İslam’a göre bu dünya ikiye ayrılmıştır. Bir tarafta, kimseye zararı dokunmayan selim ve salim insanların yaşadığı, en ıssız yollarında bile selametle seyahat edilen, barışın hüküm sürdüğü topraklar vardır. Buralara “Dar-ül İslam” denir. Diğer tarafta ise, sürekli düşmanlığın, kavganın, çatışmanın, yıkmanın, yakmanın öldürmenin hüküm sürdüğü, ıssız değil şehir içi yollarında bile salimen yürünemeyen diyarlar vardır. Buralara “Dar-ül Harp” denir. Dâr, bildiğiniz gibi ev/yurt demektir. Mesela “dâr-ül-aceze” acizler yani düşkünler evi/yurdu, “dâr-üş-şafaka” da şefkat evi/yurdu anlamına gelir. Müslümanlara farz olan, sadece kendi yaşadıkları topraklarda sulh, sükûn ve selametin egemen olmasıyla yetinmek değil, “Dâr-ül Harp” ülkeleri de “Dâr-ül İslâm”a dönüştürmektir. “Cihat” budur.

GÜNÜMÜZÜN BÜYÜK İNSANLIK FACİASI: TERSİNE CİHAT

Her gün medyada Suriyeli, Iraklı, Libyalı, Pakistanlı, Bang-ladeşli on binlerce Müslüman’ın, “ölmemek için, ölümü göze alarak” Müslümanların idare etmediği ülkelere göç ettiğini okuyoruz. Bu Müslümanlar oralara cihat için gitmiyor. Tam aksine, ülkelerindeki cihattan (?) kaçıyorlar. Canlarını, ırzlarını ve mallarını, Müslümanların egemen olduğu ülkelerdeki Müslümanların tecavüzlerinden kurtarmak için hicret ediyorlar. İnsanca yaşamak, çocuklarını güven içinde büyütmek ve yeni vatanlarının zenginliğini paylaşmak istiyorlar. Üstelik şunu biliyorlar ki, yeni vatanlarının gayrimüslim halkının önemli bir kısmı, hatta çoğunluğu, Müslümanları sevmiyor. Ama onlara güveniyorlar. Onların vicdanen bağlı olduğu Hristiyanlık değerleri gereği, kapılarını pek de hoşlanmadıkları bu Müslümanlara açacaklarından eminler. Müslümanlar, Hristiyan ülkelere oralar “Dar-ül İslam” diye kapağı atıyor. Ne yaman çelişki bu Yarap!

MÜSLÜMAN GÖÇÜNDEN HRİSTİYANLAR SORUMLUDUR

Bu yürek yakan Müslüman hicretinin dramatik/çelişkili bir yönü daha var. Müslümanları yerinden, yurdundan eden; Müslüman’ı Müslüman’a kırdıran da, şimdi onlara yardım eden de aynı insanlar. Irak’ta, Suriye’de veya Libya’da diktatörlerin idaresi altında da olsa, bu Müslümanlar belli bir düzende yaşıyordu. Yabancılar karışmasa, belki de bir gün kendi demokrasilerini kurabileceklerdi. Ama Hıristiyanlar buna izin vermedi. Çünkü onların dini de onlara “bu dünyayı yönetmek senin misyonundur (görevindir)” diyor. Onlar da “böl ve yönet” yöntemiyle “aklı devre dışı bırakıp, ibadetle Tanrı tavlamayı” din sayan Müslümanlarla oynuyorlar.

ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ; GÖÇÜN İKTİSADİ YÖNÜ

AB’nin ABD kadar hızlı büyüyememesinin esas sebebi, düşük nüfus artışıdır. ABD ise “göçmen ülkesidir”. 320 milyon nüfuslu ABD’ye her yıl 500 bin yeni göçmen gelir. Göçmen, ucuz emek demektir. Avrupalılar özellikle Almanlar bu göç dalgasını, ekonomilerini büyütmenin kaldıracı haline getirebilirler. Müslümanlar da selamete Avrupa’da kavuşabilir.
Son söz: Fettullah Hoca da Mekke’ye değil, ABD’ye hicret etti.