1937’nin son günüydü…

Saat 17.00’de uyanır. Köşkten çıkmaz.

Hastaydı. Aşırı yorgun hissediyordu. Rengi soluktu.

Gece sofraya, sadece üç konuk davet eder. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, eski başyaveri Cevat Abbas Gürer ve Harp Okulu’ndan arkadaşı İsmail Hakkı Kavalalı.

Hastaydı… Ama, Tevfik Rüştü Aras’la, “şahsi davası” Hatay sorununu konuşacaktı.

***

Tevfik Rüştü Aras, bu geceyi şöyle anlatır:

“1938’in yılbaşı akşamı Köşk’e beni çağırmışlardı. Hemen gittim. Kendisini, Köşk’ün yukarı katında, kitaplığa bitişik açık salonda buldum.

İlk sözü, ‘Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım. Sen de suare (gece eğlence) görmekten bıkmışsındır. Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?’ demek oldu.

‘Büyük sevinçle,’ karşılığını verdim.

Atatürk, özel toplantı ve günlerde, kendi elbise ve giysilerinden istediklerimizi bizlere vermekten mutluluk duyardı.

Bu nedenle, aklıma gelen bir fikri söylemekten kendimi alamadım ve dedim ki:

‘Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz. Ne olurdu, bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi aramızda kapışsaydık... Bu yılbaşı gecesinin anısı olarak, sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık’ dedim.

Bunun üzerine:

‘A doktor, bunu niçin daha önce düşünüp söylemedin?’ diye hayıflanınca, ‘Zararı yok, gelecek yıl böyle yaparız,’ yanıtını verdim.

Bir süre düşündükten sonra:

‘Bakalım gelecek yıla kadar yaşayacak mıyım?’ sözleri, ağzından dökülüverdi.

Birdenbire, her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı…”

***

Son yılbaşıydı…

1938’in, son yılı olacağını düşünmüş müydü? Bilinmez…

Ama…

“Bakalım gelecek yıla kadar yaşayacak mıyım?” sözleri, çaresizliğin bir itirafı gibiydi.

***

Sofrada, eski canlılıktan eser yoktu.

Çayı tercih ediyor, içkiyi arkadaşlarına ikram ediyordu.

Sofranın ne tadı kalmıştı ne de tuzu…

***

1 Ocak 1938…

Bitkindi. Köşkten dışarı çıkmaz.

1 Ocak 1938, saat 23.45.

İsmet İnönü'ye mektup yazar. İnönü, ağır bir grip geçirmektedir.

“İsmet,

Benim sevgili dostum, kardeşim, aziz evladım!

Dün akşam yeni yıl tebrikini aldım, çok duygulandım... Bu defa biraz uzunca süren rahatsızlığın, senden ziyade beni üzdü…

Zaman zaman, seni yatağında ziyareti düşündüm. Rahatsız olmandan sakınarak, bunu dolaylı yaptım.

Artık iyisin! Yakında aldığım haberler, bunu doğrulamaktadır.

Tekrar, yeni yılın, senin, benim ve Türk milletinin huzur, sükûn ve parlaklıklarla karşılanacağının müjdesi gibi gördüğümü bildiririm…

Derin muhabbetle, sarsılmaz kardeşlik, arkadaşlık hisleriyle gözlerinden öperim.”

***

Atatürk, mektubun altına, İnönü'nün Özel Kalem Müdürü Vedit Bey'e bir not yazar:

“Vedit,

Eskiden de hasta iken nadiren gidebilirdim. Çünkü, evdeki hanımları rahatsız etmekten çekinirdim. Yine öyledir. Başka hiçbir şey düşünmesin.”

***

Atatürk, çok vefalıydı.

İnönü, üç Mustafa’dan biriydi.

Başkomutan Mustafa Kemal, Batı Cephesi Komutanı Mustafa İsmet ve Genelkurmay Başkanı Mustafa Fevzi (Çakmak).

***

1 Ocak 1933 gecesi…

Ankara Palas Salonu’nda, yılbaşı gecesi kutlanmaktadır.

Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, Atatürk’e üç kitap hediye eder.

Atatürk, kitapları alırken yüksek sesle şunları söyler:

“Bu anda duyduğum mutluluk büyüktür. Değerli Millî Eğitim Bakanımıza, bu armağanından dolayı teşekkür ederim. Kendisinden ve diğer bakanlarımızdan her an böyle armağanlar beklerim…”

***

Kütüphanecisi Nuri Ulusu, kitap hediye edildiğinde, Atatürk’ün çok mutlu olduğunu söyler:

“Aldığı hediyeler arasında nice değerlileri gelmesine rağmen, kitap, hele hele çok sevdiği ve okumadığı bir kitap geldiğinde çok memnun olur, getirenlere çok ilgi gösterirdi.”

***

En değerli hediye kitaptır. Sevdiklerinize hediye ettiğiniz her kitap, yeni bir yolcuğun öyküsüdür.

***

Atatürk’ün en güzel anları, hüzün doluydu. Ve aslında hep yalnızdı…

İki yenilgisi oldu…

Biri evliliği, diğeri hastalığı…

***

Atatürk, akıl bilim, tam bağımsızlık, anti emperyalist ve umut demektir. Umut, umut, umut…

Atatürk’le kalın,

Cumhuriyet’le kalın,

Umutla kalın,

Ama sağlıkla kalın…