Bu haftanın yıldız filmi belli bir kuşağın çok iyi bildiği bir klasiğin yeniden çevrimi. “Muhteşem Yedili” iyi bir seyirlik ama hepsi o kadar... 2016 model “Muhteşem Yedili”de beni rahatsız eden en önemli şey, yönetmen Antoine Fuqua’nın artık bu son derece bildik hikayede hiç risksiz bir şekilde, klişelerle yol alması. Artık herkes bu hikayenin Japon üstat Akira Kurosawa’nn ünlü “Yedi Samuray”ından çıktığını biliyor. Hatırlarsınız, o filmde fakir çiftçiler, zorba bir toprak ağası tarafından baskılanırlar. Onlar da işsiz kalmış bir samuraydan yardım isterler. Samuray işsiz ve muhtaç başka samurayları toplayıp bir ekip oluşturur. Köye gelirler, ilk çatışma yaşanır, samuraylar köylüleri eğitir sonra kötüler tekrar toparlanır ve büyük savaş. Bu basit yapı içinde Kurosawa derin ve etkileyici bir sosyolojik altyapı kurar. İtilip kakılanlar birleşirler ve gözünü para ve hırs bürümüş yoz bir kötülüğe baş kaldırırlar. Samurayların hiçbirinde ne bir intikam duygusu ne de bir ücret kaygısı vardır. Sadece onur, hak ve adalet arayışıdır sözkonusu olan...

muhtesem_yedili_3

Amerikalılar bu hikayeyi western türüne uyarladılar 1960’da. Bizde “Yedi Silahşörler”olarak bilinen filmde Yul Brynner, Steve McQueen ve Charles Bronson gibi dönemin popüler aktörleri böyle kalabalık kadrolu filmlerin iyi yönetmenlerinden John Sturges’ın filminde bir araya geldiler. Mesele Meksikalı köylüler ve onlara yardım eden ‘beyaz’ kovboylara uyarlandı. Kurosawa’nın sosyal duyarlılığı belli ölçüde bu filmde de vardır, bir Hollywood gişe filmi olmasına rağmen. Yönetmenin usta yönetimine aktörlerinin çekiciliği de eşlik eder.

2016 model “Muhteşem Yedili”, özellikle de “İlk Gün” adlı polisiye gerilimiyle akıllarımıza kazınan yönetmen Antoine Fuqua’nın yönetmenliğiyle karşımızda. Hatta o filmin başarılı ikilisi Denzel Washington ve Ethan Hawke, malum yedilinin iki üyesini de canlandırmakta. Fuqua, televizyon dünyasının, yazdığı “True Detective” dizisiyle yakından tanıdığı Nic Pizzolatto’dan senaryo desteği almış olsa da filmin en zayıf yerinin senaryosu olduğu gerçeğini değiştirememiş. Zavallı kasabalılara eziyet eden maden sahibi Bogue ve çetesi filmin hemen başında, kilisede bir kıyım gerçekleştirirler. Zaten film bu kilisenin etrafından hiç uzaklaşamıyor ve finali de orada tamamlayarak dindar bir alt motife ulaşıyor.

muhtesem_yedili_1

Denzel Washington’ın başı çektiği ekibi bir araya getiren dul güzel Emma (bundan sonra daha sık karşılacağımızdan emin olduğumuz Haley Bennett) filmin tek kadını olduğu için yerli yersiz göğüs dekoltesiyle karşımıza çıkarılıyor. Yedili ise tam bir çeşni; bir İrlandalı, bir Meksikalı, savaştan sonra özgüvenini yitirmiş bir beyaz adam, intikamcı bir siyah, bir kızılderili, bir uzakdoğulu ve bir de yaşlı adam... Bir araya gelişlerinde ciddi bir motivasyon eksikliği var. Ne “Yedi Samuray”daki itilmişlik duygusu, ne de “Yedi Silahşör”deki gururlu duruş tam kurulamamış. Hele finalde Washington’ın son itirafı hikayeyi olduğu gibi Hollywood işi bir hale döndürüp ekibin diğer üyelerinin fedakarlıklarını tümden eziyor. Böyle olunca geriye bildik western kalıplarından yürüyen bir seyirlik kalıyor sadece.

Kovboyların birbirine giriştiği iyi çekilmiş çatışma sahnelerini özlemişseniz eğer “Muhteşem Yedili” bu anlamda tatmin edici bir seçenek. Ama bu hikayeye daha ne güzel fikirler katılabilirdi oysa. Kanımca 11. filmini çekmiş olan yönetmen Antoine Fuqua’nın hâlâ tek bir ‘iyi film’i var. O da “İlk Gün”...

