Başlığı fazla iddialı buldunuz, öyle değil mi? Hele cennet ülkemde, medya öngörülerinin  ne ölçüde  tuttuğu düşünülürse... Sabıka sicili ortada iken...
Haklısınız, ben de olsam, kolay inanmam!
* * *
Yine de bir şans verirseniz.
Gerekçelerimi anlatırım.
Eh, 8 Haziran çok uzak değil.
Öngörüm tutmazsa, utanırım.
* * *
Acemi muhabirken, ekonomiyi anlamak için tek kural belledim:
Parayı takip et,  haberi bulursun.
Faiz bulmacasını çözmek için de aynı yolu kullandım. Çünkü Saray’daki diyor ki; Faizi düşürün, enflasyon geriler, kurlar yumuşar, ekonomi büyür. Eğer Saray haklıysa,  8 Haziran’ı neden bekleyelim?
Faiz indiriminde geç bile kaldık.
Ama durun, ekonomi uleması diyor ki; Aman ha sakın, önce enflasyon düşer, sonra faiz ve kur geriler, ekonomi büyür.
Acaba kim haklı?
Hiç haz etmesek de,  Saray Başmuhtarı, doğru söylüyor olabilir mi?
Zaten bugün ters düştüğü  ekonomi uleması ile yıllarca beraber yürüyüp aynı yağmurda ıslanmadı mı? Bırakın kim haklı, aralarındaki farkı bile nasıl görüp ayrımına varacağız?
* * *
Cevap veriyorum.
“Parayı takip et“ ilkesini hatırlayın.
O yoldan yürüyelim.
Para kimde?
Yabancıda.
Dışarıdan para gelince, kur düşüyor, faiz geriliyor, borsa yükseliyor. Devam edelim. Yabancı neden ve ne zaman  Türkiye’ye para yatırır? Öncü göstergesi var mı? Evet var.
İngilizcesi Credit Default Swap (CDS),  yaklaşık tercümesi Kredi Risk Sigortası.
Ne anlama geliyor?
Diyelim ki, yatırımcı riskli bir ülkede
hazine kağıdı alıyor, veya kredi açıyor.
Ama bir yandan korkuyor.
Ya parası batarsa?
O korkuyla,  CDS işlemi yapan  kuruluşa gidiyor, prim ödeyip parasını
garanti altına alıyor.
Bu prim oranı  her ülke için değişiyor, riske göre dalgalı seyir izliyor.
* * * *
Türkiye’nin  ülke risk primi de, bir inip, bir çıkıyor. Mesela Gezi sırasında ortam gerilince fırladı. 17-25 Aralık’ta yine yükseldi.
Son aylarda Saray  konuştukça tırmandı.
Yılbaşında 185 baz puandı.
Bir ara 265’e kadar çıktı, şimdilerde 221 baz puanda. Ne anlama geliyor?
Yabancı yatırımcı, her 100 dolarlık
Türkiye riski için 2.2 dolar prim ödüyor.
Tabii bu ek maliyet borç faizine de yansıyor.
* * *
Demek ki neymiş?
Faiz-enflasyon-kur-büyüme  denkleminde bize hiç söylenmeyen  bir değişken daha varmış: Risk! Gezi ve yolsuzluk krizlerinde ortamı geren, risk yaratan kim?
Durduk yerde Merkez’e saldıran kim?
Türkiye’nin risk faktörü kim?
İlk sorumuz bu. Cevabını aklınızda tutun, bana bile söylemeyin. Sizin için korkarım, hemen içeri atıyorlar.
* * *
Sıra ikinci soruda...
Ülke risk primi dalgalı dedik ya...
Düştüğü zaman ne oluyor?
İktisatçılar, bankacılar  tablolar çizip anlatıyor.
(Örneğin Mahfi Eğilmez üstad)
Risk primi düşerken, kur sepeti geriliyor,
TL değer kazanıyor, faizler inişe geçiyor.
Neden?
Çünkü yabancı para geliyor.
Birileri yeniden risk ateşine benzin dökmese faiz ve enflasyon düşüşü sürecek.
Büyüme hızlanacak, işsizlik gerileyecek.
Ama olmuyor? Sebep risk faktörü!
* * *
Gelelim başlıktaki iddiaya.
Bir Türkiye düşünün... 8 Haziran Türkiye’si... Ülkeyi geren, bölen, önüne gelene çatan, her komşusuyla kavgalı, özetle risk faktörü, hemen yok olmasa da, gücü çok azalsın...
Zamanla sıfırlanacağı herkes tarafından  anlaşılsın. O zaman ne olur?
Risk primi düşer, yabancı para girişi hızlanır,
önce kur geriler, kuru enflasyon takip eder, son olarak faiz düşer.
Doğru mu?
Eh muhterem, ben de onu diyorum.
O yüzden 8 Haziran.
Oyunuza, sandığa  sahip çıkın yeter.
Korkmayın, umuda yolculuk başladı.