MÜSTAFİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI UYARDI...

ORTADOĞU ve Doğu Avrupa’daki yüksek yoğunluklu Türkiye’nin çemberinde yer alan Orta Asya ve Kuzey Afrika gibi bölgelerdeki orta yoğunluklu savaş ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye yönelik göç durumu adeta istilayı andıran bir duruma dönüşmüştür.”

Bu cümleler Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’ya ait.

Önceki gün Yaycı Paşa’yla “göç ve sığınmacı” meselesiyle ilgili saatler süren bir görüşme yaptım. Anlattıkları çarpıcıydı.

Sözü Cihat Yaycı’ya bırakıyorum:

GÖÇ VE İSTİLA ARASINDAKİ FARK: 

“Bazı çevreler Türkiye’ye yönelik göç hareketini bir istila olarak nitelendirmektedir. Göç ve istila arasındaki fark, göçmenlerin niyetleri ve geldikleri ülkedeki duruma adaptasyonları ile ölçülmektedir. Türkiye, tarih boyunca farklı göç dalgalarına maruz kalmış, ancak son yıllarda yaşanan durum, boyutları ve etkileri itibarıyla farklı bir yapıya bürünmüştür. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3.7 milyondan fazla geçici koruma statüsünde Suriyeli bulunmaktadır. Bu sayıya ek olarak, Afgan, Iraklı, Ukraynalı ve diğer ülkelerden gelen göçmen ve sığınmacılar dahil olmak üzere Türkiye’deki toplam göçmen nüfusunun 6 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu sayı neredeyse Türkiye nüfusunun yüzde 8’ine eşittir. Bu durum Türkiye’yi, kişi başına düşen sığınmacı sayısı bakımından dünyadaki ilk sıralara yerleştirmektedir.

ABD VE AVRUPA’DA KONTROLLÜ GÖÇ:

Öte yandan bazı çevreler, Türkiye’nin durumu ile ABD ve Almanya gibi göçmen ülkeleri karşılaştırmaktadır. Ancak bu ülkelerdeki göçmen profili ve entegrasyon politikaları ile Türkiye’deki durum oldukça farklıdır. ABD ve Almanya, kontrollü göç politikaları uygularken Türkiye’nin karşı karşıya olduğu göçmen profili ve akınları, kontrolsüz ve büyük ölçüde genç erkeklerden oluşmaktadır. Böylesi bir durumu göç akını gibi bir cümle ile bile tanımlamak oldukça zordur. Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki yüksek yoğunluklu Türkiye’nin çemberinde yer alan Orta Asya ve Kuzey Afrika gibi bölgelerdeki orta yoğunluklu savaş ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye yönelik göç durumu adeta istilayı andıran bir duruma dönüşmüştür.”

Cihat Yaycı, yazarımız Aytuç Erkin’e Türkiye’ye yönelik göçü değerlendirdi.

“Ne ırkçılık ne de yabancı düşmanlığı”

Cihat Yaycı, son 30 yıl içinde Türkiye’nin çevresinde 19 savaşın yaşandığını vurguladı ve anlatmaya devam etti:

ÇEVREMİZDE 19 SAVAŞ YAŞANDI:

 “Türkiye’nin etrafının bir ateş çemberi içerisinde olması ne yazık ki sığınmacı sayısı ve akınlarını artırmaktadır. Bilindiği üzere son 30 yıl içerisinde Türkiye’nin çevresinde 19 savaş meydana gelmiştir. Bu savaşların neredeyse tamamından Türkiye doğrudan etkilenmiştir. Büyük bir göç akınının beraberinde getirdiği birçok tehlike bulunmaktadır. Toplumsal kaygıyı artıran da bu tehlikelerin özellikle 2011 yılından bu yana somut bir şekilde hissedilmesinden ileri gelmektedir.

Bu tehlikelerin belli başlılarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

Demografik Tehlikeler: Göç, Türkiye’nin nüfus dengesini bozmakta ve Türk milletinin kimliğini tehdit etmektedir. 10 yıl sonra mültecilerin Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini, 20 yıl sonra ise yüzde 30’unu oluşturması öngörülmektedir. Bu durum Türk milletinin siyasi ve kültürel hakimiyetini zayıflatabilir.

Ekonomik Tehlikeler: Sığınmacılar, işsizlik ve enflasyon gibi ekonomik sorunlara katkıda bulunmaktadır. Kayıt dışı çalışan göçmenler, Türk işçilerinin ücretlerini düşürmekte ve sosyal güvenlik sistemini zorlamaktadır. Ayrıca, göçmenlerin sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması da önemli bir mali yük getirmektedir.

Sosyal ve Güvenlik Tehlikeler: Sığınmacıların yoğun olduğu bölgelerde suç oranları ve sosyal gerginlikler artmaktadır. Sığınmacıların arasına karışan ve kendisini sığınmacı gibi gösteren radikaller ve teröristler, milli güvenliği tehdit etmektedir.

