CHP iktidara yaklaştıkça iktisadi sorunlara devletçi çözüm rüzgarları esmeye başladı. Ülke ekonomisini yönetmede çuvalladıklarını AKP de kabul etti. Döviz bitecek endişesine kapılınca, eski adamları Mehmet Şimşek’i tam yetkiyle göreve getirdiler. O da çekinmeden “rasyonel politikalara geri dönüyoruz” diye konuştu. Demek ki kendisi vazifeyi üstlenmeden önce ülkede “irrasyonel bir iktisat politikası” uygulanıyormuş. Mehmet Şimşek kırdığı potu anlamış olacak ki; şimdilerde “22 yılda partimiz çok başarılı olmuştur” diye söze başlar oldu. Devlet eliyle yandaş zengin etme uygulamalarına ve her biri ayrı bir karadelik olan ve maliyeti halka pahalılık olarak yansıyan irrasyonel gösteriş yatırımlarına rağmen, AKP ekonomide esas olarak “serbest piyasa” çizgisinden sapmamıştır. Bu, yaptıkları en akıllı iştir. Bu sayede hâlâ ekonomide bile kuyruğu dik tutabilmekteler. Pek tabii AKP’nin gücü ekonomide olmayan başarısından değil “laikliğe karşı” duruşundan kaynaklanmaktadır. Bunun ayna simetriği de CHP’dir. Onların da ekonomi sicili parlak değildir. Ama Atatürk devrimlerine bağlılıkları, onlara siyasi taban sağlamaya yetiyor.

ARKASINDA DEVLET, KARTEL VEYA MAFYA YOKSA ARACILAR ASALAK OLAMAZ

1974 yılında başbakan olan Bülent Ecevit, Silifke’de üretici domatesi kilosunu 25 kuruştan verirken, Ankara manavlarında aynı ürünün 125 kuruşa satılmasına çok kızmıştı. Hem üretici emeğinin karşılığını alamıyor hem de halk sebzeyi çok pahalıya yiyordu. Şeytan bunun neresindeydi? Düşündü taşındı ve aranan şeytanın “aracılar” olduğu sonucuna vardı. Çözüm kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Artık tarım ürünleri “üreticiden tüketiciye aracısız” satılacaktı. Bunun için ya tüketiciler tarlaya gidecek ya da üreticiler şehre gelecekti. Tabii bu imkansızdı. Yine aracıya ihtiyaç vardı. Ama ortada çok aracı vardı. Peki ortadan kaldırılması gereken “asalak” aracılar kimdi? Yerel toptancılar mı kent hallerdeki kabzımallar mı? Yoksa perakendeci sabit veya seyyar esnaf mı? Bunların işlevini üretim ve tüketim kooperatifleri üstlenebilir miydi? Denendi ve olmadı. Aracılar değil ama kooperatifler asalak oldu. Zarar edip bunu devlete yıktılar.

HER TAŞ YERİNDE AĞIRDIR

Bu deyim, mal ve hizmetler en yüksek fiyata satılacağı yere doğru hareketlenir demektir. Reel ekonomi, biri “üretim” (production) diğeri “dağıtım” (distribution) olmak üzere iki işlevsel ana sektörden oluşur. Eski iktisat kitaplarında “istihraç”, “istihsal” ve “inkısam” diye üç ana kesimden bahsedilirdi. İnkısam parçalara ayırmaktır. Bu bağlamda “dağıtım” demektir. Üretim, büyük miktarlarda yapılır ve üretildiği yerde toptan satılırsa maliyeti düşük olur. Tüketim için alışveriş ise küçük miktarlarda, tüketiciye en yakın noktada ve istenilen zamanda yapılırsa ekonomik olur. Üretimde ekonomi az çeşit yapmaktan, satışta ekonomi çok çeşit bulundurmaktan geçer. Bu zıtlıkları telif ederek milli geliri maksimize etme işini de toptancısı ve perakendecisiyle “dağıtım sektörü” yapar. Dağıtım diğer adıyla ticaret, “satma riskini üstlenerek mal almak” demektir. Satış için ürüne “mekan, zaman ve miktar” boyutlarında katma değer ilave etmek gerekir. Böylece üretimle tüketim denkleştirir. Dağıtım sektörü, ürüne ne kadar çok ticari değer katarsa, ürünün üretildiği ile tüketim için satın alındığı noktalarda oluşan fiyatlar arsındaki fark (değer farkı) o kadar büyük olur. Serbest ve adil rekabet şartları geçerliyse ekonomik faaliyetin hiçbir aşamasında fahiş kâr oluşmaz. Oluşursa da uzun süre devam edemez. Çünkü bunu gören diğer girişimciler oraya üşüşür ve aşırılığı ortadan kaldırır. Serbest piyasa siteminin, merkezi planlamalı sosyalist sistemden daha etkin ve verimli olmasının sebebi içindeki bu doğal “düzenleyici” mekanizmadır. Adam Smith buna “Görünmez El” adını takmıştır.

SON SÖZ: Devrim geçici evrim kalıcıdır.