Laiklik, birçok şekilde tanımlanabilir. En yalın tarifi “lâ-dinî” olmaktır. Yani İslam’ı veya herhangi bir dini, doğayı anlama ve bilhassa toplumsal hayatı düzenlemede tek ve değişmez kılavuz kabul etmemektir. Çünkü laikler için “hayatta en hakiki mürşit ilimdir”. Hal böyle olmakla birlikte, bu ülkede yaşayan laikler, bardaktan boşanırcasına üzerlerine yağan “İslam” karşısında kendilerini savunabilmek için İslamiyet’i yakinen anlamak istiyorlar. Bunun için bilgi topluyorlar. Bir de bakıyorlar ki; İslam’ın içinde birbiriyle çelişkili pek çok hüküm ve uygulama var. Bunlardan, laikliğe uyanlara “Doğru İslam”, uymayanlara da “Yanlış İslam” diyorlar. Bu ayrımı yaparken de Yaşar Nuri gibi İslam bilginlerinin eserlerini referans alıyorlar. Ancak bununla da yetinmeyip, laikliklerine bakmadan, Müslümanlara “Doğru İslam”ı göstermeye kalkıyorlar. Bu amaçla yazdıkları yazılarda “Müslümanlar, ancak İslami kaynaklara itibar eder” düşüncesiyle ayet veya hadis zikrediyor Hz. Muhammed’in yaşamından örnekler veriyorlar.

DOĞRUYU, BİLİMLE DEĞİL, AYET VE HADİSLE SAVUNMAK, GAFLETTİR

İslam, Kuran’dan ibaret değildir. Kuran’a ilaveten ortalıkta dolaşan on binlerce hadis, 1400 yıl öncesinden gelen Hz. Muhammed’e ait hatıralar, kendini yarı peygamber gören kadim ulemanın yazdıkları ve halkın önceki dinlerinden kalan görenek ve geleneklerin tümü “İslam”a dâhildir. Kaldı ki; sadece Kuran “tek kaynak” olarak alınsa bile, hükümlerinin tek yorumu yoktur. Bir veya birkaç ayeti okuyarak “Kuran bunu emrediyor” denemez. Doğruyu ispatlama yöntemi olarak bir ayeti kanıt göstermek, Kuran’ın tamamını doğru kabul ettim demeyi içerir. Hâlbuki bırakın diğer İslami kaynakları, Kuran bile laiklerin asla doğru kabul edemeyeceği bilim dışı bilgi ve hükümler içerir. Zaten İslam’ın veya bir başka dinin, verdiği bilgilerin “bilimsel doğru” olduğunu kanıtlama gibi bir derdi de yoktur.

DİN, BİR İÇTİMAİ MÜESSESEDİR

Bir din adamı olarak yetişip, tabiri caizse dinden çıkan ve bu yüzden öldürülen Turan Dursun, yazdığı temel esere “DİN BU” adını vermiştir. Gerçekten dinle ilgili tartışmalara girmeden önce yanıtlanması gereken ilk soru “dinin ne olduğu”dur. Dinleri tebliğ edenlerin, onu kabul eden halkın, din adamlığıyla geçinenlerin ve dini siyasallaştıranların dinden anladıkları veya beklediği aynı değildir. Din, bunların biri değil, hepsidir. Neticede bir din, dışarıdan nasıl görülüyor, mensupları ondan ne anlıyor ve o dini nasıl yaşıyorsa, din odur. Son zamanların flaş konusu “İslam’da israf ve gösteriş var mıdır?” sorusuna cevap arayanlar, hepsi Kuran dili Arapça bilen, her gün namaz kılıp Kuran’ı aslından okuyan Suudi Arabistanlı Arapların yaşam tarzını referans almaya mecburdur.
Son söz: Ayinesi hayattır dinin, kitabına bakılmaz.