Marvel evrenine bir süper kahraman daha katıllıyor bu hafta. “Doktor Strange” baş döndürücü bir tempo ve eğlenceli bir iki saat sunuyor meraklılarına... İlk kez 1963’de çizgi roman dünyasında görülen Doktor Strange pek çok süper kahraman gibi olağanüstü bir durumdan sonra değişime uğrayan yetenekli ve seçkin biri. Yeteneklerine çok güvenen bir beyin cerrahı olan Stephen Strange, yüksek egosu ve şişkin cüzdanıyla tanınan bir doktordur. Ama film bize onu daha ilk sahneden itibaren sevimsiz bir karakter olarak tanıtmıyor. İşini çok iyi yapan ve bu konuda mütevazı olmayan bir profesyoneldir o. Geçirdiği büyük bir trafik kazası sonucunda ellerini kullanamaz hale gelir. Türlü operasyonlar sonuç vermeyince çareyi Nepal’e yaptığı ruhani bir yolculukta bulur. Gizemli bir kadın olan ‘Kadim Kişi’ sayesinde ilk kez keşfettiği mistik güçlere hükmedebilmeyi zamanla öğrenir. Sonrası tabi ki dünyayı bir süper-kötünün yok edici planından kurtarmakla geçecektir.

doktor_strange_3

“Doktor Strange” doğu felsefesinin ruhani yolculuk temalarını kullanarak başkalaşım geçiren bir karakterin hikayesi özünde. Strange’in bu konulara ilgisiz ve alaycı yaklaşımı kendisine yaşatılan birkaç ‘astral’ deneyim sonunda kırılıyor ve süper güçlerine kavuşan Strange bu özelliklerini doktorluk meziyetleri ve espritüel kişiliğiyle birleştirince seyir keyfi veren bir kahramana dönüşüyor. Aynı tedrisattan geçmesine rağmen kötülüğü seçmiş olan karizmatik düşman Kaecilius ile olan heyecanlı mücadelesi sırasında Strange’in de çoğu süper kahramanda olduğu gibi destek aldığı ona özel bir silahı da vardır. Strange’in kırmızı peleriniyle buluştuğu bu sahneler mizah sosuyla da dikkat çeken eğlenceli sahneler. Christopher Nolan’ın izleyenlerini büyüleyen filmi “Başlangıç” (Inception) filmindeki gibi caddelerin, sokakların büküldüğü sahnelerin içinde geçen heyecanlı dövüş sahneleri ve şüphesiz finalde zamanın geriye doğru akarken kahramanlarımızın kötülerle savaşıyor olması, belki bir parça göz yorucu ama kesinlikle keyif veren sahneler. BBC yapımı “Sherlock” dizisiyle tüm dünyanın gözdesi olan Benedict Cumberbatch, Strange rolünde çok doğru bir seçim olduğunu her sahnesinde kanıtlıyor. Akıl hocası rolünde Tilda Swinton ve hikayenin kötüsü olarak izlediğimiz Danimarkalı aktör Mads Mikkelsen içinde bulundukları her filmde olduğu gibi karizma ve lezzet katıyorlar bu filmde de.

doktor_strange_1

Marvel evreni çizgi roman-sinema ve TV dizisi üçgeninde giderek genişleyen, birbirini destekleyen kocaman bir makineye dönüşmüş durumda. Filmin sonunda jenerik yazıları sırasında aralara giren iki ek sahne, bu evrenin gelecek filmleri hakkında da ipuçları taşıyorlar. Sinema salonunu hemen terketmeyin yani...

3,5 yıldız
Doktor Strange
Yönetmen: Scott Derrickson
Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Tilda Swinton, Rachel McAdams
125 dakika, 7+

MUHTEŞEM YEDİLİ IRAK’TA

Savaş karşıtı bir savaş filmi yapmak zordur ve diğerlerine göre sayıları bir hayli de azdır. Çoğunlukla savaş filmlerinde taraflar iyi ve kötü olarak kodlanır, seyirciler de savaş eylemini sorgulamaktansa ‘iyi’leri tutmaya mecbur kalırlar. 2012 yapımı ilk “Dağ” filmi Türk askerlerinin dağlarda girdiği savaşı militarist bir Amerikalının Vietnam savaşını anlatması gibi anlatıyordu. Bu savaşın neden bu ülkede yaşandığına hiç ama hiç takılmayan, “neden savaşıyoruz?” sorusu yerine sert bir üslupla “neden hepsini yok etmiyoruz?” noktasına varan bir bakışı vardı ki ülkenin ciddi bir toplumsal barışa muhtaç zamanında böylesi bir filmle ortaya çıkılması şaşkınlık vericiydi, en azından benim açımdan.

