Sevgili okuyucularım, seçime iki aydan az bir süre kaldı. Hiç kuşkunuz olmasın, bu seçimde de akla hayale gelmeyecek her türlü hile yapılacak, muhalefet partilerinin aldığı oyların bir bölümü çaktırmadan iktidar partisine yazılacak.
Bunu önlemenin en önemli yolu:
Muhalefet partilerini temsil eden görevlilerin açılıştan kapanış saatine kadar sandık başında kalması, sayım yapılmasına ve tutanakların temsilciler tarafından imzalanıp Seçim Kurullarına gönderilmesine kadar orada beklemesi.
Şimdi burada soruyorum:
Muhalefet partilerinin her sandık için görev verdiği temsilciler tamam mı?
Bunlar isim isim belirlendi mi?
Ne yapacaklarını tam anlamıyla biliyorlar mı?
Sandıklar boş bırakıldığı takdirde olacaklar şimdiden belli:
Dört yıl daha AKP iktidarı ve başkanlık rejimi adı altında diktatörlüğün tam anlamıyla kurulup ülkemizi ahtapot gibi sarması.

* * *

Cep telefonuma çeşitli zamanlarda AKP (Kocaeli) Körfez İlçe Başkanlığı tarafından gönderilen mesajlar gelir, ben de okurum!
Bu arkadaşlar herhalde benim telefon numaramı yanlışlıkla listeye katmış olsa gerek.
Perşembe günü gelen mesaj aynen şöyleydi:
“Körfez Teknik Endüstri Meslek Lisesi 1064 no’lu sandıkta sandık kurulu yedek üyeliği görevini kabul ediyorsanız EVET yazarak 2578’e gönderiniz. AK PARTİ.”
Adamların nasıl hırsla ve örgütlü çalıştığına bakar mısınız!
Seçime iki ay kalmış... Sandıkların asıl üyelerini belirlemişler, şimdi sıra yedekleri belirlemeye gelmiş.
İşte, muhalefet partilerine yukarıdaki soruları bu nedenle sordum, basit gibi görünen örneği bu nedenle verdim.
Karşımızda devlet gücüyle, devlet parasıyla örgütlenen bir iktidar partisi var. Yakalamış olduğu olanaklara sımsıkı sarılmış, bırakmak istemiyor...
Çünkü bu ballı börekli, pastalı şerbetli sofrayı elinden kaçırdığı takdirde başına neler geleceğini çok iyi biliyor.
Bu sorum bütün muhalefet partileri, ama özellikle de CHP ve MHP için geçerlidir:
Sandıklarda tamam mısınız arkadaşlar?

Gidici olmaktan korkuyorlar


Sevgili okuyucularım, bu kafalar 13 yıldan bu yana iktidarda. Dinimizi kullanıp ülkemizi rüşvet ve yolsuzluk batağına sürüklediler, kendileri malı götürürken milyonlarca insanımızın hayatını mahvedip onları nohut makarna paketleriyle avutma yolunu seçtiler.
Apo pazarlıklarıyla Türkiye’yi bölünme aşamasına getirdiler.
Ancak şimdi korktukları başlarına geliyor.
İktidarı elden kaçırma korkusu!
Bu konuda size iki somut örnek vereyim.
Tayyip kürsülere çıkıp nutuk atıyordu:
“400 milletvekili verin ki anayasayı değiştirelim, başkanlık sistemini getirelim!..”
“Tarafsız (!)” cumhurbaşkanı bu 400 kelleyi başka partiler için değil kendi partisi için istiyordu!
Ancak Tayyip önceki gün birdenbire ağız değiştirdi. İran dönüşünde uçaktaki yandaş gazeteciler topluluğuna şöyle dedi:
“400 olmadı da, diyelim ki 335 oldu. Referandum şansının yakalanması bile olumlu sonuç verecektir.”

* * *

Anayasayı değiştirmek için Meclis’te en az 330 kellenin olumlu oy vermesi gerekir.
Ancak bu takdirde referanduma gidilir. Referandum zor ve riskli iştir.
367 kelle bulunduğu takdirde anayasa değişikliği doğrudan (referanduma gidilmeden) kabul edilmiş olur.
Tayyip şimdi 400’ü unuttu, 335’e indi! Beş kelleyi de ne olur ne olmaz diye yedekte tuttuğu anlaşılıyor!
Bir kalemde 65 kişilik indirim yapmak doğrusu kendisine hiç yakışmadı.
Aynı gün televizyona çıkıp konuşan bizim Biji Ahmet ise başka bir şey söyledi:
“İktidar olamazsak, birinci parti olamazsak, kim kazandı ise bana verilen emaneti teslim edip görevimi bırakırım.”
Tayyip ve Ahmet’in ağzından birkaç saat arayla çıkan bu sözler neyin belirtisidir?
Çöküşün ve umutsuzluğun...
Hiç kuşkunuz olmasın, Türk Milleti bunlara hak ettikleri dersi verecek.
Yeter ki biz umutsuzluğa kapılmayalım.