Az bir kopya sayısıyla gösterime çıkabilse de önemli bir Türk filmi “Ana Yurdu”.  Bu ülkede yaşayan insanların gerçek sorunlarını ele alan dramatik filmler maalesef yeterince ilgi göremiyorlar sinema seyircilerimizden. Ama sanıldığının aksine her hafta vizyona çıkan yalapşap çekilmiş komediler ya da illa ki cinli, dualı korku filmleri de artık o kadar çok izlenmiyor. Aslında seyircinin kalbine dokunacak dramatik filmler yapmanın tam sırası.
Bu arada çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş filmlerden de korkan sinema seyircisine bu filmlerin aslında en çok da onların gerçek hikayelerini ve dertlerini anlattıklarını bir şekilde göstermek lazım. Tıpkı geçtiğimiz haftalarda vizyona giren “Toz Bezi” ya da geçen haftanın filmlerinden biri olan “Yarım” gibi...
Bu hafta vizyona giren “Ana Yurdu” da Türkiye’nin şu an giderek daha da sıkılaşan baskıcı ortamında farklı okumalara da açık çok boyutlu bir film. Filmin merkezinde boşandıktan sonra hayatında köklü bir değişiklik yapmayı amaçlayan orta sınıf mensubu genç bir kadın olan Nesrin var.

ana-yurdu-sli


Nesrin yalnız kalıp ilk romanını bitirebilmek için bir süreliğine İstanbul’dan kaçıp, artık hayatta olmayan anneannesinin köyündeki evine yerleşir. Ancak yalnız kalamaz, çünkü annesi de çıkar gelir. Nesrin’in annesi Halise hanım kızını sürekli nasihatlarıyla sıkboğaz eden, huzursuz ve tutucu bir kadındır. Nesrin yazmak için geldiği evde annesiyle mücadele etmeye başlar. Halise kızının boşanmasından, yazarlığından, kılık kıyafetinden kısacası kendi hayatına dair aldığı her karardan şikayetçidir. Nesrin sabırla annesini dengelemeye çalışsa da durum giderek çekilmez bir hal almaya başlar. Köydeki kadınların birbirlerine de faydaları yoktur, hepsi görünmez bir bulutun etkisi altındadırlar sanki. Ne de olsa Halise de kendi annesinden kalmış bir enkazdır. Köyün büyük kadınları hareketleriyle, nasihatleri ve hatta iyi niyet taşıyan tavırlarıyla bile aslında güçlü, modern bir kadın olan Nesrin’i zorlamaktadırlar.
İlk filmini çeken Senem Tüzen bu anne-kız arasında giderek yoğunlaşan gergin atmosferi yansıtmak konusunda hiç zorlanmamış... Neredeyse yavaş yavaş bir korku filmi dekoruna dönüşen köyün dar sokakları ve beraber kaldıkları köy evi sinematografik bir başarıyla giderek küçülüyor, Nesrin’i boğuyor sanki. Halise’nin temsil ettiği din, örf ve gelenekler, ‘etraf ne der’ baskısı giderek ağırlaşan bir kıskaca dönüştükçe film de kararıyor adeta, sadece bir anne-kız ilişkisi değil bir toplumu giderek sıkıştıran tutuculuğun, mahalle baskısının ve özgürlük düşmanlığının ifadesine dönüşüyor. Filmde görünen her köşe bucak, her türlü ev eşyası filmin asıl derdine ve duygusuna tam da olması gerektiği kadar hizmet etmekte. Sadece Tüzmen filmin finalinde çok sert bir viraj alıyor. Neden olduğunu anlamak mümkün ama hikaye için doğru final olup olmadığı konusunda çok emin değilim.
Nesrin rolünde son yılların dikkat çeken kadın oyuncularından Esra Bezen Bilgin ve Halise rolünde izlediğimiz Nihal Koldaş karakterlerinin hakkını veren performanslar sergiliyorlar...

4 yıldız
Ana Yurdu
Yönetmen: Senem Tüzen
Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, Nihal Koldaş, Fatma Kısa
93 dakika

Niye kızgın bu kuşlar?


“Angry Birds” 2009 yılında önce telefonlarımızı sonra bilgisayar ve tabletlerimizi işgal eden ve oynandığında bir süre kendisine bağımlı hale getiren güzel grafikli rengarenk bir oyundu. Tüm dünyada öyle büyük bir ilgi odağı oldu ki, 2009’dan bu yana 20’ye yakın farklı sürümde oyunu yapıldı. Her çeşit oyuncakları dünyanın dört bir yanını sardı. Kısa bölümlerden oluşan çizgi dizileri televizyonlarda, kitapları dergileri de raflarda yerlerini aldı.
Tabi ki herhangi bir mecrada ilgi görmüş her şey bir gün bir Hollywood projesi olabilmektedir illa ki. Tek cümlelik bir hikayesi olan “Angry Birds” oyununun bile! Bir adada mutlu mesut yaşayan kalabalık bir ‘uçamayan’ kuşlar topluluğu, yumurtaları gizemli bir adadan gelen yeşil domuzlar tarafından çalınınca, harekete geçmeye karar verir... Hep barışçıl ve sakin kuşlardan oluşan topluluk içlerindeki en asabi kuş olan Red’e ayak uydurup yumurtalarını geri almak için domuzlara karşı mücadele eder.

