Sevgili okurlarım, Türkiye’de görülen ilk korona vakası bize herhalde epeyce şeyleri öğretmiştir.
Marketler, bakkallar ve eczaneler hücuma uğradı!
Market rafları, fırtına gibi esen büyük panik havasıyla boşaltıldı. Raflar yetmedi, depolardaki stoklar da adeta yağmalandı.
Memlekette neredeyse makarna, pirinç, nohut, çay, şeker, bakliyat, tuvalet kağıdı, kağıt havlu kalmadı.
Hepsi evlere taşındı.
Toplumda korkunç bir panik havası vardı.
★★★
SÖZCÜ Ankara bürosunun aylık alışverişini (daha ekonomik olsun diye) toptancı marketlerden, bizim büro işlerine koşturan Durmuş Akdoğan yapar.
Çarşamba onun alışveriş günü idi...
Çay, kahve, sabun, tuvalet kağıdı, deterjan vesaire...
İlk korona olayı birkaç saat önce, gece yarısını geçe Sağlık Bakanı tarafından açıklanmıştı.
Durmuş önceki gün işini bitirmiş, öğle saatlerinde büroya geldi:
“Ben böyle şey görmedim. Raflarda hemen hiçbir şey kalmamıştı. Kasaların önünde uzun kuyruklar oluşmuştu. Üstelik fiyatlar da birkaç saat içerisinde zamlanmıştı. Bu insanlara birkaç saat içerisinde ne olduğunu anlayamadım.”
Saatler ilerledikçe “yağma” haberleri yoğunlaştı.
★★★
Bu durumun apaçık bir nedeni vardı...
İktidara duyulan güvensizlik.
★★★
İsteyen istediğini söylesin ama karşımızdaki acı gerçek ne yazık ki budur.
Toplum özellikle Recep Bey ve onun iktidarına artık güvenmiyor.
Şu manzaraya bakınız...
İlk korona olayı ortaya çıkalı henüz birkaç saat olmuş ve insanlar marketleri boşaltıyor!
Üstelik bu boşaltma olayı sağlık için falan değil, sadece ve sadece aç kalmamak için!
★★★
Halk panik içerisinde ve bunlar olurken, tam da aynı saatlerde Recep Bey konuşmalar yapıyor ve sürekli olarak yine aynı şeyi tekrar ediyordu:
“Bay Kemal!”
“Sadece cahil değil, aynı zamanda densiz bir zatla karşı karşıyayız...”
“Burada da çukura batacaksın...”
“Bu zatın kasetle (Baykal’ın kaset olayı sonrasında) yürütmekte olduğu kampanyaların tamamı beşinci kol (casusluk) faaliyetleridir...”
“Milletimizin bu kişiden tek beklentisi milli güvenlik konusunda devletimize destek vermesi, fitne ve fesat saçmaktan uzak durmasıdır...”
★★★
Sevgili okurlarım, burada kaçıncı kez söylüyorum...
Bu gibi sözler bir cumhurbaşkanına acaba yakışıyor mu?
Onun ağzından aynı sözleri duymaktan biz bıktık ama anlaşıldığı kadarıyla söylemekten o bıkmıyor.
Üstelik anayasa uyarınca Meclis kürsüsünde etmiş olduğu bir yemin var...
“...Tarafsız kalacağıma... namusum ve şerefim üzerine tarih ve Büyük Türk Milleti önünde ant içerim...”
★★★
Recep Bey konuşadursun, şimdi biz yine dönelim korona denilen belaya...
Merak ettiğim bazı hususlar var.
Allah korusun, yakın gelecekte ölümler başlarsa, panik daha da artarsa, insanlar hastanelere hücum ederse, başvurulacak yerler acaba nereleri olacak?
Hastalar ya da hasta olduğunu zannedenler özellikle büyük kentlerde hangi hastanelere gitmeli?
O hastanelerde korona için özel birimler ve odalar hazırlandı mı?
Personel ve tedavi için teknik aygıtlar, tulumlar, maskeler tamam mı?
Uzman hekimler belirlendi mi, iş bölümü yapıldı mı?
Küçük yerleşim birimlerinde ne olacak? Oralardaki hastalar büyük illere mi taşınacak?
★★★
Bu soruları niçin sorduğuma gelince...
Aynı Recep Bey önceki gün şöyle dedi:
“Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir.”
Virüse posta koymak, aşağılayıp küçümsemek kolay!..
Ama alınan önlemleri bilmek de bizim hakkımız.
Özellikle sağlık kurumları konusunda topluma ayrıntılı bilgi vermek gerekir ki, hastalanan vatandaş ve yakınları ne yapılacağını ve nereye başvurulacağını şimdiden bilsin.
★★★
Henüz işin çok başındayız...
Umarım bu işi en kolay bir biçimde, paniğe kapılmadan atlatır ve o namussuz virüsü tuşa getirip zaferimizi ilan etmeyi başarırız ama durum pek öyle görünmüyor.
Yağmalanan raflar...
Emin Çölaşan
Yayınlanma: