İster dış siyasette izlenen stratejiden, ister bizim kendi Kürt sorunumuz yüzünden ister Neo-Osmanlı hevesimizden neşet etmiş olsun, bugün fiilen boğazımıza kadar kaynayan Suriye kazanının içine girmiş durumdayız. Erken seçim yapılsa ve CHP iktidara gelse de durum değişmez. Ne Suriye angajmanımız ne de geçici sığınmacı statüsündeki 3 milyon Suriyeli sorunu ortadan kalkmaz. Sorumlusu AKP olsa, AKP’ye “sen bozdun sen düzelt” demekle de rahata varılamaz. Hep birlikte bu işin içinden nasıl çıkacağımızı düşünmek ve yapıcı önerilerde bulunmak zorundayız. Çünkü Suriye sorununun daha da ağırlaşma ihtimali vardır. Özellikle ABD+AB himayesine mazhar Suriye Kürtleri ile Suriye Araplarının kurduğu yeni hükümet arasındaki ilişkilerde, bizim takınacağımız tavır “çıkabilecek bir çatışmanın bize bulaşmasını önlemek açısından” yaşamsaldır. Gündemin öncelikli maddesi, Suriye ekonomisinin canlandırılmasıdır. Ülkenin su, elektrik, iletişim ve ulaşım altyapısı hasarlıdır. Ordu, polis ve ünlü Muhaberat (Suriye CIA’yi) darmaduman olmuştur. Merkez Bankası ve bankacılık sistemi ip üstündedir. Sivil bürokrasinin eli kolu bağlıdır. Üstelik AKP hükümeti, bu Suriye’ye yardım etmeyi vicdani bir sorumluluk olarak görmektedir.
SURİYE’Yİ SURİYELİLER KALKINDIRACAKTIR
Olaya olumlu taraftan bakarsak, Esad’ın gidişiyle birlikte ülkede bir ferahlık doğmuştur. Belki de Esad direnmeyerek ülkesine son aşamada büyük hizmet etmiştir. Direnmeye kalksa sonuç yine değişmeyecek ama ülke bugünkünden çok daha kötü durumda olacaktı. Suriyeliler esasen iyi insanlardır. Köklü bir medeniyetin evlatlarıdır. Yetişmiş kadroları vardır. Suriye’nin özellikle Latin Amerika’da çoğunluğu Hıristiyan, geniş bir diasporası vardır. Bu insanlar, eğer HTŞ yobazları tarafından dışlanmazsa, anavatanlarının kalkınmasına yardımcı olabilirler. Maalesef içteki ve dıştaki işe yarar kadronun çoğu, eşyanın tabiatı icabı Esat rejiminde görev almış veya işbirliği yapmıştır. Bunu sebep gösterip, ülkenin ehliyetli insanlarını devre dışı bırakmak büyük hata olur. Bu aşamada Daron Acemoğlu’nun zihinlere yerleştirdiği “kapsayıcılık” kavramına uygun davranmak şarttır. Yeni Suriye lideri Golanlı Ahmet, İbrahim Kalın ve Hakan Fidan’a büyük saygı gösterdiğine göre, Başkan Erdoğan’ın bu yoldaki ricalarını kırmayacaktır. Erdoğan onlara “devri sabık yaratın, sizi zaten biz kalkındıracağız” demeyecektir herhalde.
PARA, PARA, PARA
Suriye’nin kalkınması paraya bağlıdır. Türkiye, bilgi ve beyin gücü olarak Suriye’nin toparlanmasına çok yardımcı olur. Ama kendisi “muhtacı himmet bir dede” olmasa da, Suriye’ye finansal olarak kaynak akıtacak halde değildir. Buna mukabil petrol ve doğalgaz zengini Araplarda ve büyük devletlerde Suriye’yi canlandıracak mali imkan vardır. Devletimiz geçici de olsa bir Suriye Bakanlığı veya Müsteşarlığı kurmalıdır. Atanacak bakan veya müsteşar Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerini koordine etmeli ama kendini asla “Suriye Genel Valisi” olarak görmemelidir. Onun ilk görevi bir “Suriye Kalkınma Fonu” kurulmasına öncülük etmektir. Bu fonun Türkiye’de kurulması iyi olur ama şart değildir. Fonun yönetimine Çin’i de dahil etmek çok akıllıca olur. Ancak unutulmasın: Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı en büyük iyilik “Yeni Yönetimi” ülkede demokratik bir düzen kurmaya ikna etmektir. Bunu da ancak Trump’ın tam güvenini kazanmış Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan yapabilir.
SON SÖZ: Türkiye’de sulh, Suriye’de sulh.