angry_birds_1

Red’in yol açtığı sorunlar yüzünden öfke kontrolü tedavisi görmesi, çocukların zorbalıkla bir yere varılamayacağını anlaması açısından doğru bir mesaj ilk başta. Ama domuzlar tarafından haksızlığa uğratıldıklarında biraz öfkelenmenin de bazen işe yarayacağını gösteriyor sonraki gelişmeler. Ancak hikaye ve espriler mesela bir “Lego Filmi” kadar yaratıcı ve eğlenceli değil.
Ayrıca sinema salonlarında çocukların yanlarındaki ebeveynlerini de eğlendirmek istiyorlar bu filmlerde, ama bazen denge kaçıyor... Nitekim “Grinin Elli Tonu", "Magic Mike" ve "The Shining" filmlerine gönderme yapmak için de yanlış bir film sanki bu. "Angry Birds"ün sinema filminde kovboy kostümleri giyip striptiz yapan, "Yeşilin Elli Tonu" kitabı okuyan yeşil domuzlar, şirinler gibi yaşayan kuşların yumurtalarını niye yemek istiyorlar ısrarla? Film sanki, sürekli sağda solda popolarını sallayıp duran bu utanmaz, cıbıldak, parti düşkünü domuzlara karşı tutucu bir tavır takınmakta. Yine de final savaşı oyunun dinamizmini ve neşesini perdeye aynen yansıtabiliyor. Ama yine de keşke o sahnelerde domuzların şehrinde kendini patlatan o kuş karakteri olmasaymış... Takıldım ben ona biraz!

2,5 yıldız
Angry Birds
Yönetmenler: Fergal Reilly, Clay Kaytis
Seslendirenler: Yekta Kopan, Arda Aydın, Boğaçhan Sözmen
97 dakika

Bitmeyen mücadele!


Uzun bir dönem görünmez bir etik çizgiyi asla aşmamaya özen gösteren Hollywood komedileri özellikle de “Felekten Bir Gece” serisinden itibaren aile kurumuyla, evlilikle, seksle, uyuşturucuyla ilgili her türlü tabuyu devirmekten çekinmemeye başladılar. Tuvalet mizahı da bu filmlerde kendisine daha rahat yer bulur oldu. Ama bu filmler sağlam bir dramatik yapıya hâlâ muhtaçlar. Olmayınca bizim “Recep İvedik” filmlerinin daha şık gözüken ve daha çok para harcanmışları olarak sadece günü kurtaran filmler oluyorlar.
2014 yılında izlediğimiz ilk “Kötü Komşular” filmi de bu klasmanda yer alan hareketli bir komediydi. Ancak devam filminin yapılması konusunda umut verici meziyetleri de yoktu pek. Küçük bebekleriyle sakince yaşamaya çalışan Radner ailesi, yanlarındaki evi tutan üniversite öğrenci kulübü üyelerinin çılgın partilerinden kurtulmaya çalışıyorlardı.

kotu_komsular_1
Amerikan üniversitelerinde öğrenci kulüplerinin eğlencenin boyutlarını abarttıkları, seks ve uyuşturucuyu da kapsayan partileri son yıllarda Amerikan toplumunu da biraz rahatsız etmeye başladı. Özellikle de erkek öğrencilerin kızları sarhoş edip onlarla seks yaparken çektikleri videoları sosyal medyayla yaymaları bazı intihar vakalarıyla sonuçlandı.
Yani giderek hassaslaşan bir mesele üzerine hâlâ mizah yapıyor olabilmek de enteresan doğrusu! Gerçi bu sefer Radner ailesinin yan binasına taşınan kız grubu, o tip seksist partilere karşı bir duruş sergileyip kendi tarzlarında partiler yapmaya kararlılar ancak ilk filmde Radner ailesinin başını ağrıtan Teddy Sanders (Zac Efron), okuldan mezun olmasına rağmen hâlâ bir baltaya sap olamadığı için yine devreye girer. Böylece iki ev arasında tekrar bir mücadele başlar.
Tıpkı ilk filmi gibi ikinci film de tümüyle sabun köpüğü. Yine ilk filmdeki gibi en güzel esprileri fragmanda izleyip tüketmek mümkün hatta. İlk filmin en komik sahnelerine neden olan hava yastığı esprisini devamında da kullanmayı ihmal etmemişler. Orijinal kadroya son yılların beğeniyle izlenen genç kızlarından Chloë Grace Moretz’i de katmışlar bu arada.

2,5 yıldız
Kötü Komşular 2
Yönetmen: Nicholas Stoller
Oyuncular: Chloë Grace Moretz, Zac Efron, Rose Byrne
92 dakika

Tam bir sinefil belgeseli


Kuşkusuz sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden ikisi Alfred Hitchcock ve François Truffaut, birkaç defa bir araya gelerek büyük bir söyleşi gerçekleştirdiler. Söyleşi Hitchcock sineması üzerineydi. 1966’da yayımlanan “Hitchcock/Truffaut” adlı bu kitap her sinemaseverin mutlaka okuması gereken çok önemli bir kaynak kitaptır. Hitchcock Truffaut’nun çok güzel hazırlanmış sorularına büyük bir açıkyüreklilikle cevap verir ve siz okurken adeta aydınlandığınızı hissedersiniz.

hitchcock_2

İşte Kent Jones’un yönettiği bu belgesel o röportajların hikayesini anlatmakta, David Fincher, Wes Anderson ve Martin Scorsese gibi usta yönetmenlerin Hitchcock hakkındaki fikirlerini öğrenmemizi sağladığı gibi, kitabın yarattığı etkiyi okuyanlara bir kez daha hatırlatıyor. Okumayanların da hemen bir kitapçıya uğramasına sağlıyor. Üstadın sinemasını tanıyanlar ve sevenlerin çok büyük keyif alacağı nice anektodlar anlatılıyor.. Kesinlikle sinema üzerine yapılmış en güzel belgesellerden biri, sınırlı salonda gösterime giriyor, imkanı olan her sinemasever izlemeli...

4 yıldız
Hitchcock/Truffaut
Yönetmen: Kent Jones