İnsanların, kalubeladan günümüze kadar elde ettikleri saf altının miktarı 201 bin tona ulaşmış. İddiaya göre yerkürede çıkarılabilecek sadece 54 bin ton altın kalmış. Halen yılda 3 bin ton altın çıkartılıyormuş. 18 yıl sonra altın madenciliği bitecekmiş. Buna pek inanamadım. Çalışma hayatımın 5 yılı maden mühendisleriyle geçti. Onlardan öğrendiğim madencilik kurallarından biri de “ne kadar ararsan, o kadar bulursun”dur. Mutlaka daha fazla rezerv vardır. Ama bugünkü teknolojiyle çıkarılması fizibil olmayabilir. Türkiye’de yılda 30 ton altın çıkartılıyor. Yani dünya üretiminin %1’ini biz yapıyoruz. Resmi hedefimiz bunu 100 tona yükseltmekmiş. Dünyada çıkarılan ham altının %70’i (altın madeni olmayan) İsviçre’de rafine ediliyor, yani saflaştırılıyormuş. Ülkemizde ise en büyüğü Ahmet Ahlatçı tarafından 2011’de Çorum’da kurulmuş olan; dört altın rafinerisi bulunuyor.

201.000 TON ALTIN NEREDE

Bu 201 bin ton altının 95 bin tonu kuyum, 78 bin tonu külçe altın ve sikke olmuş. 28 bin tonu da sanayi ürünlerinin içine girmiş. Anlayacağınız bu altın stokunun %86’sının GSYH’ye (milli gelire) katkısı sıfır. Tonu 75 milyon dolar hesabıyla hiçbir katma değer yaratmayan istifinin değeri 13 trilyon dolar. Ham altının çıkarılma ve saflaştırılma maliyeti ton başına en az 40 milyon dolardır deniyor. Demek ki, bu atıl altın stokunun maliyeti kabaca 7 trilyon dolardır. Sanayide ve tıpta kullanılan altın yerine daha düşük maliyetli metal ve sair alaşımlar kullanılabilir. Bir yandan insanlığın geleceği için yaşamsal önemi olan çevre koruyucu yatırımlara finansman bulunamazken diğer yandan toplam 15 trilyon dolarlık bir kaynak öyle lök gibi duruyor. Başka maddelerle birleşik olarak yeraltından çıkarılan altının bu maddelerden ayrıştırılması için kendisi zehir olan cıva ve arsenik kullanılıyor. Bitmedi. Altın bulunan maden sahalarında bir ton topraktan 8 gram altın çıkıyor. Yani 3 ton altın elde etmek için 375 milyon tonluk toprak hafriyatı gerekiyor.  Doğanın canına okunuyor. Altın bulunan gariban ülkelerde altın arayıcıları insan haklarını çiğniyor. Bu ülkelerde isyanlar hatta iç harpler çıkıyor. Bu sebeple “altın kirlidir” deniyor.

DEĞER VERİRSEN DEĞERLİDİR

Dinlerin çözmek istediği kök sorun, birey ile toplum arasındaki çıkar çatışmasına engel olmaktır. Bu amaçla toplumdan yana tavır koyar. Çünkü toplumun çıkarı kollanırsa, bireylerin de çıkarları korunmuş olur. Ancak ortada bir engel vardır. Sonlu ömürlü birey, bu dünyadan göçmeden çıkarının maksimize edilmesini ister. Aynı vadede sonsuz ömürlü toplumun menfaati maksimize olamaz. İki vadeyi eşitlemek için dinler “ahret” kavramını icat etmiş ve bireye sen de sonsuz ömürlüsün “ona göre davran” demiştir. Yoksa bu dünyada vermediğin hesabı Tanrı sana öteki dünyada fazlasıyla ödetir diye de onu tehdit etmiştir. Altın istiflemenin, halkın refahına bir katkısı yoktur. Hatta tersi doğrudur. Belki de bu bakımdan dinler altını sevmez. Altını değerli kılan ona değer atfeden bireylerdir. Para, iktisadi sistemin olmazsa olmaz komponentidir. Çokluğu enflasyon, azlığı deflasyon yaratır. Altın kötü bir paradır. Arzı kısıtlı “altın para” sistemi devam etseydi, dünya ticareti gelişemez, halkın refahı bu kadar artmazdı. Çok şükür altın para devri bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Hokus-pokus kripto paralar da benim tanımıma göre “dijital” altındır. Kriptolar da ekonomik sistemi işleten para olmaz. Bunların da arzı kısıtlıdır, değerleri dalgalanır. Spekülasyona ve manipülasyona açıktır. Altının en önemli vasfı, fiziki özelliklerini sonsuza kadar korumasıdır. Bunun için ölümsüz toplumun fakirleşmesine sebep olsa da ölümlü bireyler arasında itibarı yüksektir.

SON SÖZ: Faydasız olmak, değersiz olmak değildir.