Siyasi Tehlikeler: Kontrolsüz göç nedeniyle ülkemizin iç siyasetinde de dezenformasyon, beşinci kol ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarımızın güvenirliğinin sarsılmaya çalışılması gibi faaliyetlerle karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu noktada özellikle İçişleri Bakanlığımız başta olmak üzere Türkiye’nin iç güvenliği ve huzurundan sorumlu kurumlarımızın omuzlarında da büyük bir yük ve sorumluluk bulunmaktadır. Evrensel hukuk anlayışına göre, sığınmacı istilasına karşı çıkmak asla ne ‘ırkçılık’ ne de ‘yabancı düşmanlığı’ olarak nitelendirilemez!

ABD Silahlı Kuvvetleri’nin “göç” silahı

Cihat Yaycı Paşa’nın ABD Silahlı Kuvvetleri’nin düzensiz göçün bir silah olarak kullanılması üzerine yaptığı çalışmalara dikkat çekmesi önemli bir başlık. Okuyalım:

“Günümüzde de ABD Silahlı Kuvvetleri’nin fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar her dalda en önemli lisansüstü eğitim akademisi olan (benim de fizik yüksek mühendisliği, elektronik yüksek mühendisliği ve milli güvenlik dallarında zamanında eğitim aldığım) Naval Post Graduate School (NPS)’da göç akımları ile bir devletin nasıl yıkılabileceği konusunda tezler yazılıp, kitap haline getirilmiş...Göç akınlarının çağımızda bir silah olarak kullanılması’ konusunda bu okulda, yani Kaliforniya’daki Naval Post Graduate School’da 2017 yılında yazılan ve daha sonra 2019’da güncelleştirilmiş tez ‘Göçün Silah Olarak Kullanılması: Göçmenliğin 21’inci yüzyılda Politik Mücadelenin Bir Aracı Olarak İncelenmesi’ başlığını taşıyor. Türkiye, geçmişte daha çok transit ülke konumundayken, günümüzde en fazla göç alan ülkelerden biri haline gelmiştir. Resmi rakamlara göre Türkiye, dünyadaki kayıtlı sığınmacıların yüzde yirmisini barındırmaktadır.

SIĞINMACI SAYISINDAKİ ARTIŞ:

 2010 yılında Türkiye’de kayıtlı 18 bin 88 sığınmacı bulunurken bu sayı 2024 itibarıyla 3 milyon 600 bine ulaşmıştır. Bu, yüzde 20.000’e yakın bir artışı göstermektedir. Özellikle 2022 yılında Türkiye’ye giren kayıtlı sığınmacı sayısı 494 bindir. Bu da günlük 1000-1200 kişiye tekabül etmektedir. Buradaki durum bir kriz yönetimi haline gelmiştir özellikle Göç İdaresi’nin kayıtsız sığınmacıları geri göndermek için ciddi çalışmalar yaptığını biliyorum. Bu noktada da FETÖ gibi oluşumların provokasyonlarla sığınmacı konusunu ciddi şekilde kullanmaya çalıştığı ve sığınmacılar üzerinden yeni provokasyonlar geliştirdiğini görüyoruz. Tekrar söylüyorum; Komşu ülkeler de devamlı kaos çıkartarak, insanları devamlı Türkiye’ye göç etmeye zorluyorlar. Bir sonraki aşamada ise Türkiye içinde sığınmacılar üzerinden iç karışıklık çıkarmak asıl planları.

BOŞALTILAN BÖLGELERİ PKK DOLDURUYOR:

Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin demografik yapısını tehdit ederken; Suriye’nin kuzeyini işgal eden PKK’nın bölgeyi yandaşlarını yerleştirerek homojenleştirmesine de kapı aralamaktadır. Suriye’de çıkarılan iç savaş neticesinde Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye akını neticesinde sığınmacıların Suriye’de boşalttığı yerleri PKK/YPG doldurmuş ve bugün ‘teröristan devleti’ kurma ve İsrail ile birleşme noktasına gelmiştir.

ÇÖZÜM BELLİ:

Geldiğimiz noktada, devletimizin sığınmacıları ülkelerine göndermesi veya en azından uluslararası hukukun da öngördüğü şekilde sığınmacı kamplarımda toplaması son derece önemli bir ihtiyaç ve acil uygulanması gerekli çözüm yöntemidir. Bu kampların Suriye’nin kuzeyinde kontrol edilen bölgelerde kurulması hem Türkiye’nin güvenliği açısından hem de sığınmacıların kendi vatanlarına yakın olmaları açısından önemlidir. Suriye ve Türkiye arasında başlayacak olan görüşmelerin de bölgesel sahiplik ilkesi çerçevesinde işbirliğine yönelik çok önemli bir adım olacağı açıktır. Irak Merkezi Hükümetinin de bu işbirliğine dahil edilmesi bu girişimi daha da güçlü kılacaktır.”