Dücane Cündioğlu’nun Twitter’da yaptığı şu paylaşım, tüm İslamcıları tefekküre ve öz sorgulamaya davet ediyor:
“Çok yazık, Rıza Nur’un erdem yoksunu anılarıyla biçimlenen İslamcılık, şu zavallı, şu düşük “apışarası tarihçiliği”nden bir türlü kurtulamadı.”
Gerek tarihi şahsiyetler üzerinden, gerek yaşayan kişilerle ilgili -geçmişte yaşanılan kaset hadiselerini hatırlayalım- Allah’ın kesin yasaklarına rağmen; ifşa, iftira, yalan, dedikodu ve her türlü bel altı metotlarla, sözüm ona “İslamcılık” ideolojisine hizmet (!) ettiklerini söyleyenlerin yapıp ettikleri, Cündioğlu’nu haklı çıkarıyor. Nefret ve düşmanlık o kertede ki, karşıtlarını çökertmek uğruna her şeyi mubah görebilen bu Makyavelist zihniyetteki insanların bana göre bir ideolojisi de olamaz.
Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan ile aşk yaşadığını iddia edenler; iç dünyalarındaki bataklığı da keşke fark etmiş olsalar. Bugüne kadar rahmetli annesine demediğini bırakmayanlar, bu sefer de, “manevi kızım” dediği hanımefendiye iftira atmakla meşguller. Hani derler ya: “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler.”
Bu milletin kalbine taht kurmuş ismi değerlendirmeye kalkışanların, argümanlarına bir bakın; o küçük dünyalarında insanlığı nasıl öldürdüklerine tanık olursunuz:
“Zan” ile tarih yapılır mı?
“Zan” ile insan onuruyla oynanır mı?
“Zan” ile insanların namuslarına dil uzatılır mı?
Öyle bir iddia ki “dört kitabın” manasına aykırı...
Öyle bir yaklaşım ki ihanetin, dalaletin, ahlaksızlığın en üst seviyesi...
Ağızlarından çıkanları kulakları duymayanlara, önce bir hatırlatma yapmak isterim: İnandıkları Kur’an -şayet inanıyorlarsa- insanların mahrem hayatıyla ilgili her türlü sözü ve davranışı yasaklar:
“Ey iman edenler zannetmekten kaçının... Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizi çekiştirmeyin” (Hucurat/12)
“...hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve onu kolay sanıyorsunuz. Hâlbuki o Allah katında büyük günahtır.” (Nur/15)
Kaldı ki mahremiyet dokunulmazdır; özel alan bizzat Allah tarafından korunmaya alınmıştır.
Kamuyu ilgilendirmeyen konularda “toprak gibi örtücü ol” diyen bir kültürün çocuklarıyız.

DERİN TARİHMİŞ!

Bazı insanlar, kendilerine bakmak cesaretini gösteremedikleri için başkalarına bakarlar. Hâlbuki insanın önce kendine bakma cesareti göstermesi gerekir. Bu cesaretsizlik, böyle bir artı motivasyonla başkalarına karşı bir cesarete dönüşür. Pek çok hata da buradan kaynaklanır.
Felsefe profesörü Ali Osman Gündoğan “Gerçekten entelektüel ilgi ve yeteneği olmayan insanlar konuşma ve bazı ilişkilerini sürdürme ihtiyaçlarını lüzumsuz dedikodular üzerinden yürütürler” der. TV Net’te program yapan o üç kişinin yaptığı tam da bu... Yok efendim babasının durumu iyiydi, kızını Atatürk’e neden vermiş olsun; yatak odaları neden yan yanaymış gibi kahve sohbetine dönen sohbetin adı “Derin Tarih” oluyormuş! Bu zatların, tarihçi olup olmadıkları da tartışılır; bilim adamlıklarını ve bilimin namusunu bir kenara bırakın; tarih alanında, bir bilim adamının sözünün geçmesi için yaptığı yayınlara bakılır; özellikle de uluslararası büyük üniversitelerin hakemli yayınlarında basılan makalelerine bakılır.

NİHİLİZME DÜŞEN İSLAMCILIK

Aslında, İslamcıların bu saldırısı, bir ideoloji olarak artık tükendiğini ortaya koyuyor. İnsanlara söyleyebilecekleri şeylerinin kalmadığını ve doğan boşluğu da böyle sansasyonel hezeyanlarla doldurmaya çalıştıklarını gösteriyor. Bu durum kendileri açısından bakıldığında bir nihilizmdir (hiççilik) ve ucuz sofistliktir; başkaları açısından bakıldığında ise doğan boşluktur.
Atatürk’e kamusal alanda söyleyecek söz bulamayanlar, temcit pilavı gibi döndürüp döndürüp içki sofraları ve kadınlar üzerinden saldırıyorlar. Kendileri de gayet iyi bileceklerdir ki; öykündükleri Osmanlı padişahlarının büyük çoğunluğu, buna Abdülhamit de dâhil içki içerdi. İşret meclislerini Halil İnancık Hoca’nın “Has-bağçede ‘ayş u tarab: Nedimler, Şairler, Mutripler” kitabından okusunlar bir zahmet.
Ezcümle, özünde mesele ne kadın meselesi ne de içki... Rıza Nur’u ve onu takip edenlerin zihniyetini dikkatle okuyacak olursak; içlerine sindiremedikleri bir durum var: Yeni İslamcılar Türk kavramıyla kavgalılar. Türklüğü ve Türk kavramını yok etmenin yolu ise sembolü olan Atatürk’ü yok etmekten geçiyor. Cumhuriyeti de içlerine sindirmiş değiller; devleti dönüştürmenin yolu da kurucusunu değersizleştirmekten geçiyor. Kavga bu...
Fakat biz biliyoruz ki tarih, Atatürk’ü, Türk’ün devlet kuran başbuğu olarak, emperyalizme ve onların içerideki uşaklarına karşı mücadele vermiş, yedi düvele diz çökertmiş bir yiğit olarak yazdı ve yazacak. Ve yine biliyoruz ki O’na kin kusan bu isimleri de bir güruh olarak, tıpkı milli varlığa düşman cemiyetleri yazdığı gibi yazacak...