Yiğittir.
Delikanlıdır dadaş.
Merttir, cesurdur.
Erzurum’un efesidir.
Kahramandır.
Kardeştir, ağabeydir.
Dosttur, arkadaştır.
Bar tutan, at binen, cirit atandır ama, aynı zamanda beyefendi’dir.
Sevgidir, saygıdır.
Başın sıkışır mesela...
Dayanışmadır dadaş.
Gözün kapalı güven duyarsın.
Asil bir ruh halidir.
Zalimin karşısında...
Mazlumun yanındadır.

*

Böyle bildik biz dadaşı.
Böyle tanıdık.
Çocuklarımıza böyle anlattık.

*

E şimdi bakıyoruz...

*

Bir genç kız, avukat, memleketinden siyasete girmiş, CHP’den milletvekili adayı olmuş. Vay sen misin... Bir aydır saldırıyorlar!

*

Yandaşlar saldırıyor.
Zabıtalar saldırıyor.
Polisler saldırdı, coplarla.
Utanmasalar asker getirecekler.

*

Gencecik bir kız.
Direniyor.

*

Onun savaşçı yüreği... Erzurum’un kadın dadaşları, Nene Hatun’u, Kara Fatma’yı, Onbaşı Nezahet’i hatırlatıyor.

*

Ve, dadaşlar diyarında bir Allah’ın kulu çıkıp, “kardeşim ayıp değil mi, gücünüz bu genç kıza mı yetiyor, bu mudur dadaşlık, Türk tarihinine, Türk kültürüne nam salmış yiğitliğimize yakışıyor mu?” demiyor.

*

Hani toplumsal çürümenin miladı olarak, “önce ekmekler bozuldu” denir ya... Öyle mi oldu acaba?
Yandaşlık dadaşlığı da mı bozdu?

*

Bin yıllık dadaş...
Yandadaş mı oldu?