Yönetmen Alper Çağlar bu sefer daha dikkatli bir senaryoyla devam filmine girişmiş. Savaşın sadece askerlerin eseri olmadığını biraz kısık da olsa söylüyor. Irak’ta DAEŞ (ya da DEAŞ, ya da IŞİD!) tarafından tehdit edilen Türkmen halkı hakkında haber yapan Ceyda Balaban adlı ‘muhalif’ bir Türk gazetecisini kurtarmak için sınır ötesine geçen bir özel harekat timinin heyecanlı öyküsünü sunuyor bize bu sefer. İlk filmde tanıştığımız iki silah arkadaşı Oğuz ve Bekir, ilk kez bu filmde tanıdığımız beş askerle birlikte görevleri (gazeteciyi kurtarmak) ve doğru olanı yapmak (mazlumlara yardım etmek) arasındaki ikilemi tartışıyorlar film boyunca. Sonunda da iyi çekilmiş büyük bir çatışma sekansıyla seyirciyi doruğa taşıyor bir şekilde.

dag

Alper Çağlar bu sefer hikayesini sadece operasyona değil, askerlerin hazırlık sürecine ve aralarındaki rütbe gözetmeyen ilişkilerine de odaklamış. Sık sık ileri geri hareket ettiği bir hikaye kurgusuna başvurmuş. Ancak operasyon sırasında geçen sahneler ne kadar çalışıyorsa da bu geri gidişler, yani askerlerin eğitim safhaları ya da önceki sahneleri o kadar kambur görevi görüyorlar. Çağlar’ın derdi kahramanların eğitimlerini ve onların psikolojilerini eksiksiz sunmak. Ancak bunun tek yolu onları Duman grubunun “Kolay Değildir” şarkısı eşliğinde ne kadar zorluklardan geçtiklerini göstermek değil! Maharet aynı sürecin içerisinde karakterlerin iç dünyalarını eritebilmek. Örnek aldığı filmlerden biri olan “Er Ryan’ı Kurtarmak”da tek bir flashback sahnesi yoktur mesela. İkinci bir sorun da diyalogların gerçekçi durmaması, komutanlarının “bu bir Amerikan filmi değil” demesine rağmen hepsinin film kahramanları gibi konuşmaları, zaman zaman hamasi diyaloglara girmeleri filmin gerçekçiliğine sık sık gölge düşürmekte. Yine de “Kurtlar Vadisi Irak”taki gibi siyah takımlarla havalı havalı yürüyen mafyoz tiplerden daha inandırıcı oldukları kesin!

2,5 yıldız
Dağ II
Yönetmen: Alper Çağlar
Oyuncular: Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar, Ahu Türkpençe
135 dakika, 13+

BİR NEVİ ZOMBİYİZ!

AVM’ler, ruhsuz apartman ve işyerlerinde dolanan yeni Türkiye insanları... Tesettürlü ya da seküler yaşayan başı açık kadınlar, farketmiyor. Adeta robot yetiştiren okullar, sağlıksız beslenen insanlar, laf olsun diye spor yapan kadınlar, sigara üstüne sigara içen küfürlü futbol muhabbetlerinden başka muhabbetleri ol(a)mayan erkekler... Televizyon dizileriyle, havanda su döven tartışma programlarıyla, futbolla, AVM kültürüyle uyuşturulmuş ya da zombi gibi yaşamaya mahkum edilmiş ‘safi tüketici’ olan bir toplum...
“Albüm” biraz abartılı hatta absürt bir tablo çiziyor önümüzde ama -Turgut Özal’ın deyimiyle- orta direk ailenin geldiği nokta tam da bu. Cüneyt ve Bahar, Antalyalı, çocuk sahibi olmak isteyen bir çift. Ancak olmayınca çareyi ilginç bir yolla çözmekte buluyorlar. Bahar bir süre sahte hamilelikle, karnını doldurarak yaşıyor, bir yandan da çevre illerin çocuk esirgeme kurumlarından bebek arıyorlar. Sonunda aradıkları gibi bir tane bebek buluyorlar.

album_1

“Albüm” eğer Türk toplumunun geldiği/getirildiği hali anlatan bir film olarak kabul ederseniz gerçekten acınacak bir halde olduğumuzu da kabul edersiniz. Acı ama gerçek, bu duyarsızlığın, vicdansızlığın, ayrımcılığın, vurdumduymazlığın ve kültürsüzlüğün bizi getireceği noktanın tezahürü böyle bir şey. Kimse kimseyle düzgün konuşmuyor. Bebeğin odasında o uyurken sigara içen kadınlar, AVM’de ellerinde büyük boy kolayı höpürdeterek içen çoluklu çocuklu aileler, sahte fotoğraflarla hayat albümünü doldurmaktalar. Gerçekten yaşamadan.
Mehmet Can Mertoğlu, bu ilk filmiyle yönetmenlikte etkileyici bir performans gösteriyor. Ama etkilendiği ya da çok sevdiği yönetmenleri fazlasıyla hatırlatıyor. Haneke, Cronenberg ve hatta Jarmusch gibi yönetmenleri hatırlatan sahnelerle donatmış filmini...

Film ve yönetmenlik filmdeki herhangi bir oyuncunun öne çıkmasına izin vermeyen bir üslupla ele alınmış. Neredeyse hiç yakın plan yok gibi mesela. Finalin ise ucu fazla açık, seyircinin tatmin olması şüpheli. Yine de son dönem filmlerimize göre taze bir üslupla ele alınmış, ilgi çekici bir ilk film “Albüm”.

3 yıldız
Albüm
Yönetmen: Mehmet Can Mertoğlu
Oyuncular: Şebnem Bozoklu, Murat Kılıç, Zuhal Gencer Erkaya
105 dakika, 7+