“Bozkırın ortasında otuz haneli köyün en uç toprak evinde, sabaha karşı fitilli idare lambası yandı, tek odada yatan herkes zaten hiç uyumamıştı ve herkes uyandığına göre, anne sesli sesli ağlamaya başladı...
Yaşlı baba ‘Ağlama, iyi değil’ dedi...
Birinci oğullarını yine böyle göndermişlerdi, hiç haber gelmemişti... Bir gün köyden geçen tek ayaklı bir gazi uğramış ‘Akkaba’da şehit düştü’ demişti...
O kadar...
Anne kurumasın diye ekmekleri bir beze sardı, oğlunun torbasına yerleştirdi... Bezin bir ucuna tuz düğümledi...
İki yaşlı insan, bir gelin, bir de bebek kalmıştı geriye...
Anne ‘İkimiz de hastayız, gelsen bile geç olur, göremezsin’ diyerek tekrar öptü oğlunu, sarıldılar... Anne son kez şansını denedi ‘Gitmese olmaz mı?’ dedi...
Baba ‘Gitmesi lazım’ dedi:
Kemal çağırıyor.........”

*

Yarın Cumhuriyet Bayramı...
O bozkırlardaki yoksul insanların canlarını vererek kurdukları Cumhuriyet, yine o Cumhuriyet’in verdiği özgürlüklerle, gerici kara yobaz tarafından yerle bir edildi...
Neyini kutlayacaksınız yarın?..

*

O insanların kurduğu Cumhuriyet’te; yurt sevgisi, vatan sevdası, onur, şeref, haysiyet, yiğitlik, dürüstlük, mertlik geçerliydi...
Sahtekarlık, soygun, talan, düzenbazlık, üçkağıtçılık olmazdı, olamazdı...
Utanırlardı o insanlar...
Utanma duyguları vardı...

*

Yarın neyini kutlayacaksınız cumhuriyetin?..
Eğitimi, kültürü, yaşam biçimi, kılık kıyafeti, adaleti, ordusu, onuru, şerefi ile Cumhuriyet’i tek başlarına yıkmadılar...
Yanlarına aldıkları o dönek profesör, o kul olmuş vali, o kişiliksiz paşa, o yalaka medya, o sahtekar sendikacı, o satılık bürokrat meydanlarda neyi kutlayacaklar?...
Ve Cumhuriyet’i hak etmemiş bir millet ekseriyeti...

*

Geri alın da öyle kutlayın Cumhuriyet’i...
Dinleyin:
“Kemal çağırıyor...”