Sevgili okuyucularım, iki günlük bir “Prostat arasından” sonra yeniden birlikteyiz. İçtenlikle gönderdiğiniz yüzlerce geçmiş olsun mesajı için hepinize teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin bu iktidar döneminde nerelere sürüklendiğini artık hepimiz açık ve net olarak görüyoruz.
Bir bölümü şu fotoğrafta görüldüğü gibi kara mizah. Ortada bir Tayyip var, bir de başbakanlık stajı yapmakta olan gariban, çaresiz ve emir kulu Davutoğlu Ahmet.
Gülüp geçelim diyoruz, biraz olsun neşemizi bulalım diyoruz ama ne mümkün...
Çünkü bu fotoğrafın öbür tarafında Tayyipgiller iktidarından kaynaklanan hakaretler, küfürler ve zavallılık yer alıyor.
Amaç toplumu germek, bölmek ve kitleleri birbirine düşman etmek.

* * *

Yusuf Ziya Özcan isimli şahıs geçmişte bu iktidar tarafından YÖK Başkanı yapılmıştı. Üniversitelere İslamcı siyaseti ve türbanı soktu, yüksek öğrenim kurumlarımızı tümüyle iktidarın hizmetine verdi. Bilimsellik bir yana bırakıldı, işin içine siyaset ve kişisel çıkarlar girdi.
Beyefendi o günlerde kırdığı potlar ve yaptığı gaflarla karşımızda bir mizah şaheseri olarak boy gösteriyor, alay konusu oluyordu.
Baktılar ki olmuyor, bir süre sonra bu adama daha uygun bir görev arandı ve bulundu.
Hiçbir deneyimi olmadığı, diplomasinin D’sini bilmediği halde Varşova’ya Büyükelçi olarak atandı.

* * *

Bu adam dün Varşova’dan bir mesaj yayınladı... Aynen veriyorum ki utanmazlığı görün:
“Fransız piçleri, Cezayir’de bir buçuk milyon Müslümanı öldürürken hiç sesiniz çıkmıyordu.”
Bu sözleriyle hem Fransa’ya açıkça hakaret ediyor, hem de üstü kapalı olarak Paris katliamına destek veriyor.
“Fransız piçleri” ne demek?
Dünya diplomasi tarihinde böyle bir sövgünün ikinci bir örneğini bulamazsınız. Hele bir büyükelçinin ağzından!..
Büyükelçi bulunduğu ülkede devletini temsil eder. Attığı her adım, imzaladığı her belge ve ağzından çıkan her söz doğrudan devleti bağlar.
Şimdi bu şahıs Fransa’ya (hem de yaşanan acı bir olay sonrasında) “Fransız piçleri” demekten utanmıyor...
Ve bunu devlet adına söylüyor.

* * *

Yarın öbür gün örneğin AB üyeliğimize destek konusunda yine Fransa’nın kucağına düşüp yalvarmaya başlayacağız...
“Aman Fransa yanımızda ol, bize bu konuda bir kıyak yap!..”
İşte o zaman “Fransız piçlerinin (!)” çantasından Yusuf Ziya’nın o sözleri karşımıza çıkarılacak.
Burada soruyorum, Fransız Hükümeti şimdi bizimkilere şöyle bir başvuruda bulunduğu takdirde ne olacak?
“Varşova Büyükelçiniz bu sözleriyle Fransız Devleti’ne ve milletine açıkça hakaret etmiştir. Türk Hükümeti’nin bizden özür dilemesini bekliyoruz.”
Hiç endişe etmeyin bir şey olmaz, özür dilemeyiz!.. Çünkü bunların işi gücü küfretmek, uluorta sövmek ve bunu yapanları ödüllendirmek.

* * *

Burada belgeledim, Ankara’nın göbeğinde devlet memuru olan Elvan Bal isimli imam, Facebook sayfasında bana hitaben “Orospu çocuğu” diye yazdı. Bu şahıstan şikayetçi oldum, defalarca yazdım ve hakkında hangi işlemin yapıldığını sordum...
Aradan neredeyse 10 gün geçti. Ne iktidarın arka bahçesi olan Diyanet’ten, ne de başkanlık koltuğunda oturan Mehmet Görmez’den tık yok...
Açıkça belli oluyor, ölmüş insanlara bile sövmekten utanmayan imamı koruyup suçuna ortak oluyorlar.
Onun için, Yusuf Ziya Özcan hakkında da hiçbir işlem yapılmayacak, tam tersine Tayyipgiller tarafından (gizlice ve el altından) takdir edilecektir:
“Aferin lan büyükelçi, ağzına sağlık. İyi geçirmişin gâvur Fransa’ya!..”
Bu İslamcı kesimin bütün numarası önüne gelene sövmek!
İster büyükelçi ol ister imam, ne kadar söversen o kadar korunup kollanıyorsun!

Bravo sana Baykal Bey!


Sevgili okuyucularım, Meclis’te yemin töreni başlarken kürsüye ilk çıkan, AKP Bursa milletvekili engelli bir kadındı. Yeminine “Bismillahirahmanirrahim” diye başladı. Toplantıyı yöneten Deniz Baykal’dan hiçbir tepki gelmedi.
Dün ise inanılmaz bir açıklamasına tanık olduk. Kendini savunmaya çalışıyordu:
“Yemine besmele ile başlıyorsa daha kuvvetli yemin ediyor demektir!”
Vay anasını sayın seyirciler, Baykal Bey nerelerden nerelere gelmiş!
Beyefendinin mantığına göre, demek ki bir milletvekili yemin için kürsüye çıktığında bismillah deyip Kuran okumaya başlasaydı, yemini daha da kuvvetli olacaktı!
Yemin günü o kürsü atraksiyon ve ucuz din ticareti yapmanın değil, sadece anayasada yazılı olan metni (inanarak veya inanmayarak) okumanın yeridir.

* * *

Baykal Bey’in bu sözlerini Kemal Kılıçdaroğlu söyleseydi şimdiye kadar bin defa topa tutulur, olmadık hakaretlere muhatap kılınırdı.
Baykal Bey siyasette ilginç tablolar yaratıyor. 7 Haziran seçimi bitmiş, AKP yenik çıkmıştı. Ne ilgisi varsa o gece yarısında kendisini Tayyip aradı ve derhal Ankara’ya çağırdı. Ertesi gün buluştular ve iki saati aşan bir süreyle baş başa konuştular.
Tayyip onu aniden niçin çağırmıştı, aralarında ne konuştular?
O gün bir şeyler olmuştu ama bu soruların yanıtını ikisi dışında hiç kimse bilmiyor.
Baykal Bey’i kutluyorum, daha büyük başarılar diliyorum!