2,5 yıldız
Muhteşem Yedili
Yönetmen: Antoine Fuqua
Oyuncular: Denzel Washington, Chris Pratt, Ethan Hawke
132 dakika,

Ne seninle ne sensiz

Türkan Derya televizyon dizileri dünyasında beğendiğim bir yönetmendir. Mesela üzerinden bunca sene geçmesine rağmen yönetmenliğini yaptığı dizilerden “Yeditepe İstanbul” Türk dizi tarihinin en iyilerinden biridir kanımca ve hâlâ zaman zaman internette bulup bazı bölümlerini tekrar tekrar izlemişliğim vardır.
Yönetmenin çekeceği bir sinema filmini uzun zamandır merakla bekliyordum doğrusu. Bu yüzden “Çok Uzak Fazla Yakın”ı izlemeye istek ve hevesle oturdum.

cok_uzak_fazla_yakin_1

Filmin görsel tasarımında Derya’nın pek bir zaafı yok ama senaryosu için aynı şeyi söylemek mümkün değil maalesef. Üniversite ortamında birbirine aşık olan Aslı ve Cem’in kişiliklerini derinleştirmekten uzak, zorlama uzunlukta sahnelerden oluşmakta. Hikaye erkek-kadın ilişkilerindeki ‘ya seninle ya sensiz’ durumunu anlatmaya soyunuyor ancak bu çok anlatılan meseleye yeterince hakim olamayan bir senaryoyla yola çıkılmış. Yıllara yayılan hikayesinde karakterlerin peşine takılıp gidemiyorsunuz bir türlü. Nasıl biri olduğunu bir türlü tam çözemediğimiz Aslı çarçabuk aşık oluyor, hayatındaki eksik nedir, Cem ise neden öyle gelgitli bir yapıdadır hiç anlatılamıyor... Bu gedikleri kapatabilecek yan karakterler ise o kadar az ve yüzeysel geçilmişler ki, ana karakterlere hizmet edecek bir şey de yapamıyorlar haliyle... Öykünün tansiyonu da düz bir çizgide ilerleyince elde pek bir şey kalmıyor. Uzun bir film olmasına rağmen sanki eksik sahneleri var gibi bir duygu veriyor bitince... Filmin genç oyuncularının performansları da yeterince işlenememiş karakterlerinin kurbanı oluyorlar.
Yakın zamanda izlediğimiz Fransız filmi "Prensim"i de biraz hatırlattı bana.. Ama orada karakterlerin motivasyonları, neden-sonuç ilişkileri ne kadar iyiyse burada o kadar olamamış...

2 yıldız
Çok Uzak Fazla Yakın
Yönetmen: Türkan Derya
Oyuncular: Burcu Biricik, Özgün Çoban, Alican Yücesoy
100 dakika

Amaçsız evkadını!

2010’da izlediğimiz ilk filmi “Çoğunluk” ile takip edilesi senarist/yönetmenler listemize giriş yapan Seren Yüce, filminde günümüz Türkiye’sinin ‘çoğunluğunu’ oluşturan kesimi o kadar doğru tespitlerle ve yetkin bir sinemayla çıkarmıştı ki önümüze, sonraki filmlerinde beklentimiz de yüksek oldu haliyle. İkinci filmi “Rüzgarda Salınan Nilüfer”de de günümüz Türkiye’sinin başka bir kesimine çeviriyor kamerasını. Güçlü senaryosu eşliğinde orta-üst sınıftan bir evliliğin içine sokuyor bizi bu sefer.

ruzgarda_salinan_2

Küçük kızlarıyla birlikte bir çekirdek aile oluşturan Handan ve Korhan’ın görünürde maddi en ufak bir sıkıntıları yoktur ama sıkılıyorlardır! Handan ailece görüştükleri yakın arkadaşı Şermin’in kitap yazmasına çok bozulmuştur mesela. Çünkü Handan’ın evliliğinden başka hayatını doldurabileceği hiçbir şeyi yoktur. Zaman zaman kocasını yardım etmesi için dürtüklediği bir kafe hayali vardır. Ama o da zaten çok tutkuyla istediği bir şey değildir. “Ben de yazabilirim ne var bunda?’ duygusuyla bir roman yazmaya soyunur. Korhan ise işten arta kalan zamanlarında ‘online çapkınlık’la meşguldür. Evin küçük kızı ise bu ikisi arasında bir şekilde büyümeye çalışan bir küçük insandır işte...

“Rüzgarda Salınan Nilüfer” Yüce’nin yarı mizahi bir üslupla işlediği hikayesiyle yer yer de seyircisini tedirgin eden bir film aslında. İşlediği kesimin ahlaki ikiyüzlülüğünü sergilemesi açısından hayli yetkin, incelikli sahnelerle ve diyaloglarla bezeli önemli bir senaryo bu. Türkiye sinemasında bu derece iyi yazılmış şehir hikayelerine her zaman ihtiyaç var. Bütün karakterler tam olması gerektiği gibi yazılmış ve oynanmışlar.. Songül Öden kariyerinin en iyi performansıyla filmde birkaç kez zirve yapıyor. Karakterini çok iyi anlamış ve eksiksiz yorumlamış. Tolga Tekin ve Şermin rolünde izlediğimiz (benim her zaman çok beğendiğim) Tülay Günal da samimi ve karakterlerini dolduran performanslar göstermişler...

4 yıldız
Rüzgarda Salınan Nilüfer
Yönetmen: Seren Yüce
Oyuncular: Songül Öden, Tolga Tekin, Tülay Günal
108 dakika