha doğrusu rol almış gibi gösteriliyor. Devlet, buram buram dolandırıcılık kokan bu reklam filmlerinin yayımını yasaklıyor. Ama bu arada seyreden seyrediyor. Muhtemelen bazı vatandaşlar oltaya takılıyordur.
VARLIK FİYATLARI ENFLASYONU
Milli gelir, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan bireylere intikal eden harcanabilir paradır. GSYH reeldir. Öncelikle elektrik ve her tür enerji üretimidir. Buğdaydır, patatestir, süttür, ettir, otomobildir, buzdolabıdır, evdir, yoldur barajdır, eğitimdir, mide ameliyatıdır, saç ekimidir, eğitimdir, güvenlik hizmetidir, ulaşımdır, iletişimdir. Bunun kabaca dörtte üçü tüketilir, kalanı yatırıma dönüşür. İşte bu yatırıma dönüşen kısmı birikerek “gayri safi milli serveti” oluşturur. “Gayri Safi Milli Servet”, “Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan” (yatırıma giden payın katkısından) daha hızlı artar. Sebebi serveti oluşturan menkul ve gayrimenkul varlıkların “fiyatların” GSYH’yi oluşturan mal ve hizmet “fiyatlarından” daha yüksek oranda artmasıdır. Mal ve hizmet fiyatları alışveriş esnasında oluşur. Yani reeldir. Varlık fiyatları ise daha ziyade spekülatiftir. (İhtiyacın yoksa satma bekle, ileride daha yüksekten satarsın) Yani fiktiftir. Arzı kısıtlı olduğundan fiyatları sürekli yükselir. Nadiren de düşer. Buna da finansal kriz denir.
FİKTİF SERVET REEL GELİR YARATIR
Yukarıda açıklandığı üzere varlık fiyatları TÜFE’den hızlı artar. Ama menkul (altın, döviz, kripto para, tahvil, hisse senedi) ile gayrimenkul (arazi, arsa, bina) fiyat artışından doğan “milli servet” artışı, kârlar realize edilmedikçe fiktiftir. Realize edilince fiktif servet, gerçek gelire dönüşür. Bu da emeğiyle geçinenlerin milli gelirden aldığı payı küçültür. Yani varlık fiyatlarının yükselmesiyle büyüyen “milli servet” kâr realizasyonu sonucu milli gelir dağılımını bozar. Bu yüzden toplam talep düşer. Büyüme yavaşlar. Türkiye’de halkın elinde 3.500 ton altın var deniyor. Son bir yıl içinde altın fiyatları dolar cinsinden %28 artıp tonu 80 milyon dolara geldi. Türkiye’nin milli serveti 60 milyar dolar arttı. Ama bu altınları satın alıp elde tutmak için döviz borçlandık. Bu borçlara da her yıl en az 10 milyar dolar faiz ödedik. Yani milli geliri azalttık. Bu da servetin paradoksudur.
SON SÖZ: Azınlık için iyi, çoğunluk için kötü olabilir.